GENETİK KOPYALAMANIN ARKA PLANI
** Rekombinant DNA teknolojileri ile üreme ve gelişim biyolojisinde
kullanılan teknik ve teknolojilerin uygulanmasıyla elde edilen
genetik kopyalamalı koyun ve maymunun ne olup olmadığı aşağıda
kısaca anlatılacaktır.
Bugün gelinen
noktada genetik alfabenin ve kodlamanın sırları belli ölçüde
çözülmüş ve genetik programın işleyişi taklît edilerek canlılar
üzerinde birtakım sınırlı değişiklikler yapılmaya başlanmıştır.
Bugün yediğimiz sebze ve meyvelerin, içtiğimiz sütün, yediğimiz
etin, kullandığımız ilaçların belli bir yüzdesi (genetik
programların daha iyi tanınarak sırlarının daha fazla çözülmesi
ve bazı potansiyel kabiliyetlerinin ortaya çıkarılmasıyla) ıslah
edilmiş bitki, hayvan veya mikroorganizmalardan sağlanmaktadır.
Bilindiği gibi
aslında başlı başına mucizevî karakterde olduğu halde, sürekli
yaşanılan bir vakıa halinde görüp tanıdığımızdan dolayı bize
sıradanmış gibi gelen, canlı organizmanın farklılaşarak ve
gelişerek tek bir döllenmiş hücreden nasıl ortaya çıktığı, yani
canlı varlıkların nasıl dünyaya geldiği 1970'li yıllardan beri
üzerinde çalışılan bir konudur. Önce döllenme ile birlikte
embriyonun gelişmesi için gerekli ve yeterli şartların neler
olduğu üzerinde, bir seri araştırmalar başlatıldı. Bu
araştırmalar daha çok çiftlik hayvanları ile model canlı
dediğimiz kurbağa, fare, tavşan ve maymun ile, koyun keçi, sığır
gibi insan hayatında önemli yeri olan evcil canlılar üzerinde
yürütülmektedir. Üreme hücrelerini çoğaltma veya teksir etme
(klonlama) çalışmalarının ilki 1970'li yıllarda Cambridge
Üniversitesi’nden John Gurdon ve ekibinin çekirdeği çıkarılmış
kurbağa yumurta hücresine erişkin kurbağanın deri hücrelerinden
çekirdek transfer etmesiyle başlatıldı. Embriyonik gelişmesine
devam eden yumurtalar, larva dönemine kadar (kuyruklu kurbağa)
gelişip, durdu ve hiçbir zaman erişkin kurbağaya dönüşemediler.
Bu deneyler, bir canlının gelişimi için spermin mutlaka
yumurtayı döllemesinin şart olmadığını doğruladı.
İkinci kademede
hücre füzyonu dediğimiz teknik geliştirildi. Bu teknik iki
farklı hücre grubunun uygun şartlar altında birbiriyle
birleşmesini sağlayarak tek bir hücre elde edilmesinin mümkün
olduğunu ispatladı. Böylece melez hücreler literatüre girdi.
Daha sonra hücre seviyesinde ölümsüz olarak tanımlanan (yani
devamlı olarak bölünerek üreyen) kanser hücreleriyle, bağışıklık
sisteminde özel antikor üreten bağışıklık hücrelerinin
füzyonunun mümkün olup olmadığı araştırıldı. Sonunda bu da
başarıldı ve monoklonal antikor üreten ölümsüz hibridoma
hücreleri elde edilerek, hastalıkların teşhisinde ve tedavisinde
çığır açan monoklonal antikor üretimi gerçekleştirildi.
Daha
sonraki adımda bu hücre füzyonu çalışmaları, hücre
farklılaşmasının nasıl olduğunu aydınlatabilmek için üreme
hücreleri üzerinde yoğunlaştırıldı. Bu safhada deney tüplerinde
(in vitro) döllenmiş yumurta hücrelerinden 3 günlük, 9 günlük
veya bir aylık gibi gelişim dönemlerinde embriyonik hücre alıp,
bunları aynı türe ait fertlerin döllenmemiş yumurta hücresiyle
füzyona sokup, gelişip gelişmedikleri gözlendi. Bu ise tüp bebek
dediğimiz in vitro döllenme teknolojisinin pratikte
kullanılmasına yol açtı. Sağlıklı gelişen döllenmiş hücre
toplulukları daha sonra ilgili canlının rahmine implante
edilerek (yerleştirilerek) canlının anne karnında gelişmesi
sağlandı.
