* Meleklerin Özellikleri :
Melekleri diğer varlıklardan ayıran
birtakım özellikler vardır. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. Melekler nûrdan yaratılmış; yemek,
içmek, erkeklik, dişilik, uyumak, yorulmak, usanmak, gençlik, ihtiyarlık gibi
fiillerden ve özelliklerden arınmış nûrânî ve ruhanî varlıklardır: "...O'nun
huzurunda bulunanlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar.
Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah'ı) tesbih ederler" (el-Enbiyâ
21/19-20), "Onlar rahmânın kulları olan melekleri dişi kabul ettiler. Acaba
meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve
sorguya çekileceklerdir" (ez-Zuhruf 43/19); ayrıca bk. es-Sâffât 37/149; en-Necm
53/27-28).
2. Melekler Allah'a isyan etmezler,
Allah'ın emrinden çıkmazlar, asla günah işlemezler, hangi iş için yaratılmış
iseler o işi yaparlar. "Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine
ne emrolunursa onu yaparlar" (en-Nahl 16/50; ayrıca bk. el-Enbiyâ 21/26-28; et-Tahrîm
66/6).
3. Melekler, son derece süratli, güçlü ve
kuvvetli varlıklardır: "Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer üçer ve dörder
kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratmada dilediği artırmayı yapar.
Şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir" (el-Fâtır 35/1). İslâmî kaynaklarda
meleklerin kanatları olduğu bildirilmekle birlikte bu kanatların mahiyeti
konusunda bir şey söylemek mümkün değildir. Meleklerin nûrânî varlıklar olduğu
göz önünde tutulursa, bunları kuş veya uçak kanatları gibi maddî nitelemelere
konu etmenin doğru olmayacağı ortadadır. Kanatların mahiyetini ancak Allah ve
melekleri gören peygamberler bilebilirler. Meleklerin kanatları onların sûretini,
kanatlarının fazlalığı onların güç ve sürat yönünden derecelerini, Allah
katındaki değerlerini gösterdiği şeklinde anlaşılabilir.
4. Melekler Allah'ın emir ve izniyle çeşitli
şekil ve kılıklara bürünebilirler. Cebrâil (a.s) Hz. Peygamber'e ashaptan Dihye
şeklinde görünmüş, bazan kimsenin tanımadığı bir insan şeklinde gelmiştir. Yine
Cebrâil (a.s), Hz. Meryem'e bir insan şeklinde görünmüş (Meryem 19/16-17),
meleklerden bir grup, Hz. İbrâhim'e bir oğlu olacağı müjdesini getiren insanlar
şeklinde gelmiş, o da onları misafir zannederek kendilerine yemek hazırlamış,
fakat yemediklerini görünce korkmuş, sonra da melek olduklarını anlamıştır (Hûd
11/69-70). Bu âyetten meleklerin yiyip içmedikleri sonucu da çıkmaktadır.
5. Melekler gözle görünmezler. Onların
görünmeyişleri, yok olduklarından değil, insan gözünün onları görebilecek
kabiliyet ve kapasitede yaratılmamış olmasındandır. Melekler peygamberler
tarafından aslî şekilleriyle görülmüşlerdir. Asıl şekillerinden çıkıp bir başka
maddî şekle, meselâ insan şekline girmeleri durumunda diğer insanlarca da
görülmeleri mümkün olur. Cibrîl hadisi diye bilinen, iman, islâm ve ihsan
kavramlarının tanımlarının yapıldığı hadiste belirtildiği gibi, Cebrâil ashap
tarafından insan şeklinde görülmüştür (bk. Buhârî, "Îmân", 37; Müslim, "Îmân",
1; Ebû Dâvûd, "Sünnet", 15).
6. Melekler gaybı bilemezler. Çünkü gaybı,
ancak Allah bilir. Eğer Allah tarafından kendilerine gayba dair bir bilgi
verilmiş ise, ancak o kadarını bilebilirler. Kur'an'da ifade edildiğine göre
Allah, Hz. Âdem'e varlıkların isimlerini öğretmiş, sonra da isimlerin verildiği
varlıkları meleklere göstererek, bunların isimlerini haber vermelerini onlardan
istemiş, bunun üzerine melekler "Seni tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden
başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Çünkü her şeyi hakkıyla bilen, hüküm ve
hikmet sahibi olan sensin" demişlerdir. Bunun üzerine de Cenâb-ı Hak Hz.
Âdem'in, varlıkların isimlerini haber vermesini emretmiş, o da söyleyiverince
şöyle seslenmiştir: "Size demedim mi ki, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz
ben bilirim. Neyi açıklarsanız neyi de gizlemişseniz ben bilirim" (el-Bakara
2/31-33)
*
Cin ve Şeytan
* Cin :
Sözlükte, "gizli ve örtülü varlık,
görülmeyen şey" anlamına gelen cin, terim olarak duyu organlarıyla
algılanamayan, çeşitli şekillere girebilen; ateşten yaratılmış, mânevî, ruhanî
ve gizli varlıklara verilen bir addır.
