*
"Ay'a Atılan İlk Adım" Aldatmaca mı?
* Neil ARMSTRONG 20 Temmuz
1969'da " Ay'daki ilk insan" ünvanını alarak, "Kendisi için
küçük, İnsanlık içinse büyük bir adım" atmıştı.
Peki gerçekten atmış mıydı acaba? Yoksa bu, dev ve
mükemmel bir stüdyoda tezgahlanmış bir güç gösterisi miydi?
Komplo teorisyenlerinin şüphe duymadığı vaka hemen hemen yok
gibi. Bunlar içinde en renklilerinden biri de, Amerika'ya
oldukça büyük bir prestij kazandıran, "Ay'a ayak basılması"
hadisesi olsa gerek. Aradan 20 yılı aşkın geçmesine rağmen, "Eğer Amerikalılar o zamanın teknolojisi ile Ay'a gidebildiyse,
kim bilir şimdi neler yapabilirler?" dedirten bu olay, bir
takım çevrelere göre, sadece bunu söyletmek için hazırlanmış bir
senaryodan ibaret! Evet yanlış duymadınız, aralarında çok
sayıda havacılık uzmanının da bulunduğu bir topluluk, 20. yüzyıla
damgasını vuran "Ay'a ayak basılması" olayının, başarıya
ulaşmış bir senaryo olduğunda hemfikir.
* Peki 1960'ların sonunda ve 1970'lerin başında
Dünya'daki teknoloji birikiminin ne kadar olduğunu hiç
düşündünüz mü? Bu teknoloji, üç insanı Dünya atmosferinden
çıkarıp, yüzbinlerce kilometre uçurduktan sonra Ay'a indirmeye
yetecek derecede olabilir miydi? Belki de. Peki bugünkü modern
çamaşır makinelerinin sahip olduğu kadar basit bir kapasiteye
sahip Apollo gemisinin bilgisayarlarıyla bunu nasıl
gerçekleştirdiler! Kaldı ki, o zamanın bilgisayarları, bir uzay
gemisinin içine sığdırılabilecek kadar küçük değildi. Oda
büyüklüğüne varan boyutları vardı. Peki, Amerikan Uzay ve
Havacılık Dairesi (NASA), 1960'lı yılların teknolojisiyle nasıl
oldu da bu kadar yüksek kaliteli görüntüler ve fotoğraflar elde
edebildi? Acaba Ay'a hiçbir zaman gidilmemişti de, biz
kandırılıyor muyduk? İşte bu ve buna benzer sorular başta komplo
teorisyenleri olmak üzere, geniş kitlelerin kafasını uzun
zamandır karıştırıyor. Çoğu komplo teorisyenine göre, Ay'a
iniş senaryoları, oldukça sıkı güvenlik altında bulunan, geniş
bir arazi üzerine kurulu ve içersinde gelişmiş ses stüdyoları
barındıran San Bernardino yakınlarındaki Norton Hava Üssü'nde
gerçekleştirildi.
Şimdi iddialara ve karşı iddialara kulak verelim...
*
*
*
Modül'ün Altında Neden İz Yok?
*
NASA'ya göre Ay modülü Ay'a indiğinde
motorlarından 3000 Ibs'lik (yaklaşık 1,5 ton) basınç
çıkıyordu. Bize anlatıldığı ve görüntülerden anlaşıldığı
kadarıyla, Ay yüzeyi tozlu ve yumuşak. Peki iniş esnasında,
modülün altına denk gelen (yandaki resimde H ile işaretlenmiş)
kısımda niçin herhangi bir yıpranma, dağılmış yumuşak doku ya da
itmeden oluşan bir çukur görmüyoruz? Aynı şekilde niçin Ay
modülünün ayaklarında tozlanma göze çarpmıyor? Yandaki resimde
bir başka ilginç nokta da (G) ile işaretlenen yerde, bir ayak
izinin bulunması. Peki, tam olarak modülün altına denk gelen
bölgeye bu ayak izi nasıl geldi? Astronotlar bilindiği kadarı
ile modülün altına girmediğine göre, acaba set işçileri, daha
önce senaryo çalışması yapan astronotlardan birinin ayak
izlerini silmeyi mi unuttular? Ya da modül eski yerinden
kaldırılıp şu an bulunduğu yere mi taşındı?
