İSLAM ve BİLİM
NÜFUS KONUMUZ:
ARTMAYANLAR MUTLAKA EKSİLİRLER
ABD ve benzeri sanayileşmiş ülkelerin hükümet
ve devlet kadroları, nüfus planlaması ve doğum kontrolü gibi meselelerle
uğraşmazlar; bunun yerine üretimi artırıcı, işsizliği kolaylaştırıcı ve
tüketiciyi koruyan tedbirlerle uğraşmayı aslî vazife olarak sürdürürler.
Fakat ABD, AB ve sanayileşmiş ülkeler, başta Türkiye olmak
üzere bazı İslâm ülkelerine doğum kontrolü ve aile planlaması adı altında para
ve sair yardımı yapmaktadırlar. Bunların telkin ettiği görüşe göre “Fazla nüfus
artışınız ekonominizin müspet yöndeki gelişmelerini önleyici özellikte olup
bunun akılcı yoldan frenlenmesi gereklidir.”
Bu iddialar kasıtlı, art niyetli ve Türkiye’nin 100 milyon
nüfusa ulaşmasını önlemek hedefine matuf gayretlerdir. Fransa’da çıkan “Le
Figaro” Dergisi Haziran 1985 sayısında; “Akdeniz’e sahil olan Müslüman
ülkelerinde nüfus hızla artarken, Hıristiyan ülkelerde nüfus artışının devamlı
düşmekte olduğunu” ifade ederek şu bilgileri vermektedir: “35 sene sonra 2020
yılında Akdeniz çevresinde 344 milyon Müslüman nüfusa karşı, 160 milyon
Hıristiyan nüfus olacaktır. Hıristiyan ülkelerden hiçbiri 60 milyonu geçemezken,
Türkiye 100 milyon nüfusu ile Akdeniz bölgesinde ve Avrupa’da nüfusu, yüzölçümü
bakımından (Rusya hariç) en büyük ülke olacaktır. Hâlen Akdeniz çevresinde 164
milyon Müslüman ve 169 milyon Hıristiyan yaşamaktadır.”
“Le Figaro” Dergisi Türkiye’nin artan sanayi gücü ve büyük
nüfusu ile Avrupa’nın ve Ortadoğu’nun en güçlü ülkesi olacağını ifade ederek;
“Osmanlı İmparatorluğu devrinde Türklerin Avrupa’yı titrettiğinin unutulmaması
gerekir. 100 milyonluk Türkiye’nin Ortadoğu üzerindeki tesirinin en az süper
ülkeler (ABD ve Rusya) kadar büyük olacaktır. Bunun Avrupa için hayatî önemi
haiz bir durum olduğunu ve Türkiye’nin bu gücü ile İslâm Dünyasının tek lideri
olacağını, İslâm Ülkeleri Ortak Pazarı’nın kurulması ile İslâm ülkeleri için
ortak para birimi kullanma çalışmalarının ilerlediğini, bu gelişme sonucunda
Müslümanların nüfus ve ekonomi yönünden Avrupa’yı kuşatacağını” belirtmektedir.
Süper ve emperyalist güçler,
Türkiye’nin nüfus artışını frenleyerek 100 milyonluk güce varmasını kesin olarak
önlemek istemektedir. Kalabalık nüfus ekonomik açıdan yük değil, bir nimettir.
Nitekim en ileri ihracat gelirine sahip Japonya ve ABD ekonomisinin en büyük
dayanağı, kalabalık olan kendi iç piyasalarıdır. Dünya ekonomisi çeşitli krizler
sebebiyle dalgalanmalar gösterir ve ihracat aşırı derecede azalabilir. Fakat
kalabalık nüfus bu krizleri iç Pazar ile frenler. Fazla üretim, fazla tüketim
ile ülke ekonomisini ayakta ve güçlü tutar. Nüfusu az ülkeler ihracat
daralmalarından aşırı derecede etkilenirler.
Ayrıca nüfus, geçmişte olduğu gibi bu gün için de
dünya siyaset platformunda ağırlığını hissettirmektedir. Gelecekte de aynı durum
devam edecektir. Kızıl Çin ve bilhassa Hindistan’ın kişi başına düşen millî
gelirleri, Türkiye’ye nazaran yarı yarıya azdır.
Hindistan sadece 1 milyar nüfusu ile dünyanın en
ağırlıklı ülkeleri arasında yer almaktadır. Nüfus iç politikanın olduğu kadar,
dış politikanın da temel unsurlarından biridir. Bir ülkenin nüfusça kalabalık
olması, o ülke için siyasî, ekonomik ve askerî bakımdan ayrı ayrı güç
kaynağıdır. Türkiye açısından kalabalık nüfus daha hayatî önem taşır. Çünkü
Türkiye coğrafî yeri, stratejik önemi ve tarihî fonksiyonu sebebiyle düşmanları
çok, dostları ise birkaç İslâm ülkesi dışında yok denecek kadar az olan bir
ülkedir.
