MÜSLÜMANLAR UYANIK OLMALIDIR
*
Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) asr-ı saadetinden zamanımıza
kadar sürüklene gelen din düşmanları) her asırda zamanın havasına göre çeşitli
renk ve şekillere bürünmüş ve son zamanlarda «nice zındık var, velî görünür»
sözü uyarınca, sûret-i haktan görünerek ve sözde ilme dayanarak bilhassa
müslüman halkı şübheye düşürmek için sinsice harekete geçmişlerdir. Kâh ictihad
bahanesiyle ulemâya, kâh tasavvuf dolayısıyla âlimlere dil uzattıklarını sık sık
görmekteyiz. Bu bozguncu propagandalar cümlesinden olarak tasavvufu, bâtıl
felsefelerin islâm dinine karışmasıyla ortaya çıkan bir bid’at ve sapıklık
şeklinde tarif etmektedirler....
Hatta bunlar Kur'an-ı Kerim'i de kendi hevâ ve
heveslerine göre -zâhirinden tahvilederek- saptırıcı te'viller ile, nasların
ibtali cihetine gitmişler ve bu hususta bâtınıye denilen zındıklar ile
birleşmişlerdir. İşte bunun gibi, sûreten dindârâne, siyreten fesat saçıcı
itirazlar ile bir taraftan müslümanların yüksek tabakasını müteessir ederken,
öte yandan kültürsüz halkı da şaşkınlık, şübhe ve tereddüt içinde bırakmış ve
fitne yoluna girmelerine sebeb olmuşlardır. Din düşmanları arasında öyle
sapkınlık yolunun dâvetcileri vardır ki, her asarda bunlara rastlanmıştır ( ).
Zahiri mâmûr görünen, fakat hakikatta bâtını harab olan nice
«saygı değer» kişi «nefs-i emmâre» bataklıklarında çırpınmaktadır. Bütün kötülük
ve hatalarına rağmen kendisini dev aynasında gören birtakım kimseler vardır.
İşte bunlar eser-i nefs-i emmâredirler. Cehillerine şaşılır ki, kendilerini yüce
makamlarda sanırlar( ).
Hazreti Osman Zinnûreyn radıyallahü anh zamanında zuhur eden
İbn Sebe adlı yahudi dönmesinden bugüne kadar gelen sinsi islâm düşmanları,
isfâmiyyeti içten yıkmak için faaliyet göstermektedirler. Sık sık baş vurdukları
taktiklerinden bir de, bozuk kitablar çıkarmak veya Ehl-i sünnet âlimlerinin
kitablarını tahrif etmek.
Bugünün bâtînıyye'si durumunda olan formasyonlar ve dinsizler
de aynı siyâseti tâkib etmektedirler. Bunlar, islâmiyeti dıştan
yıkamıyacaklarını bildiklerinden, içten yıkma ve bozma manevralarına
girişmektedirler ( ).
* Zamanımızda da gerek yahudi, gerek hristiyan bütün şer
güçleri İslâm'ı ortadan kaldırmak, müslümanları bölüp parçalayarak sömürmek için
durup dinlenmeden çalışmakta, plan ve programlar yapmaktadırlar. Bütün bunlara
karşı müslümanlar da uyanık olmalı, müslümanı ağlatan ve düşmanı güldüren
fitnelerden, sakim davranışlardan, tefrikalardan sakınmalıdırlar.
Böyle fitne ve tefrikaların şuyû bulduğu zamanlarda,
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tavsiyesine uyarak cemaate iltizam
etmeli, ehl-i sünnet ve’l cemaat üzere sabit kadem olmalıdırlar. Müslümanlar
arasında meydana gelen bu çok çeşitli siyasî, itikadî ihtilaf ve tefrikalar
mevzûmuz olan hadis-i şerifin Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in bir
mucizesi olduğunun delilidir. Hadis-i şerifte daha önceki ümmetlerin çeşitli
fırkalara ayrılıp bu fırkalardan sadece bir fırkasının kurtulduğu gibi, 73
fırkaya ayrılacak olan ümmet-i Muhammed'in de 72 fırkasının dalâlette, sadece
bir fırkasının hidayet üzere olup kurtulacağı haber verilmektedir. Hadis-i
şerifte geçen 73 fırka, fırkaların esastaki benzerlikleri nazar-ı itibara
alınarak aynen vâkî olabileceği gibi, 73 rakamı çokluktan kinaye olduğu için bu
fırkaların daha çok olabileceği de mümkündür. Fakat fırka-yı nâciye tektir ve o
da cemaat üzere olan fırkadır.
* Müslümanlar uyanık olmalıdır, Maddi veya manevi kazancın ve
zararın nereden gelebileceğini iyi düşünmelidir; ferasetli olmalıdır, şuurlu
olmalıdır, ilim sahibi olmalıdır, Aklını kullanabilmelidir.
* Allahü tealâ (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor.