*
* Ay'da Atmosfer Yok ise;
Nasıl
Oluyor da Yıldızları göremiyoruz?
*
Yine yukarıdaki resimde astronotları Ay yüzeyine indiren Ay
modülünü görüyoruz. (B) ile işaretlenen yere baktığımızda
gökyüzünde hiçbir yıldızın görünmediğini fark ediyoruz. Madem ki
atmosfer yok, niye arka planda parlak yıldızlar gözümüze
çarpmıyor? NASA uzmanları bunu, basit fotoğrafçılık mantığı ile
açıklıyor : "Eğer yakın plandaki nesneleri ( astronot, ay modülü
gibi ) odaklarsanız, arka plandaki parlak nesneleri ( yıldızlar
) gibi aynı poz içinde yakalayamazsınız" (A) ile işaretlenen
noktaya baktığınızda ise, ay modülünün karanlık tarafında kalan
Amerikan bayrağını net olarak görüyorsunuz. Komploculara göre,
bu fotoğraf Ay'da çekilmiş olamaz. Zira, eğer bir cisim Ay
yüzeyinde gölgede kalıyorsa, onu görmek imkansızdır. Çünkü Ay
yüzeyinde atmosfer yoktur. Atmosfer içindeki hava molekülleri
ışığı süzerek yansıtırlar ve yeryüzünde gölgede kalan noktalar
bu şekilde görülebilir. Ay ' da atmosfer olmadığı için, gölgede
kalan bir nesnenin kesinlikle görünmemesi gerekir. Peki,
resimdeki bayrak nasıl görünüyor?
*
Bununla birlikte, Ay yüzeyine düşen güneş ışığı
kırılmadan ve süzülmeden geldiği için kör edici bir etkiye
sahip. Bundan dolayı astronotlar, güneş ışınlarından korunmak
için % 95 altın alaşımlı başlıklar takıyorlar. Öyle ise güneşin
vurduğu noktaların daha parlak, gölgelerin ise tamamen karanlık
olması gerekmiyor mu? Ama NASA fotoğraflarındaki gölge
tonlarının, yeryüzünde çekilmiş fotoğraflardan hiçbir farkı
yok...
*
*
* Artıcıklara
Dikkat!
*
Uzay fotoğraflarında resmi enlemesine kesen küçük
artı (+) işaretleri sizin de dikkatinizi çekmiştir. Söz konusu
artıcıklar, kameranın bir parçasından kaynaklanmakta ve film ile
kamera vizörünün (siperliğinin) arasında bulunmaktadırlar. Bu
husus, komplo teorisyenlerinin de dikkatini çekmiş olsa gerek,
buradan da ilginç noktalar yakalamışlar. Mesela yandaki resimde
(C) ile gösterilen kısımda, nasıl oluyor da resmin yarısı
artının önünde, yarısı arkasında olabiliyor? Yoksa bu
artıcıklar, sadece saydam bir plastik üzerine işaretleniyor ve
resimlerin üzerine mi yerleştiriliyordu? Belki de bu resimde,
dikkatsiz teknisyenlerden biri, plastik bandın kaydığını fark etmemişti!
*
* Ay'daki Adam
* Şimdi de ünlü Ay'daki adam resmini inceleyelim.
Aslında bu da oldukça kafa karıştırıcı...