Bu
başarılar, araştırmacıları çekirdek transferi teknolojisini daha
değişik şekillerde kullanmak için cesaretlendirdi. Açarsak,
yumurta hücrelerinin çekirdekteki genetik programı, hücreden
mikrocerrahi usulleriyle uzaklaştırıldı. Aynı türe ait embriyo
veya fetusun değişik dönemlerinden alınan hücrelerin
çekirdekleri çıkarılıp, çekirdeği alınmış yumurta hücresiyle
birleştirilmesi uygun şartlarda gerçekleştirildi. Elektrikî
uyarı bu yumurtanın çoğalmasını ve gelişmesini başlattı. Bunda
da oldukça başarı sağlandı.
Dünya medyasında
herkesi ayağa kaldıran olay ise, çekirdek transferi için,
embriyonik hücre yerine erişkin bir dişi koyunun farklılaşmış
meme bezi hücrelerinin kullanılmasıdır. Yaratıcı’nın daha başta
bir kuzu meydana getirmek üzere programladığı ve sitoplazmasını
hazırladığı yumurta hücresindeki potansiyelin, aynı türe ait bir
başka kuzunun genetik programı kullanılarak canlı gelişmesi için
harekete geçirilmesinden ibarettir. Daha sonra bir başka kuzunun
rahmine yerleştirilen bu embriyonik hücre topluluğu normal
kuzuların doğumunda olduğu gibi yine Allah'ın baştan koyduğu
genetik program gereği gelişerek Dolly isimli bir kuzu olarak
kendini göstermiştir.
Araştırmacıları hayrete düşüren asıl durum, farklılaşmış
hücrelerin genetik programlarının iç saatinin de farklılaştığı
dolayısıyla tekrar saati veya gelişim programını başa almanın
imkansız olduğu yönündeki inançları ve bu konudaki deneylere ait
bulgulardı. Zaten potansiyel olarak bir insanın veya herhangi
bir canlının her bir hücresinde tekrar bir canlıyı
oluşturabilecek genetik program ve bilgi mevcuttur. Dolayısıyla
teorikte bir hücreden bir insan veya canlı yapmanın potansiyel
bilgisi vardır. Nitekim genetik bilginin farklı bir düzenleniş
biçimi olan bitkilerde aşılama teknikleri bunun en güzel
göstergesidir. Bitkilerin genetik programı hayvanlara nazaran
daha kolay geriye döndürülebilir olduğundan, yaprak, dal, kök
hatta günümüzde bitki doku parçalarından yeni bir bitki elde
etmek yadırganmadan yapılan bir işti. Ancak aynı şeyin hayvan
hücrelerinde gerçekleşmediği biliniyordu. Çünkü hayvanların
genetik programındaki gelişim saatinin belli bir noktadan sonra
programı sıfırlayıp başa dönmediği zannediliyordu. Ancak
İskoçya’da Roslin Enstitüsü’nde dünyaya gelen kuzu, erişkin
hücrelerin bazılarının genetik programının yeniden ilk başa
sıfırlanıp ve yeni bir canlı oluşturacak şekilde genetik
programın düzenlenebileceğini göstermektedir. Burada asıl mucize
olan, yumurta hücresinin sitoplazmasında bulunan proteinlerin ve
enzimlerin ve diğer faktörlerin genetik programın başa
alınmasında rol oynadığının anlaşılması ve bu işin ancak yumurta
hücreleri içinde gerçekleştirilmesinin mümkün olduğunun ortaya
çıkmasıdır. Ayrıca sitoplazmada bu saatin başa alınıp gelişimi
sıfırdan başlatan faktörlerin neler olduğu konusunda hiçbir şey
bilinmemektedir. Ian Wilmut ve ekibinin başarısı, erişkin
hücreleri kültür ortamında çoğaltıp, hücrelerin hayat devrini
iyi takip ederek G-o (sıfır) fazına (kromozomların en belirsiz
olduğu, bölünmeler arasındaki dinlenme safhası) sevk
etmeleridir. G-o safhasındaki hücrelerin çekirdeklerindeki
mevcut DNA materyalini birleştirmede kullandılar. Bunun için
hücre kültüründe hücreleri aç bırakarak canlılıklarını en alt
seviyede tutacak bir besiyeri (ortam) hazırladılar. Bu safhada,
hücrenin hayatını sürdürmesi için gerekli genleri hariç, diğer
genlerini kapattığı düşünülmektedir. Bu kademedeki genetik
materyal yumurta hücresinin içine konulduğunda, yumurtanın
sitoplazmasındaki bilinmeyen faktörler, genetik programın
gelişim saatini sıfırlayabilmekte ve gelişimi yeniden
başlatabilmektedir.