Emperyalist güçlerin ve komşularımızın Türkiye üzerinde
çeşitli oyunlar tezgahladığı, Rusya’nın teşviki ile Bulgaristan, Yunanistan,
Suriye, Kıbrıs Rum ve dış Ermenilerin gizli bir ittifak içinde Türkiye aleyhine
çalıştığı, Türkiye’nin iç ve dış düşmanlarının Türk Devleti’ni yıkmak ve Türk
Milleti’ni bölmek için açık ve kapalı akıl almaz faaliyetlerde bulunduğu, AB,
Hıristiyan Batı, Siyonizm ve bilhassa Komünist Emperyalizmin Türkiye’yi tecrit
etmeye çalıştığı bir ortamda, ABD, Fransa, Rusya, Bulgaristan, Yunanistan,
Suriye, İran, Irak, Kıbrıs Rumları nüfus artışını teşvik için her türlü tedbiri
alırken, Türkiye’nin doğum kontrolü, aile planlaması ve kürtajın serbest
bırakılması gibi sosyal meseleleri yeniden ele alıp iyice düşünmesi gerektiğine
inanıyoruz.
Nüfus artışı öyle hassas bir konudur ki, bir ülkenin nüfus
artışı hızı azaldığında o ülkenin yeniden nüfus artışını başlatabilmesi imkânsız
ya da, o milletin ayakta kalabilmesi mümkün olduğu takdirde ancak ve en az 100
sene geçmesi gerekmektedir.
Uzmanlara göre Federal Almanya, Fransa, Bulgaristan ve
Sırbistan’da devamlı nüfus azalmaktadır. Ve azalma bu hızla devam ederse bu
milletler 22. Asrın başında nüfus azalması yoluyla yok olacaklardır. Sovyetler
Birliği’nde Rus asıllı (Slavlar) 2020 senesinde nüfus bakımından azınlığa
düşecektir.
Türkiye’deki nüfus artışı ve Avrupa ülkelerindeki nüfus
azalışı gelecekte siyasî dengeyi Türkiye lehine bozacağı için bu ülkeler büyük
bir endişe içindedirler.
Nüfusun sayıca miktarı önemli olmakla beraber; nüfusun
yaş ortalaması, genç ve yaşlı miktarı, meslek, sanat, tahsil, kültür, ahlâk,
zenginlik, refah seviyesi, kabiliyet, ruh ve beden sağlığı, millî ve manevî
değerlere bağlılığı, vatan sevgisi, sabır ve zorlukları yenme, güçlükler
karşısında mukavemet, tarih ve mazisine saygısı, birlikte ve beraber yaşama
arzusu ve devlete bağlılığı nüfusun gücünü arttıran temel faktörlerdir.
Kuzey Amerika kıtasında bulunan ABD,
kalabalık nüfusu ile süper güç olduğu hâlde, ABD kadar yüzölçümüne sahip ve
sanayileşmiş bir ülke olan Kanada çok az nüfusu sebebiyle dünya siyasetinde
mühim bir yere sahip değildir. İktisaden geri olan Kızıl Çin çok kalabalık
nüfusu sebebiyle dünya siyasetinde yeri büyüktür.
Rusya’da doğum yapan her aileye (Türkler hariç) 5 bin
ruble ikramiye verilir. Fransa’da 4 çocuklu bir aile çalışmaksızın, devletten
aldığı çocuk yardımı ile geçinebilir.
İstatistik ilmine göre nüfus artışı % 1 olan ülke 70
senede, % 2 olan ülke 35 senede, % 3 olan ülke 23 senede, % 4 olan ülke ise 17
senede iki misli artmaktadır. Türkiye’nin nüfus artışı yüzde 2,8’dir. Türk
kadınının doğurganlık oranı ise nüfus artışının üstündedir. Süper ve emperyalist
güçlerin en büyük endişesi de budur.
Fransız Tarihçi Pierre Chaunu “Bir Başka Yol” isimli son
kitabında İslam’ın durdurulmaz bir hızla ilerleyişi karşısında ne yapmak
gerektiği sorusuna; “-Biz de onlar (Müslümanlar) gibi fazla çocuk yapmalıyız”
cevabını veriyor.
“Batı’yı çok zor günlerin beklediğini” iddia eden ve
“İslâm’ın Avrupa’da süratle ilerleyişine dur denilmesi gerektiğini” belirten
yazar ve tarihçi, alınacak tedbirler ve çareler konusunda şunları söylemektedir:
“Kapsamlı bir nüfus düzenlemesine gitmeliyiz. Kuzey-güney arasındaki nüfus oranı
gitgide aleyhimize işlemektedir. Otuz sene önce nüfusça onlardan ilerdeydik,
bugün ise eşit duruma geldik. Eğer bu şekilde devam ederse 23 sene sonra
azınlığa düşeriz. Müslümanların 6-7 çocuğu var. Mesela Fas’taki durum bu. Niçin
böyle oluyor? Çünkü Müslümanlar ahiret hayatına inanıyorlar. Ve geleneksel
manevî değerlerine bağlı kalıyorlar. Onların inanç ve fazla çocuk yapmalarını
kınamak ya da doğum kontrolü ve nüfus planlaması yolları ile nüfus artışını
azaltmak yerine, bizler de eski geleneksel millî ve manevî değerlerimize yeniden
kavuşmanın yollarını aramalıyız. Ve bizler de onlar gibi çok sayıda çocuk
yapmalıyız.”