(E) ile işaretlenen bölgedeki gölgenin, eğer
Ay'da atmosfer yoksa ve tek ışık kaynağı Güneş ise; daha
karanlık olması gerekiyor. (F) ile işaretlenen arka plan
görüntüsünde de, ufka doğru yaklaştıkça karanlığın çöktüğü
görünüyor. Bu, atmosferik coğrafyadan dolayı, sadece yeryüzünde
olabilecek bir görüntü. Normalde Ay'daki ufuk çizgisinin daha
keskin ve parlak görünmesi gerekiyor. (D) ile işaretlenen
bölgede ise, gökyüzünde bağımsız bir cisim göz çarpıyor. Farklı
resimlerde de göze çarpan bu cisimle ilgili bugüne kadar
doyurucu bir açıklama yapılabilmiş değil. Burada devreye,
UFO'cular giriyor. Onlarsa, Ay'a gerçekten gidildiğini ve
resimde görünen garip cismin bir uçan daire olduğunu iddia
ediyorlar.
*
Neil Amstrong'un başlığının camına bir bakın,
Karşıdan resim çeken astronotun yansımasını göreceksiniz. Bu
astronotun gölgesine bir göz atın. Bu yansımaya göre diyebiliriz
ki, güneş tam Neil Armstrong'un arkasından yansımaktadır. Ama
Neil Armstrong'a baktığımızda ise, güneşin onun tam sağından
vurmakta olduğunu görüyoruz. Bu nasıl oluyor da sağ omuzu bu
kadar aydınlık olurken, sol omuzu bu kadar karanlık olabiliyor
?
*
Armstong'un göğüs hizasında "C" diye işaretlenen
kameraya dikkatli bakın, astronotlar fotoğraflarını bu kamera
vasıtası ile çekiyorlardı ve bu fotoğraf gerçekten karşıdaki
astronot tarafından çekilmişti. Bu fotoğrafa bakıldığında
fotoğrafı çekenin göğüs hizasının Armstrong'un kafa hizasına
gelmesi gerekmektedir ve Apollo Crew murettebatından kimsenin
boyu bu kadar değildi. Bu fotoğraf kamera yukarı kaldırılarak da
çekilmemiştir. Çünkü eğer öyle çekilseydi ay yüzeyinin görünüş
açısı böyle olmazdı.
*
Dalgalanan
Bayrak...
*
Apollo 11 astronotlarından biri ilk etapta Ay
yüzeyine Amerikan bayrağı dikiyor. Bayrak açık vaziyette.
Yandaki resimde ise bayrağı dalgalanırken görüyoruz. Atmosfersiz
bir ortamda bu değişiklikler nasıl olabiliyor ve de en önemlisi
bayrağı hangi rüzgar dalgalandırıyor?
*
*
Kafa
Kurcalayan Sorular...
*
Hesaplamalara göre Ay yüzeyindeki gündüz
sıcaklığı 260 ile 280 Fahrenayt arasında değişiklik gösteriyor.
Bu derecedeki sıcaklıkta filmler erir ve insanlar muhtemelen
rahatsız olur. Hatta muhtemelen ölür! Peki ama astronotlar
neden bu kadar rahat görünüyor?
* Ay'ın görünmeyen karanlık yüzündeki hava sıcaklığının eksi 41
dereceye kadar düştüğü biliniyor. Eksi 40 dereceden itibarense
cisimlerin kırılganlık derecesinin arttığı biliniyor. Bu
sıcaklıkta elektrikli cihazlar çalışmaz Araba akülerini
çalıştırmak da zordur. Sıcaktan soğuğa geçerken yaşanan bu ani
ısı değişikliği, cisimlerde esnemelere ve kırılmalara sebep
olur. Peki ekipmanlar ve astronotlar nasıl bu kadar rahat
çalışabiliyor?
* Niye 1/6'lık bir
yerçekimi oranında astronotlar yürüme ile zıplama arasında gidip
gelen hareketler yapıyorlar? Televizyon çekimlerinin birinde,
astronotun zıplamak için dizlerini büktüğü ama sonuçta bir kaç
adımdan öteye gidemediği gözleniyor. Astronotlar, yerçekiminin 6
kat daha az olduğu bir ortamda, niçin normal bir insanın
yeryüzünde zıplayabileceği kadar bir mesafeye zıplayabiliyorlar?
* Bunun yanı sıra, çekilen görüntülerde astronotların sert bir
şekilde dizlerinin üstüne düştükleri birkaç sahne görüyoruz.