Amerika’da maymunların kopyalanması şeklinde duyurulan olay ise Dolly
isimli koyunun elde edilişine göre daha basit bir tekniktir.
Maymunlarda yapılan şey, in vitro (tüp içinde) olarak, aynı türe
ait spermle döllenen dişi Rhesus maymununun yumurta hücresi in
vitro laboratuar şartlarında çoğaltılıyor ve 8 hücrelik dönemde
bu hücreler ayrıştırılıp, hücre kültürlerinde her biri
çoğaltıldıktan sonra bu hücrelerin çekirdekteki döllenme ile
ortaya konulmuş programları çıkarılıp, elektrikî akım altında
başka bir Rhesus maymununun yine döllenmemiş ama çekirdek
materyali çıkarılmış yumurta hücreleriyle füzyona sokuluyor.
Melez yumurta hücrelerinden başarıyla çoğalanlar belli bir
safhadan sonra dişi Rhesus maymunlarının rahmine yerleştirilip
orada canlının gelişmesi ve yavrulaması sağlanıyor.
Şu ana kadar canlı hayvan embriyosundan alınan hücreler
kullanılarak başarıyla klonlanan canlılar içinde kurbağalar,
koyunlar, sığırlar ve en son olarak maymunlar yer almaktadır.
Dolly doğmadan önce de kuzu embriyosundan elde edilmiş ve
farklılaşmalarını henüz tamamlamamış hücrelerin genetik
programı, döllenmemiş ve içindeki programı çıkarılmış
yumurtalara konularak yedi tane kuzu üretildi. Bunlardan şimdi
biri hamile. Dolly ise 6 yaşındaki erişkin bir koyunun meme bezi
hücrelerinin genetik materyalinden dünyaya gelen ilk canlı olma
şerefini taşıyor. Bunu kuşku ile karşılayan Bath
Üniversitesinden embriyolog Jonathan Slack, Dolly isimli kuzunun
tamamen farklılaşmış erişkin hücrelerden üretildiğine pek
inanamıyor. Çünkü Dolly'nin kaynak hücresi olan meme bezi
hücreleri farklılaşmamış kök hücreleri bakımından oldukça zengin
bir kaynaktır. Hücre kültürü yüzde yüz homojen olmadığından
çekirdek alımı sırasında farklılaşmamış kök hücreler buna
karışmış olabilir diyerek kuşkularını belirtmektedir.
Dolly'nin
gelişmesine yol açan deneylerde, aynı fertten üç ayrı hücre
populasyonundan alınan çekirdek materyalleri kullanıldı. Biri, 9
günlük embriyo hücreleri, diğeri 26 günlük cenin hücreleri
üçüncüsü ise, 6 yaşındaki koyunun meme hücreleri. Dolly
kuzusunun doğumuna sebep olan araştırmacı I. Wilmut, niçin beyin
ve kas hücrelerini verici hücre olarak kullanmadıklarını ise, bu
hücrelerin yüksek seviyede farklılaşmış hücreler olduğunu
dolayısıyla genetik programı sıfırlayıp gelişimi yeniden
başlatmanın mümkün olmadığını belirtmektedir. Ayrıca çok yaşlı
erişkin hücre kültürleri kullanmanın da doğru olmadığını
belirten Wilmut bu yaşlı hücrelerin, DNA'sında zarar ve hata
bulunması ihtimalinin yüksek olduğunu ifade etmektedir.
Yeniden
inşa edilen füzyon embriyoların üçte ikisi (277 füzyon embriyo)
yaşamadı. Bu teknikte düşük oranı da oldukça fazlaydı.
Rahimlerine embriyo yerleştirilen koyunların 8 tanesi canlı
doğum verdi. Bunların sadece biri erişkin meme hücrelerinden
kaynaklanan Dolly idi. Maymunlarla yapılan klonlama (kopyalama)
çalışmalarında ise, yüzlerce embriyodan sadece 9 tanesi başarılı
şekilde gelişmeye başladı ve anne rahmine yerleştirildi.
