Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM

ŞEYTAN CİNLERDENDİR , MELEK DEĞİLDİR

       ** Meleklerin Mahiyeti :
   Melekler duyu organlarıyla algılanamayan, gözle görülmeyen, sürekli Allah'a kulluk eden, asla günah işlemeyen, nûrânî ve ruhanî varlıklardır. Bu sebeple onlar hakkındaki tek bilgi kaynağı âyetler ve sahih hadislerdir. Onun ötesinde bir şey söylemek mümkün değildir. Meleklerin gözle görülmez, duyu organlarıyla algılanamaz varlıklar oluşu, inkâr edilmeleri için bir gerekçe olamaz. Gerek akla gerekse pozitif bilimlere dayanılarak, meleklerin var veya yok olduklarına dair kesin deliller ileri sürülemez. Çünkü melekler, gözlem ve deneye dayanan pozitif bilimlerin ilgi alanı dışında kalan fizik ötesi varlıklardır. Şartlanmamış insan aklı da meleklerin varlığını imkânsız değil, câiz ve mümkün görür.

*  Meleklerin Özellikleri :
  
Melekleri diğer varlıklardan ayıran birtakım özellikler vardır. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür:
  
1. Melekler nûrdan yaratılmış; yemek, içmek, erkeklik, dişilik, uyumak, yorulmak, usanmak, gençlik, ihtiyarlık gibi fiillerden ve özelliklerden arınmış nûrânî ve ruhanî varlıklardır: "...O'nun huzurunda bulunanlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar. Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah'ı) tesbih ederler" (el-Enbiyâ 21/19-20), "Onlar rahmânın kulları olan melekleri dişi kabul ettiler. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir" (ez-Zuhruf 43/19); ayrıca bk. es-Sâffât 37/149; en-Necm 53/27-28).
   2. Melekler Allah'a isyan etmezler, Allah'ın emrinden çıkmazlar, asla günah işlemezler, hangi iş için yaratılmış iseler o işi yaparlar. "Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar ve kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar" (en-Nahl 16/50; ayrıca bk. el-Enbiyâ 21/26-28; et-Tahrîm 66/6).
   3. Melekler, son derece süratli, güçlü ve kuvvetli varlıklardır: "Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratmada dilediği artırmayı yapar. Şüphesiz Allah her şeye gücü yetendir" (el-Fâtır 35/1). İslâmî kaynaklarda meleklerin kanatları olduğu bildirilmekle birlikte bu kanatların mahiyeti konusunda bir şey söylemek mümkün değildir. Meleklerin nûrânî varlıklar olduğu göz önünde tutulursa, bunları kuş veya uçak kanatları gibi maddî nitelemelere konu etmenin doğru olmayacağı ortadadır. Kanatların mahiyetini ancak Allah ve melekleri gören peygamberler bilebilirler. Meleklerin kanatları onların sûretini, kanatlarının fazlalığı onların güç ve sürat yönünden derecelerini, Allah katındaki değerlerini gösterdiği şeklinde anlaşılabilir.
    4. Melekler Allah'ın emir ve izniyle çeşitli şekil ve kılıklara bürünebilirler. Cebrâil (a.s) Hz. Peygamber'e ashaptan Dihye şeklinde görünmüş, bazan kimsenin tanımadığı bir insan şeklinde gelmiştir. Yine Cebrâil (a.s), Hz. Meryem'e bir insan şeklinde görünmüş (Meryem 19/16-17), meleklerden bir grup, Hz. İbrâhim'e bir oğlu olacağı müjdesini getiren insanlar şeklinde gelmiş, o da onları misafir zannederek kendilerine yemek hazırlamış, fakat yemediklerini görünce korkmuş, sonra da melek olduklarını anlamıştır (Hûd 11/69-70). Bu âyetten meleklerin yiyip içmedikleri sonucu da çıkmaktadır.
   5. Melekler gözle görünmezler. Onların görünmeyişleri, yok olduklarından değil, insan gözünün onları görebilecek kabiliyet ve kapasitede yaratılmamış olmasındandır. Melekler peygamberler tarafından aslî şekilleriyle görülmüşlerdir. Asıl şekillerinden çıkıp bir başka maddî şekle, meselâ insan şekline girmeleri durumunda diğer insanlarca da görülmeleri mümkün olur. Cibrîl hadisi diye bilinen, iman, islâm ve ihsan kavramlarının tanımlarının yapıldığı hadiste belirtildiği gibi, Cebrâil ashap tarafından insan şeklinde görülmüştür (bk. Buhârî, "Îmân", 37; Müslim, "Îmân", 1; Ebû Dâvûd, "Sünnet", 15).
   6. Melekler gaybı bilemezler. Çünkü gaybı, ancak Allah bilir. Eğer Allah tarafından kendilerine gayba dair bir bilgi verilmiş ise, ancak o kadarını bilebilirler. Kur'an'da ifade edildiğine göre Allah, Hz. Âdem'e varlıkların isimlerini öğretmiş, sonra da isimlerin verildiği varlıkları meleklere göstererek, bunların isimlerini haber vermelerini onlardan istemiş, bunun üzerine melekler "Seni tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Çünkü her şeyi hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan sensin" demişlerdir. Bunun üzerine de Cenâb-ı Hak Hz. Âdem'in, varlıkların isimlerini haber vermesini emretmiş, o da söyleyiverince şöyle seslenmiştir: "Size demedim mi ki, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ben bilirim. Neyi açıklarsanız neyi de gizlemişseniz ben bilirim" (el-Bakara 2/31-33)
  