Peki böylelikle kendilerini büyük bir riske atmış olmuyorlar
mıydı? Ya basınca dayanıklı elbiseleri yırtılsaydı?
* Bilindiği gibi yeryüzünden
250 ve 750 mil yükseklikteki mesafeler arasında kalan bölgeye
Van Allen Kuşağı ismi veriliyor. Bu kuşak, güneşten gelen
radyoaktivite yüklü ışınların dünyaya gelmesini engelliyor.
Astronotların, Ay'a gidebilmesi için bu kuşak içinden
geçmeleri gerekiyor. Bir insanın buradan geçebilmesi içinse, 4
metre kalınlığında bir kurşun tabakasıyla kaplanmış olması
gerekiyor!
*
*
*
AY’DAN GELEN KÜTÜK
*
Ay'a ilk adımı atan Amerikalı
astronotlar Neil Armstrong ve Buzz Aldrin'in 1969'da dönemin
Hollanda Başbakanı'na verdikleri Ay'dan getirilen kaya parçası
sahte çıktı. Amsterdam'daki devlet müzesinin sorumluları müzede
bulunan ve her yıl on binlerce ziyaretçiyi müzeye çeken, 500 bin
dolar civarında değer biçilen kaya parçasının aslında taşlaşmış
ağaç parçası olduğunu ortaya çıkardı. Araştırmayı yapan Xandra
Van Gelder, müzenin taşı saklamaya devam edeceğini söyleyerek,
“Bazı sorular cevaplanmamış olmakla birlikte iyi bir hikaye.
Epey gülebiliriz buna” diye konuştu. Kaya parçası eski Hollanda
Başbakanı Willem Drees'e Neil Armstrong, Michael Collins ve
Edwin “Buzz” Aldrin tarafından çıktıkları dünya turu sırasında,
Ay'a ilk ayak bastıkları görevin ardından verilmişti.
*
*
Stüdyoya
mı Ayak Basıldı?
*
Komplo teorisyenlerine göre aya hiç gidilmedi,
tüm görüntüler bir stüdyoda çekildi. ABD, SSCB ile bir uzay
yarışına girişmiş, rakip uzaya insan göndererek öne geçmişti.
NASA da buna karşılık, Ay'a gittik yalanını uydurdu. İşte komplo
teorisyenlerinin iddiaları:
* 70 kilo olan Neil
Armstrong, yüzeyde derin izler bırakırken, 1 Tonluk uzay aracı
neden hiçbir iz bırakmıyor?
Astronot gölgede kalmasına rağmen nasıl bu kadar net ve parlak
görülüyor?
* Güneş gibi çok uzak bir
ışık kaynağından bu kadar güçlü bir ışık gelip de taşların bu
şekilde gölge yapmasına neden olamaz. Ama stüdyodaki spotlar
yapabilir.
*
*
Aldatıldıysak Niçin?
* Komplo teorisyenlerine göre, insanoğlu
hiçbir zaman Ay'a gitmedi ve bizler Amerikan hükümeti
tarafından aldatıldık. Peki ama neden? Doğrusu, bunun için öne
sürülen sebepler, en az Ay'la ilgili olanlar kadar ilginç. Üç
nokta üzerinde birleşiliyor: Para, dikkat dağıtmak ve uzay
yarışını kazanmak. Komplo teorisyenlerine göre; Amerikan
hükümeti, uzay çalışmaları için 30 milyar dolar harcamıştı.
Olası bir başarısızlıkta vergi konusundaki hassas kamuoyu, bunun
hesabını sandıkta soracaktı. Giden paraları taçlandırmak için
böylesi parlak bir senaryo geliştirildi ve uygulandı. Gururlanan
halk, artık parasının peşine düşmeyecekti.
* Bir başka
iddiaya göre, senaryo kamuoyunun dikkatini dağıtmak için
geliştirildi. " Wag The Dog " isimli filmi seyredenler hatırlar;
ABD Başkanı'nın 12 yaşındaki bir kız çocuğu ile ilişkisi
vardır ve seçimlerden bir hafta önce medya bunu öğrenir.