Bunlardan üç tanesi anne rahmine tutunarak gelişimini sürdürdü.
Sonunda iki tanesi canlı ve sağlıklı olarak dünyaya geldi.
Dolly isimli kuzu
bugün 7 aylık ve oldukça sağlıklıdır. Dolly, erişkin hayvanların
farklılaşmış hücrelerinin genetik materyali uygun şekilde
ayarlandıktan sonra yumurta hücresine sokulur ve gelişme
uyarılırsa, aynı genetik programın yeni bir canlının inşasında
kullanabileceğini gösteren ilk delildir.
Ian Wilmut 'e göre
Dolly isimli kuzunun dünyaya gelmesi, memelilerde genetik
programın okunmasının çekirdek ile çevresindeki sitoplazmanın
karşılıklı tesirleriyle düzenlendiğini ortaya çıkarmıştır.
Kompleks bir yapı arzeden bu karşılıklı tesirlerle düzenleme,
yüzde yüz deterministik kurallar içinde cereyan etmediğinden
başarı nisbeti oldukça düşük olmaktadır. Bütün bu denemeler
sırasında yan ürün olarak bir sürü garip yaratığın veya kaybın
oluşması da her zaman söz konusudur. Çünkü bu teknikte izlenen
bütün safhalar, çok ayrıntılı şekilde kontrol edilememekte ve
belli ölçüde deneme-yanılma stratejisi (% 20-30 başarıyla)
kullanılmaktadır.
Bu tekniklerin
uygulanmasında insanları dinden soğutacak veya Yaratıcı'nın
varlığını şüpheye düşürecek her hangi bir şey yoktur. Bütün bu
başarılar, Allah'ın kudretinin büyüklüğünün ve canlıları
yaratmadaki mucizevî faaliyetinin sebepler planında daha iyi
anlaşılmasına yol açmaktadır. Ayrıca bu deneyleri
gerçekleştirenler tarafından farkına varılsın veya varılmasın
Allah'ın canlılar dünyasında işlettiği nizam ve kanunların
ışığında yine O’nun yarattığı ve hazırladığı hücreleri
kullanarak ve O’nun izniyle -canlı oluşumunda atlanabilir ve
değiştirilebilir basamaklar kullanarak- yapılmaktadır. Bir başka
deyişle, Cenab-Hakk'ın yaratma fiilini sebepler planında
anlayıp, onu taklîd ederek ve sebepleri belli noktalarda
değiştirerek yine O’nun yarattığı hücreyi ve sistemi kullanarak
bir canlının anne karnında gelişmesini değişik bir yoldan
sağlamaya vasıta olmaktır.
Bütün bu
gelişmeler bizlere canlı gelişmesi için tabiî yollarla
döllenmenin zorunlu bir yol olmadığını ve yumurtanın spermle
döllenmeden de elektrikî, fizikî veya bilemediğimiz bazı
faktörlerle bölünmesinin uyarılabileceğini ve anne karnında bir
canlıyı oluşturabileceğini göstermektedir.
İkinci olarak tek
bir türe ait canlıların genetik programının, hem aynı fert
üzerinde hem de farklı fertler üzerinde o türe ait bir model
canlıyı inşa edecek bilgiye sahip olduğunu, ve yumurtadaki
genetik programın aynı canlının bir başka hücresindeki genetik
programla veya aynı türe ait farklı canlının genetik programıyla
yer değiştirebileceğini ve yumurta sitoplazmasının içindeki
bilinmeyen faktörlerin genetik programı ilk başa almasının
mümkün olduğunu göstermektedir. Bütün bunlar gerçekte dikkatle
yorumlanırsa öldükten sonra dirilmenin ve tek bir hücreden bile
Allah'ın yeni bir insan yaratmasının aklî sebepler planında
mümkün ve makul olduğunu ve kâinattaki Hafîziyet (herşeyin
korunması kayıd edilmesi) tecellilerini açıkça göstermektedir.
