* Bugün sadece filmlere konu olan ve düşünce plânında kalan bu olayı insanlık tarihi senelerce önce yaşamış ve kitap ilmine sahip bir kişi tarafından da gerçekleşmiştir.
Kitap ilmine
sahip kişi bir peygamber değil sadece kitap ilmine sahip bir kişidir. Bu ifâde
çok dikkat çekicidir. O kişinin sahip olduğu kitabî bilgiye biz de sahip
olabilirsek aynı şeyi yapmamak için hiç bir sebeb yoktur. Bu ayet ilmin gücünü
bize gösterirken kitabı bilmeye de teşvik etmektedir. Ayette “kitap” tabiri
geçmektedir. Müfessirler ayette geçen kitapdan maksadın “İsm-i A'zam” duası
olduğunu söylerler. “İsm-i A'zam” duasını peygamber olmayan bir kişi
bilebildiğine göre neden bir diğer kişi bilemesin? Bu duanın Kur'ân'da gizli
olduğu ifâde edilir. Kur'ân'ı çok sık ve derinlemesine düşünerek okuyabilenler
ve araştıranlar aynı imkâna neden kavuşmasınlar?
İnsanlık şimdi değilse bile belki ileride eşyayı maddeten nakletme
imkânına kavuşabilir. Bugün sûreten eşya nakledilmekte ve TV de görülmektedir.
Sûreten olan bu görüntü fiilen de mümkün olabilir. Zira geçmişte bu mümkün
olmuştur. Saniyede yüzlerce kilometre sür'at zamanımızın düşünce yapısına ve
anlayışına tamamen uygundur. Mühim olan nokta bu hareketi yapmak için tatbik
olunacak kuvveti bilmekten ibarettir. Bir yıldırımda bir cereyanda bir telgrafla
görülen bu sür'at bir kütlede de görülebilir. Yakından tesir icra ettiğini
gördüğümüz iradenin bir telsiz gibi uzakta da âmil olabildiğini gösteren
misâller de yok değildir. Bir çekim gücü ile yıldızların fezada uçuştuğu bir
irade ile organın bedende oynadığı bir irade ile uzaktaki bir cismin yer
değiştirmesi de kitapda sabit olan ilimdendir. Dünyanın büyük kütlesiyle hareket
etmesi ve dönerek yer değiştirmesi de maddenin maddeten nakledileceğini gösteren
bir başka delil olabilir.
**
**
Bu açıklamalardan şu netice çıkar: Hz. Süleyman'ın mazhar olduğu mucizeler, bir
kısım ilmî düsturlara dayanmaktadır. Bu düsturlar kitap hâlinde yazılmış
olmakla kalmamış, bir kısım insanlara da öğretilmiştir. Hz. Süleyman, bunlara
vâkıf insanlardan müteşekkil güzide bir cemaatle saltanatını ve icraatini ilmî
esaslar çerçevesinde yürütmüştür.
Eski devirlerde yaşayanların, Batılıların yakın zamana kadar
israrla söyledikleri şekilde, vahşî, ilimsiz ve teknikten mahrum olmadıklarını
gösteren bir başka haber, Hz. Süleyman'ın yaptırdığı camdan sarayla ilgili
olanıdır. Âyet şöyle: "Ona (Belkıs'a): "Saraya gir!" dendi. O (Belkıs) sarayı
görünce derin bir su zannetti ve (ıslanmasın diye eteğini kaldırarak)
bacaklarından bir miktar açtı. (Süleyman): "O, camdan yapılmış şeffaf bir
saraydır" dedi.
Bu âyet, o devirde çeşitli ilim ve tekniğin son derece
geliştiğini ifâde eder.
Çünkü mesken inşaatı, mühendislik ve mimarlıktan başka, demircilik,
marangozluk, camcılık, tezyin, dekor gibi yüksek bir medeniyetin mahsulü olan
pekçok ilim ve tekniği gerektiren bir sektördür. Kendisine ilim verilmekle
mümtaz kılındığı belirtilen saltanat sahibi bir peygamberin, hükümran olduğu
cemiyette, böylesi bir ilmî teknik seviyenin olmadığı, her seferinde mucizevî
yollarla bunları gerçekleştirdiği iddia edilemez.
Burada hatıra gelebilecek bir soru şudur: Hz. Süleyman bu
kitabı ne yapmıştır?
Varlığı hususunda tahmîn yürütülmüş olan bu kitabın ilmine,
mahdut sayılan kimseler vâkıf olmuş olabilir. Nitekim İsrailoğullarının tarihi,
dinî kitapları olan Tevrat'ın bile mükerrer seferler maddeten yok edilmesi
vak'alarına sahne olmuştur. Öte yandan, dört bin yıldan fazla bir müddet fiilen
hükümran olan koskocaman Mısır medeniyeti bile, devâsâ piramidlerine rağmen,
asırlar boyu tamamen unutulmuş, bilinmez olmuş iken 19. asırdan bu yana
aydınlatılmaya başlanmış; dinî, tıbbî, edebî, terbiyevî her çeşit kitapları
ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca dünyanın her tarafında, geçmiş devirlerdeki
insanların bıraktıkları son derece hârika eserlere raslanmaktadır. Bu eserler o
kadar hârikadır ki; daha önce de belirttiğimiz üzere, "Batı medeniyeti dışında
medeniyet yoktur, insanlık mutlak bir vahşet devrinden düz bir terakki yoluyla
Batı medeniyeti seviyesine ulaşmıştır" düşüncesini hâla devam ettiren bir kısım
Batılı yazarlar, o eserleri yorumda, çıkar yolu, onları, gökten inen devlerle
izah etmede bulmuşlardır. Bizim açımızdan, çok garib görünse bile, peygambere,
vahye inanmayanların düşecekleri safsatanın en mâkulü budur.