Kamuoyunun dikkatini dağıtmak isteyen Başkan, Arnavutluk'a
savaş ilan eder. İşte Ay uçuşları da aynı amaca hizmet ediyor.
Buna göre, Amerikan halkının kötü giden Vietnam Savaşı'na
yönelik itirazlarını dindirmek isteyen hükümet, sahte Ay
uçuşlarını gündeme soktu. Dikkatle bakıldığında, Vietnam Savaşı'nın bitimiyle, Ay uçuşlarının bitirilmesi aynı döneme
rastlamaktadır!
* Son mantıklı açıklama ise, iddia edilen
tezgahın, Sovyetler Birliği ile o dönemde yapılan kıyasıya Uzay
Yarışı'nın kazanılmasına yönelik olduğu. Sovyetler karşısında
daha fazla rekabet edemeyeceğine kanaat getiren ve aynı zamanda
daha fazla para harcamak da istemeyen Amerikan hükümeti, bir
taşla iki kuş vurdu. Hem yarışa son noktayı koydu, hem de rakibi
karşısında yıllar boyu sürecek olan psikolojik bir üstünlük ele
geçirdi. Bu, " Tamam biz bu işten çekiliyoruz " demekten daha
kolaydı üstelik...
*
*
AMERİKA, AY’A AYAK
BASTIĞINA BİN PİŞMAN!
*
Ay’a gidildiğine inanmayan komplo
tutkunları, Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA’yı
çıldırtmak üzere...
* Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi
NASA’nın başı Ay’a gidildiğine inandırmak zorunda oldukları
insanlarla dertte... "Ay yüzeyine dikilen ABD bayrağı niçin
dalgalanıyor? Ay’da hava mı var ki rüzgâr essin" diyenler, Ay
yüzeyinde yürüyen astronotları gösteren fotoğraflarda
"yıldızların neden görülmediğini" soranlar ve Ay’a gerçekte
gidilmediğini, tüm olanların ABD’nin gözlerden uzak, ıssız bir
köşesindeki stüdyolarda hazırlanan bir şov olduğunu öne sürenler
çığ gibi büyüyor....
*
*** *** **** *** ***** **** *** ***
* Eğer hatırlayan olur ise;
Necip Fazıl KISAKÜREK
Büyük Doğu Dergisi'nde "AY
YALANI " İsimli Makalesinde Şöyle yazmıştı :
* Tekrar münasebet kurduğum “Bugün” gazetesinde çıkan “Ay
Hikayesi” isimli ilk yazımı okuyanlar, delâlet ve ihtilâtları
bakımından bu son derece mühim dâva üzerindeki fikirlerime
dikkat etmişlerdir. Günlük gazeteye nisbet, daha geniş bir tahlil
ve terkib tezgahı ve mücerred fikir yatağı mecmua olarak şimdi
Büyük Doğu sütunlarında bu dâvayı, tam entelektüel planda, en
derin ve mahrem köklerine kadar irca etmek mevkiinde bulunuyorum.
* Her şeyden evvel bildireyim ki,bu mevzuda
inceden inceye tetkik ve takib ettiğim Batı matbuatı,bana
hadisenin, İngiltere müstesna, dünyanın hiçbir yerinde tam mânalandırılamadığını göstermiştir. İngiltere’deki mânalandırma
ise malum İngiliz gurur ve istihzacı sinsiliği (İngiliz
sinizmi)içinde ancak sathî ve kısmîdir. İngilizler “Perişan
edilen Dünya dururken Ay’la bu kadar uğraşmaya değmez!” hükmünden başka bir teşhise varabilmiş
değiller... Hadise, umumiyetle dünyada, parmak ısırma ve çene
düşürme tesiri doğurmuş ve müsbet bilgiler harikası olarak
gözlere mucize çapında görünmüştür. Sadece “Anglo-Sakson”larla
Cermenler ihtiyatlı, İslav’lar kıskançlıkları yüzünden
şüpheli, Latin’ler ise her zamanki mizaçları icabı hayran ve
feveranlıdır. Şu var ki, henüz Garb’ın büyük fikir laboratuarından
hüküm çıkacak kadar vakit de geçmiş değildir.