Bütün bu
teknikler, insanlığın emrine verilen sebze ve meyvelerin
ıslahında veya insanlığın hizmetine verilmiş evcil ve çiftlik
hayvanlarının verimliliğinin artırılmasında kullanılırsa,
muazzam potansiyele sahiptir. Ancak her şeyde olduğu gibi teknik
ve aletler nötrdür. Onları kullanan kişinin niyetine ve kullanış
biçimine ve kullanma yerine göre iyi veya kötü olabilir. Nasıl
silah adam öldürmede de kullanılabilir. İnsanın kendini ve
vatanını korumada da. Bize düşen bu alet ve tekniklerin doğru ve
yerinde insanlığın hizmetinde kullanımına yönelik kanunları ve
düzenlemeleri çıkarmak ve bu teknikleri yakından izlemeye almak
olmalıdır. Yoksa, insanlar silahla adam öldürüyor diye bir
milletin ordusunu yok etmek nasıl mümkün değilse, insanlığın
sağlık ve açlık problemlerini çözmede büyük potansiyele sahip bu
teknikleri ve gelişmeleri yasaklamak o kadar tehlikeli ve
saçmadır. Bir başka saçma şey de, bütün bu yapılanları,
Yaratıcı’yı inkâr gibi görmek veya ALLAH'ın kudretine
sınırlamalar gibi düşünmektir. Böyle bir gelişmeyi dine karşı
bir şey gibi göstermek hatta bazılarının dinsizliklerini ve
inançsızlıklarını ispatlamak için bu kudret mucizesini
kullanmaları veya ona sığınmaları ise daha da acınacak bir
durumdur. Ancak din insanların iyilikte, güzellikte ve hayırda
yarışmalarını teşvik ederken, her türlü kötülükten ve
tahribattan ve kendine ve başkalarına zarar vermekten insanı
sakındırır. Bu bakımdan hiçbir yeni tekniğin insanlığın zararına
kullanılmasını, din hoş göremez ve yasaklar. Ayrıca
ilahiyatçıların ve bilim adamlarının bir araya gelerek açıklığa
kavuşturmaları gereken bir başka husus da, bu teknikle ne ile ve
ne kadar oynayabileceğimiz konusunda sınırların çizilmesidir.
İnsanoğluna eşyaya müdahale ve tesir hakkı verilmişse ve ölüme
geçici bir hayat rengi vermek mümkün ise, bu yetkiyi kullanmanın
sınırları nerede başlayıp nerede bitecektir?
KOPYALAMANIN AHLAKİ BOYUTU
Dünyadaki 700
biyoteknoloji şirketini bünyesinde barındıran Biyoteknoloji
Enstitüsü Kurumunun başkanı konunun ahlâkî boyutu hakkında şu
beyanatı vermiştir:
Biyoteknoloji Enstitüsü genetik bilgiyi ve teknikleri
hastalıkların teşhisinde ve tedavisinde ziraî ve çiftlik
ürünlerinin geliştirilmesinde ve ıslahında kullanmak için
vardır. Biz buna bu olay daha teori iken karşıydık. ¹imdi bu
teknik olarak mümkün ise, bu bilgi ve tekniğin insan klonlanması
konusunda yasaklanmasını ve kullananların cezalandırılmasını ve
bu konuda âcilen kanun çıkarılmasını istiyoruz.
ABD vatandaşları
üzerinde 1005 kişiyi kapsayan kamu oyu araştırmaları, halkın %
89’unun insanları klonlamanın ahlâken kabul edilemeyeceğini
belirtmiştir. Halkın büyük çoğunluğu hayvanları ve insanları
klonlamanın, çözdüğü problemden daha fazla problem meydana
getireceğini ifade etmişlerdir. Halkın % 50’si klonlanan sebze
ve meyveleri yiyebileceğini belirtirken %56’sı da klonlanan
hayvanların etlerini yemeyeceklerini söylemişlerdir. Halkın
2/3’si de hükümetin derhal bir kanunla canlıların klonlanması
konusunda düzenleme yapması gerektiğini belirtmiş. Ankete
katılan kişilerin 3/4’ü insanları klonlamanın Allah'ın
emirlerine isyan sayılacağını belirtmiştir. %7’lik bir grup da
kendilerinin klonlanmak istediklerini belirtmişlerdir. Başkan
Clinton 3 Mart 1997 günü Milli Etik Komitesini toplayarak durum
değerlendirmesi yaptı ve 90 gün içinde bu olayın ahlâkî ve
kanunî boyutlarını ve muhtemel tesirlerini ihtiva eden bir rapor
hazırlanmasını istedi.
*
HAZIRLAYAN: Dr.
Selim ÇALDIRANLI
****
****