“Le Figaro Magazine” Dergisi’ne açıklamalarda bulunan
Pierre Chaunu görüşlerini belirtirken; “1942’lerden önce kimse çocuk sahibi
olmak istemezdi. Fakat bu tarihte Alman istilasıyla karşılaşan Fransızlar
savunma içgüdüsü sonucu olarak derhal çok çocuk yapmaya koyuldular. Derken
sokaklarda, hamile kadınlara büyük sevgi gösterilmeye başlanıldı. Çevremizde
gelişen ve kapılarımızı çalmaya başlayan Müslüman baskısı da benzeri bir
davranışı yeniden gündeme getirebilir… İslâm dünyası oldukça canlı ve dipdiri
bir manevî değerler manzumesinden bol bol yararlanmakta iken, Batı dünyası ise
günümüzde değerlerini kaybetmiş millî ve kıymetlerini yitirmiş olmanın
ıstırabını çekiyor…” sözlerine yer veriyordu.
Fransa’da yayınlanan ve solcu olmasına rağmen
dünyanın ciddi gazeteleri arasında yer alan “Le Monde” Gazetesi “Dünyada İslam”
başlığı altında Paul Jean Franceschini imzası ile çıkan araştırma yazısında;
“Batıda İslamiyet’in hızla yayılması bizleri korkutmaktadır. İslâm’ın hücumu
bize Viyanalıların yaşadıkları korkulu anları yaşatıyor. Düşman ordusu
duvarlarımızın dibine kamp kurmuş. Artık eskiden Tuna kıyısında ve Viyana
bozgununa uğrattığımız dönemdeki gibi bir cesaret ve bir dayanışmaya da sahip
değiliz. Rusya’daki Müslümanların sayısının kat kat arttığını, bugün Rusya’da %
18 olan Müslüman sayısının 2000 yılında % 25’i aşacağını çeşitlilik içinde
birlik meydana getiren İslâm dünyayı sarıyor…” demektedir.
“Le Figaro” Dergisi’nin haberine göre Avrupa’da tırmanan
İslâmî uyanış konusunda Fransa’da üç milyon Müslüman’ın bulunduğunu, bunun
Fransa kilisesini tedirgin ettiğini, Fransız Piskoposları 1986 Genel Kurulu’nun
gündemindeki ilk maddenin “Avrupa’da İslâm Uyanışı ve Yayılmasına Karşı Ne
Yapabiliriz?” sorusu olduğunu, toplantıda söz alan piskoposlar; Müslüman olan
Fransızların en azından bir fakülteyi bitirmiş entelektüel kişiler olduğunu,
tanınmış ilim adamı ve düşünürlerden İslâmiyet’i kabul edenlerin gittikçe
arttığını ifade etmişlerdir. Yukarıda delillere dayanılarak izah edildiği gibi,
Batı Avrupa’da ilim adamları, entelektüel ve bürokratlar ısrarla; “Millî ve
manevî değerlerimize sahip çıkalım, “geleneklerimize dönelim”, nüfus bakımından
çoğalalım, bizim de kadınlarımız 6 veya 7 çocuk sahibi olsun” şeklinde
telkinlerde bulunurken, Türkiye’de bazı ilim adamı, entelektüel ve bürokratların
nüfus artışını tehlike gibi göstermeleri, millî ve manevî değerlere sahip olmayı
gericilik ve irtica gibi göstermeleri zihinleri bulandırmaktadır. Ve çok
düşündürücüdür.
20 Ekim 1985 Genel Nüfus Sayımı neticesi, ilk önce 51
milyon 428 bin 944 kişi ilan edilmişken, son günlerde 50 milyon 664 bin 458 kişi
olarak yeniden ilanı ile 764 bin 686 gibi bir fark meydana getirmiştir.
Böylece 1980-1985 arasındaki nüfus artışı binde 28’den binde
24,88’e düşmüştür. Yine de bu artış hızı Avrupa ülkeleri ve ABD, Rusya,
Bulgaristan, Yunanistan’a nazaran oldukça yüksektir.
Kanaatimizce bir ülkenin nüfus artış hızının ve
münhasıran doğurganlık oranının yüksekliği o ülke için güç kaynağıdır. Avrupa
ilim adamlarının nüfusumuzu arttıralım feryatları ve ileri sürdükleri
gerekçeler, İslâm dünyasındaki bazı gafilleri uyandırmalıdır. Evet, uyanmalıyız
ve yanlışlıklardan kendimizi mutlaka kurtarmalıyız.
****
****