Evet, Ay’a gidiş dâvası bizim gözümüzde
fezaya sığmayacak kadar büyük, Samanyolu çapında bir kuyruklu
yalan...
Bu yalanı sakın, Ay’a gidilemediği ve insanoğlunun Amerikanvari bir film
senaryosuyla aldatıldığı mânasına almayınız! İlk yazımda işin bu tarafına da bir
pay ayırmış ve “Ay’a gidildiğini kabul etmek, gidilmediğine hükmetmek kadar
zordur!” demiş olmama rağmen, bugün hem de Ay’a gidişi kat’i bir vâkıa sayarak
kaydediyorum ki ortada, bütün insanlığa yutturulmaya çalışılan mutlak bir yalan
vardır. O da, Ay’a gidildiği değil, bu münasebetle müsbet bilgiler marifetine
biçmek istedikleri yeni ehliyet ve selahiyettir. Evet; Ay’a gimiş olmak
vesilesiyle, günün müsbet bilgiler mutekidi maddeci insanı, kainatın esrarını
aydınlatmakta kendini en ehliyetli ve selahiyetli “dedektif” olarak satmaya
hazırlanmaktadır. Öyle bir “dedektif”ki, zabt ve fethi muhal bilinen ötelere ait
itikatları tek tek tutuklayıp kelepçelemek, karakol nezarethanesine
tıkmak, nihayet fezanın son tahtaperdesine copla vurarak “Her şey bu kadar ve
gerisi insanoğlunun uydurması!” hükmünü vermek, yani bütün sebep ve neticeleriyle
kainatın tek izahçısı ve “raportör”ü mevkiine geçmek istidadında... Bu tavır, Ay’a
gidenlerden veya onları gönderenlerden ziyade, hadisenin seyircilerinde ve
inananlarında, kısacası Batılı yarı münevverde ve taklitçisi Doğulu çeyrek
aydında şimdiden başlamıştır.
Nuruosmaniye
Caddesinde bir kitapçıda otururken,kapıda turist arabalarına karşı favorili ve
top enseli iki gencin şöyle konuştuğunu duydum:
-Boşlukta ne yapmışlar, ne görmüşler, ne bulmuşlar?
-Allah’ın
(haşa) yatak odasına girmişler ama hiçbir şey bulamamışlar!..
Yakın
zamanlarda ölen Rus astronotu “Gagarin” demiş ti ki;
-Fezayı
dolaştım, Allah diye bir şeye rastlamadım!
Bu aşağının bayağısı küfür nev’ini yabana atmayın! Onu neyin ve nasıl
doğurduğuna dikkat edin! Düşünün ki saniyede 300 bin kilometre hızla akan
ışık, küremizden Ay’a bir buçuk saniyeden az bir zamanda varmaktadır. Buna
karşılık, fezanın o da ölçülebilen kadarıyla belirttiği mesafe, ışığın bir milyar
yılda varabileceği bir uzaklık arz ediyor. Ve akıllara zarar verici bu korkunç
kemiyetin belirdiği keyfiyet,mekan ifadesiyle zamanı aşıyor. Benim ışığını şu
anda gördüğüm bir “Galaksi”, bir milyar sene evvelki haliyle karşımdadır veya onu
bugünkü haliyle görebilmek için bir milyar sene beklemek lazımdır. Bu arada da
o, ya var, ya yoktur; ya varlığını muhafaza etmekte, yahut çoktan eriyip gitmiş
bulunmaktadır. Ve bu akıl yırtıcı mesafe mefhumu kim bilir, küllî hakikatın önünde
ne kadar cüz’î bir varlık ifadesi!.. O feza ki, belirttiği kemiyet cinneti hiçbir
sabit noktaya dayanmamakta; onun içinde en uzak yıldıza kadar bütün kainat, kendi
ve birbiri etrafındaki hareketlerinden başka,topyekun bir istikamete doğru
kaymakta, her an yer değiştirmektedir.