Onlara: "Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın!" denildiği zaman: "Biz ancak
düzelticileriz" derler. Ha! Doğrusu bunlar ortalığı karıştıranlardır. Fakat
şuurları olmadığından farkında değillerdir. Bakara suresi 11. ve 12. ayetler
Elmalılı bu ayetleri şöyle tefsir ediyor. Bunlara: "Şu yeryüzünde fesatçılık
yapmayın, fesat çıkarmayın, ortalığı ifsat etmeyin." diye uyarı ve kötülükten
yasaklama yapıldığı zaman "hayır biz fesatçı değil, ıslah edici adamlarız, fesat
değil, yalnız ıslah ve ıslahat yapan kimseleriz" demektedirler, böyle
demişlerdir ve böyle derler. Bilhassa Ebu's-Suûd'un da açıkladığı üzere, bunu
derken yaptıkları fesatçılıkları, inkâr ile örtmek isterler. Bundan asıl
maksatları ise yaptıkları şeylerin fesatçılık değil, bizzat ıslah olduğunu iddia
etmektir. Çünkü bunlar hak ve gerçeği seçemediklerinden ve seçmek
istemediklerinden, bozmayı düzeltmek sanırlar. Yeryüzünün bozulması, Allah'ın
kullarının durumlarını bozan, gerek geçimleri ve gerek ahiretleriyle ilişkili
işlerini çığırından, hedefinden çıkaran fitneler, harplerdir. Bozgunculuk da
bunları ve bunlara sevk edici olan şeyleri ortaya çıkarmaktır. Münafıklar da
böyle yapıyorlardı. Müminlerin içine karışıyorlar, sırlarını kâfirlere açıklıyor
ve onları iman ehli aleyhine teşvik ediyorlardı. İnsanları tutuşturmak,
müminleri bozmak, zarar vermek için fırsatlar icat etmek ve fırsatlardan
istifade etmek gibi kötülükler yapıyorlardı. Müminler de bunları
uyanıklıklarıyla gözden kaçırmıyorlar, gaflet etmiyorlar ve kötülüklerden
vazgeçirme hususunda dinî görevlerini yapıyorlar ve münasip şekilde nasihat ve
uyarmalarda bulunuyorlardı. Fakat münafıklar ne öğüt dinlerler, ne de dinlemek
isterler. Bunlara karşı "biz ancak ıslah edicileriz" derlerdi. Müminler,
bunların yalan yanlış ıslahçılık davasına inansınlar mı? İşte Cenabı Hak bu
noktayı şu tembih ile açıklığa kavuşturuyor: Ey iman ehli! Sakın aldanmayınız,
uyanık durunuz, bunlar fesatçılar güruhunun kendisidirler, fesatçılar güruhu
dedikleri ancak bu kısım kimselerdir. Bu muhakkak, fakat bunlar böyle
olduklarını hissetmezler, buna da bilinçleri olmaz. Bunların bugün şuurları
olmadığı gibi yarın da yoktur. Dedik ya kalp hastalığı, şüphe hastalığı onlara
her şeyi ters gösterir.
Tefsirden de anlaşıldığı gibi iman ehli, yapıyorum
zannederken yıkan, düzeltiyorum diye düşünürken bozan, doğruyla yanlışı
birbirinden ayıramayan insanlara karşı uyanık olmalıdır. Bu insanlar biz doğru
yoldayız, biz yanlış yolda olanlarla mücadele ediyoruz diyeceklerdir. Bir
Müslüman’a düşen aldanmamak, olayların arka planını da görebilmektir.
* Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Müslüman, bir delikten
İki defa ısırılmaz." buyurarak uyanık, İhtiyatlı olan mü'minlere lâyık olan hâl
ve hareketin nasıl olması gerektiğini göstermektedir.
Bir mü'min gafletle bir hatâya düşebilir, bir defa
atanabilir. Fakat âkıbetini görünce uyanır, artık tekrar bu hatâya düşmez. Bir
hayvanın deliğine elini sokup zehirlenen kimse artık o deliğe bir daha elini
uzatır mı?
Ahlâksız kimselerin kötü telkinâtı ise bu maddî zehirden kat
kat daha tehlikelidir. Çünkü bu, manevî hayatı, ebedî selâmet ve saâdeti
mahveder.
Malûmdur ki öteden beri Müslümanları yanlış bir yola sevk
etmek için binlerce hîleler ile hareket eden birçok kimseler bulunmuştur. Bunlar
birtakım zararlı şeyleri yaldızlı bir sûrette göstermeye çalışmış, Müslümanların
ahlâkını bozmağa gayret etmişlerdir.
Fakat her aklı başında, güzel düşünceli, dînine bağlı
Müslüman'a lâzım olan ise bu gibi iğfâlâta kapılmamaktır. Şâyet bir kere
aldanmış ise hemen ayılıp tevbe ve istiğfâr etmeli, dostunu ve düşmanını
tanımalıdır.
**** **** **** **** ****
**** **** **** ****
MEHAZLAR :
**
Kırk Hadis -- Zeki SOYAK
** www.diyalogbelgeseli.tr.gg/
** Fazilet Takvimi .
**
****
****