Bu ayet-i kerîmede Allahü Teâlâ, mü'minlere: Kendisine ve Resûlü'ne itaat etmelerini; birbirleriyle çekişmeden, kavgadan uzak durmalarını emrediyor. Çekişmenin, mü'minleri başarısızlığa götüreceğini, devletlerini, kuvvetlerini gidereceğini bildiriyor ve böyle bir duruma düşmemeleri için sabretmelerini buyuruyor, Allah'ın sabredenlerle beraber olduğunu vurguluyor.
Rabbimiz önce "Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat edin" buyuruyor. Zaten bu gerçekleşirse sen-ben olmaz. Allah'ın dediği olur. Sen-ben ortadan kalkar, "Biz" olursa kuvvetimiz dağılmaz. Atalarımız "Biz, biz olursa, biz geçmez bize" demişler. Kur'ân ve sünnetten koparsak, kendi görüşlerimize göre hareket edersek, herkes ve her millet kendisinin haklı olduğunu, bu kaynakları kendisinin yönetmesi gerektiğini ileri sürer ve çekişme başlar. Çekişme başlayınca yüreklere korku girer. Yüreklere korku girince insanın dizlerinin bağı çözülür ve zayıf düşer. İşte Allahü Teâlâ'nın emri bu iken, bugün İslâm âlemi ve Müslümanlar ya birbirleriyle olan alâkalarını tamamen kesmişler veya birbirlerinin düşmanı olmuşlar, bu da yetmiyormuş gibi, birde gayr-i müslimlerle dostluklar," ittifaklar kurmuşlardır. Halbuki bu caiz değildir. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin..." (Nisa sûresi: 144)
Kâfirleri ve müşrikleri dost edinmeme konusu Kur'ân-ı Kerîm'de sık sık zikredilen ve üzerinde durulan bir konudur, Yahudi ve Hıristiyanların Mü'minlere dost olmayacağı, Müslümanların da onları dost edinmemeleri gerektiği ısrarla belirtilmiştir. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir." (Nisa suresi: 139)
Gerek milletlerarası münasebetlerde ve gerekse fertler ve topluluklar arası münasebetlerde müminler daima müminlerin yanında yer alacak. Güç, kuvvet ve şerefi bu beraberlikte arayacaklardır. Kendilerini korumak veya güçlenmek için kâfirlere başvuran milletler küçüldükleri gibi, fertler de manevî değerlerinden kayıp verirler.
Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden inkarcılığa sevk ederler." (Al-i İmran sûresi: 100).
"Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz." (Al-i İmran sûresi: 149)
İşte bugünkü hüsranın sebebi. Bu sebeple İslâm âleminin, İslâm ülkelerinin, Müslümanların "Hak yol İslâm" da birleşmeleri, Allah ve Resûlü'ne itaat etmeleri gerekiyor. Çünkü Müslümanları birleştirip kaynaştıran, toplayıp bütünleştiren kudretin Allah ve Peygambere imandan sonra mutlak itaattir.
İslâm toplumları, hayat, ruh, mânâ, güç ve enerji veren bu kudreti her dem şifa sunucu bir iksir olarak içmedikleri taktirde, fitneye kapı açmış olurlar. Çünkü Allah ve Peygambere mutlak itaat fitnenin önünde engelleyici en sağlam kapıdır. Ashab-ı Kiramı başarıdan başarıya, zaferden zafere götüren ruh ve maya budur. İtaat ve taşıdığı geniş anlam ve hükmü özetleyecek olursak, ilahî murat daha iyi anlaşılmış olur:
a) Hiçbir itiraz ve
aksi görüş ortaya koymadan ve böylece bir şey düşünmeden Allah ve Peygamberinin
buyruklarını kayıtsız şartsız dinleyip kabul etmek ve zamanı gelince uygulamak.
b) Nefsin heveslerini bir
tarafa, dünyevî istekleri gerilere itip, sırf ilahî hoşnutluğa erişmek amacıyla
Hakk'a yönelip beşerden istenilen ne ise, onu gücümüz nispetinde yerine
getirmek.
c) Kendilerinden olan
başlarındaki kumandanı -meşru bütün hususlarda- dinleyip verdiği emirleri yine
imkân nispetinde gerçekleştirmek.
d) Görevde ve
savaşta kendi nefsine bir pay ayırmayı düşünmeden sırf Allah'ın dinine hizmeti
farz bilerek fazilet mücadelesini sürdürmek.
e) Baş olma, lider durumuna gelme heves ve
yarışına iltifat etmemek, hizmetin hizmet olduğunu düşünerek, ilahî hoşnutluğa
erişme doğrultusunda hareket etmek.. Bunların aksine bir yol tutmanın
bölücülerin, bozguncuların, kırıcı ve düşmanlık tohumlarını ekicilerin ekmeğine
yağ süreceğini ve faturasının da o oranda ağır olacağını unutmamak gerekir.
*** *** **** **** **** **** ****
**** **** **** ****
MEHAZLAR :
**
** 12 ŞUBAT 2009 TARİHLİ
MİLLİ GAZETE 'DEN İKTİBAS EDİLDİ..
**
MAKALE YAZARI : MEHMET TALÛ
**
**
*****
altuntopnet@gmail.com
BUCA / İZMİR