Astronomi ilminin fezada hecelediği her harfi İlahî varlığa bir delalet kabul
eden büyük temsilcisi “Flamaryon”, işte fezaya bu toptan bakışın terkibî manasını
getirirken, feza mikyasına göre bize 1 milimetrenin milyarda biri kadar kabul
edebileceğimiz Ay’a gitme davasını, insanoğlunun kainatı zabt ve kainat esrarına
hükmetme başarısı diye ele almak ve bundan feza çarpı feza kadar derin ruh
hakikatlarını inkar neticesini çıkarmak, sadece eşeklik ve bizzat kendi
ilimlerinde cahilliktir.
Mevlana’nın harika bir teşbihi var: Bir katır işiyor. Yerde bir idrar birikintisi... Pisliğe bir saman çöpü düşüyor ve
üstüne bir sinek konuyor. Ve sinek kendisini okyanusta zannediyor!
İşte son
müsbet bilgi harikasının ahmak şımarıklıklarını izah eden şaheser tablo!..
Yoksa dava, harika olmaya harikadır; fakat mucize olmak bakımından,mahalle
çocuklarının malum uzuvlarıyla yaptıkları havada kavis çizme yarışından daha adi
ve basit... Eğer bu harika, şımartacağı ve İlâhî esrar hududuna tecavüz
ettireceği yerde, teslimiyeti ve iman emrinde kainat fethine memur insanî
memuriyeti dile getirmeye vesile olsaydı ki zaten işin hakikati bu olmak
gerekir. İslam davasına tam intibak eder, müsbet bilgilere de hakiki rütbesi
verilmiş olurdu.
Kafalara
dank etmesi lazımdır ki, Allah’ın kudretine had tanımayan İslam dininin
korkabileceği hiçbir keşif yoktur ve bu hakikatın mahfuz tutulması şartıyla ve
eğer yapılabilirse, Güneşe elektrik faturası kesmek ve Merih’e teleferik
işletmek bile caizdir.
Hristiyanlığın başarısı gibi gösterilmek istenen hadiseye, düne kadar dünyanın
döndüğünü bile inkar eden Hıristiyanlıktır ki, İslam gözüyle bakamaz. Eğer
bakabilseydi makinenin keşfinden sonra ruh emrinden sıyrılmaya başlayan müsbet
bilgileri maiyetine almayı bilir ve bu günkü Batı buhranının doğmasını
engellerdi.
Müsbet bilgilerin, ruh
emrinden sıyrılıp muallakta kaldığı ve binbir keşif oyuncağına rağmen
insanoğlunu teselli edemediği bir hengamede onun kendisine yeni bir müeyyide ve
idealleştirme iklimi araması diye ifade edebileceğimiz hadise, işte böyle, biri
tam küfre, öbürü tam imana sapan iki yol ağzında bulunuyor. Hadiseden en büyük
ibret ve fayda dersini almak da Müslümanlara düşüyor.
Bakalım “Vatikan”dan teleskopla fezayı seyreden Papa’dan, Ay emperyalizmasını dünya emperyalizmasına çevirmek için,tam da astronotların yere indiği gün
yabancı ülkelere seyahate çıkan Amerika Başkanına kadar, tutacakları istikamet ne
olacak?
Dâva, Ay
yalanını Ay gerçeğine çevirebilmektedir.
*
**** **** **** ****
**** **** **** ****
MEHAZLAR :
01.
http://www.genckolik.net
02.
http://www.yenisafak.com.tr/
03.
http://yenisafak.com.tr/
04. http://doctus.org/
05.
http://www.gazeteler1.com/
06.
http://www.tgrthaber.com.tr
07.
http://www.tumgazeteler.com/
08.
http://www.kekvakfi.gen.tr/
09.
http://www.cidden.net/blog/
10.
http://haber.mynet.com
11.
http://kaylule.yenisesler.net/
12.
http://sessizkardelenler.blogcu.com
13. http://www.habervaktim.com
14. *
15. *