**
** Burada dikkat çekmek istediğimiz nokta bu olayı
gerçekleştiren kişinin sahip olduğu bilgiye dikkat çekilmesidir. Bunu yapan
kişinin Peygamber olup mucize gerçekleştirdiği, cin olup özel becerileriyle bunu
gerçekleştirdiği söylenmez. Ayette bu kişinin bilgisine dikkat çekilmesi "Eğer
doğru bilgiler elde edilirse çok hızlı (ışık hızı gibi bir hızda) maddenin
nakledilebileceğine" işaret olduğunu bize çağrıştırmaktadır.
Çağımızın bilim ve teknolojisiyle, Dünya'nın herhangi bir
yerindeki maddenin sesi ve görüntüsü ayette söylenene yakın bir hızda
nakledilmektedir. Fakat bu maddenin nakli demek değildir. Dünya'nın sonu
gelmeden acaba insanoğlu bunu becerebilir mi? Becerse de biz görebilir miyiz?
Bunları bilmiyoruz. Fakat ayetin "bir bilgiyle bu olayın gerçekleştirildiğini"
söyleyen ifadesine dayanarak bilimin bunu gerçekleştirmesine ümitle bakıyoruz.
İnsanoğlu anında sesi ve görüntüyü nakletmeyi başardı. Acaba
maddenin anında nakledilmesi de mümkün olacak mı?
Nitekim bilim adamları 1993 yılında bu konuda büyük bir
ilerleme kaydettiler. Avusturya'nın Innsbruck üniversitesi araştırmacıları foton
adı verilen ışık parçacıklarını bir yerden bir yere ışınlamayı başardılar. Anton
Zeilinger başkanlığındaki araştırma ekibinin yaptığı deney sırasında A
noktasındaki ışık parçacığı tamamen yok olurken, foton aynı anda hiçbir fiziki
bağlantısının olmadığı B noktasında belirdi. Yakında atom ve moleküllerin de
aynı yöntemle taşınması denenecek. Avusturyalı fizikçilerin bu deneyi sonunda,
gelecekte insanın bir mekândan başka bir mekâna ışınlanabilmesi konuşulmaya
başlandı.
Tüm bu buluşları yapan bilim adamlarına
alıntıladığımız ayetteki Hz. Süleyman'ın tavrı örnek olmalıdır. Hz. Süleyman
gördükleri üzerine, bunun nankör mü, şükredici mi olacağının bir denemesi
olduğunu anlamış ve Allah'a yönelip şükretmiştir. Bilim adamları her buluşu,
Allah'ın yarattığı Evren'de, Allah'ın yarattığı kanunlarla, Allah'ın yarattığı
maddede, Allah'ın kendilerine nasip ettiği beyinle, gözlerle, ellerle
yaptıklarını unutmamalı ve hep şükretmelidirler…
**
**
**
Ahir zamanda bilim ve teknoloji dünyası çok büyük bir hızla
gelişmekte, bu gelişmeleri takip etmek adeta imkansız hale gelmektedir. Her yeni
teknolojik buluş büyük bir hızla daha ekonomik, daha kullanışlı, daha verimli
hale getirilmektedir. 50 yıl öncesinin telefon, televizyon veya radyo
cihazlarıyla günümüzdekiler arasında çok büyük farklılıklar mevcuttur. İnternet,
ilk geliştirildiğinde son derece sınırlı alanlarda kullanılan bir iletişim
aracıyken, daha sonraları tüm dünyayı saran bir bilgi ağı haline dönüşmüştür.
Ancak bu, geçmiş asırlarda da aynı teknolojilerin bulunmadığı anlamına
gelmemektedir. Örneğin günümüzde çok gelişmiş özelliklere sahip radyolar
bulunmaktadır. Ama geçmişte de daha pratik yöntemlerle üretilen radyolar
mevcuttu. Yukarıda resmi görülen galen kristali kullanılarak üretilen radyolar
mevcuttu.
Dolayısıyla Hz. Süleyman döneminde de
daha pratik bir teknoloji ile aynı işlevleri gören cihazlar elde edilmiş
olabilir. Belki bugün bilinmeyen bir teknoloji ile tahtın görüntüsü getirtilmiş,
üç boyutlu olarak yeniden oluşturulmuş olabilir. Aynı durum daha önce üzerinde
durduğumuz uçaklar, mikro kayıt aletleri ve internet teknolojisi için de
geçerlidir.
**
**
**
**** **** **** **** ****
**** **** **** ****
MEHAZLAR :
** Kur’an-ı Kerimde Fen
Bilimleri, - Dr. Celal KIRCA
** Kur’an Hiç Tükenmeyen Mucize - Heyet
** Merak Ettiklerimiz. - Heyet
** www.kuranvebilim.com/
**
**
**
**
****
****