Cin kelimesi geniş anlamıyla ele
alındığında, insan kelimesinin karşıtı olarak kullanılır ve herhangi bir kayıtla
sınırlandırılmamışsa, duyu organlarından gizlenmiş bütün mânevî varlıkları ifade
eder. Dar anlamıyla ise cin kelimesi, ruhanî varlıkların bir kısmını belirtmek
için kullanılır. Çünkü gözle görülmeyen ruhanî varlıklar: Hayırlı olan ve
Allah'ın emrinden çıkmayan ve insana iyi şeyler ilham eden melekler, insanı
aldatan ve şerre yönelten şeytanlar, hem hayırlıları hem de şerlileri bulunan
cinler, olmak üzere üçe ayrılmaktadır.
Cinler, duyu organlarıyla algılanamayan
varlıklar olduğu için, onlar hakkındaki tek bilgi kaynağı vahiydir. Kur'ân-ı
Kerîm ve sahih hadisler, cinlerden bahsetmekte, doğru düşünebilen akıl da bunu
imkânsız görmemektedir. İnsanların cinleri göremeyişi, gözlerinin cinleri
görecek yetenekte yaratılmamış olmasındandır.
Kur'an'a göre insan topraktan, cinler ise
ateşten yaratılmıştır: "Cinleri öz ateşten yarattı" (er-Rahmân 55/15), "Andolsun
biz insanı, kuru kara çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. Cinleri de
daha önce, zehirli ateşten yarattık" (el-Hicr 15/26-27). Sonuncu âyet cin
türünün insan türünden önce yaratıldığını da göstermektedir.
Kur'an'da cinlerden bahseden, yirmi sekiz
âyetten oluşan ve Cin sûresi diye bilinen bir sûre bulunmaktadır. Bu sûrede de
dile getirildiği gibi, cinler çeşitli gruplara bölünmüşlerdir. Cinlerin bir
kısmı müslümandır. Bir kısmı da kâfirdir. Kâfir olanları cinlerin çoğunluğunu
oluştururlar. Cinlerin mümin olanları, müminlerle beraber cennette, kâfir
olanları da kâfirlerle beraber cehennemde kalacaklardır.
Cinler çeşitli şekillere girebilecek ve
insanların yapamayacağı bazı işlerin üstesinden gelebilecek yetenekte
yaratılmıştır. Hz. Süleyman Sebe melikesinin tahtını getirtmek istediğinde
cinlerden birinin, o henüz yerinden kalkmadan tahtı getirebileceğini söylemesi
(en-Neml 27/39) bunu göstermektedir. Cinin Hz. Süleyman'la karşılıklı konuşması,
onların gözle görülebilecek bir şekle girebileceklerine işarettir. Allah cinleri
Hz. Süleyman'ın emrine vermiş, o da cinleri ağır ve meşakkatli işlerde
kullanmıştır.
Cinlerin mutlak gayba dair bilgileri
yoktur. Ancak hayat sürelerinin uzunluğu, ruhanî ve mânevî varlıklar olmaları,
meleklerden haber çalmaları gibi sebeplerle, insanların bilmediği, geçmişe ve şu
ana ait bazı olayları bilebilirler. Ancak bu durum, cinlerin insandan daha üstün
varlıklar olduğunu göstermez. Bir âyette, "Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz
zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda)
yere yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap
içinde kalmazlardı" (Sebe' 34/14) buyurularak, onların gaybı bilmedikleri açık
bir şekilde ortaya konulmuştur.
Cinler de insanlar gibi iman ve ilâhî
emirlere itaat etmekle yükümlüdürler: "Ben cinleri ve insanları ancak bana
kulluk etsinler diye yarattım" (ez-Zâriyât 51/56). Cinler tıpkı insanlar gibi
yerler, içerler, evlenir ve çoğalırlar, erkeklik ve dişilikleri vardır, doğar,
büyür ve ölürler. Ancak cinlerin ömrü, insanlarınkine göre epeyce uzundur.
Bazı durumlarda cinlerin insanlara zarar
vermesi söz konusu olabilirse de, müslüman bir kimsenin cinlerden korkmaması ve
Allah'ın izni olmadan, bir varlığın başka bir varlığa zarar veremeyeceğine
gönülden inanması gerekir. Diğer varlıklardan gelebilecek zararlara karşı
Allah'a sığınmak gerektiği gibi cinlerden gelebilecek zararlar hususunda da aynı
tutum gösterilmelidir. Nitekim Hz. Peygamber'in de cinlerin insanları
etkilemesine karşı Âyetü'l-kürsî'yi, Felâk ve Nâs sûrelerini okuduğu
bilinmektedir (bk. Buhârî, "Vekâle", 10; "Fezâilü'l-Kur'ân", 10; Tirmizî, "Tıb",
16). Müslümanlar, cinlerden zarar gördüklerini sandıkları durumlarda Hz.
Peygamber'den öğrendiği tedbirlerle yetinmeli, cahil cinci ve üfürükçülerin
tuzağına düşmekten sakınmalıdırlar.
*****
altuntopnet@gmail.com
BUCA / İZMİR