  
   * Cin ve Şeytan
  
   Cin :
   
Sözlükte, "gizli ve örtülü varlık, görülmeyen şey" anlamına gelen cin, terim olarak duyu organlarıyla algılanamayan, çeşitli şekillere girebilen; ateşten yaratılmış, mânevî, ruhanî ve gizli varlıklara verilen bir addır.
     Cin kelimesi geniş anlamıyla ele alındığında, insan kelimesinin karşıtı olarak kullanılır ve herhangi bir kayıtla sınırlandırılmamışsa, duyu organlarından gizlenmiş bütün mânevî varlıkları ifade eder. Dar anlamıyla ise cin kelimesi, ruhanî varlıkların bir kısmını belirtmek için kullanılır. Çünkü gözle görülmeyen ruhanî varlıklar: Hayırlı olan ve Allah'ın emrinden çıkmayan ve insana iyi şeyler ilham eden melekler, insanı aldatan ve şerre yönelten şeytanlar, hem hayırlıları hem de şerlileri bulunan cinler, olmak üzere üçe ayrılmaktadır.
     Cinler, duyu organlarıyla algılanamayan varlıklar olduğu için, onlar hakkındaki tek bilgi kaynağı vahiydir. Kur'ân-ı Kerîm ve sahih hadisler, cinlerden bahsetmekte, doğru düşünebilen akıl da bunu imkânsız görmemektedir. İnsanların cinleri göremeyişi, gözlerinin cinleri görecek yetenekte yaratılmamış olmasındandır.
     Kur'an'a göre insan topraktan, cinler ise ateşten yaratılmıştır: "Cinleri öz ateşten yarattı" (er-Rahmân 55/15), "Andolsun biz insanı, kuru kara çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan yarattık. Cinleri de daha önce, zehirli ateşten yarattık" (el-Hicr 15/26-27). Sonuncu âyet cin türünün insan türünden önce yaratıldığını da göstermektedir.
     Kur'an'da cinlerden bahseden, yirmi sekiz âyetten oluşan ve Cin sûresi diye bilinen bir sûre bulunmaktadır. Bu sûrede de dile getirildiği gibi, cinler çeşitli gruplara bölünmüşlerdir. Cinlerin bir kısmı müslümandır. Bir kısmı da kâfirdir. Kâfir olanları cinlerin çoğunluğunu oluştururlar. Cinlerin mümin olanları, müminlerle beraber cennette, kâfir olanları da kâfirlerle beraber cehennemde kalacaklardır.
   Cinler çeşitli şekillere girebilecek ve insanların yapamayacağı bazı işlerin üstesinden gelebilecek yetenekte yaratılmıştır. Hz. Süleyman Sebe melikesinin tahtını getirtmek istediğinde cinlerden birinin, o henüz yerinden kalkmadan tahtı getirebileceğini söylemesi (en-Neml 27/39) bunu göstermektedir. Cinin Hz. Süleyman'la karşılıklı konuşması, onların gözle görülebilecek bir şekle girebileceklerine işarettir. Allah cinleri Hz. Süleyman'ın emrine vermiş, o da cinleri ağır ve meşakkatli işlerde kullanmıştır.
  
Cinlerin mutlak gayba dair bilgileri yoktur. Ancak hayat sürelerinin uzunluğu, ruhanî ve mânevî varlıklar olmaları, meleklerden haber çalmaları gibi sebeplerle, insanların bilmediği, geçmişe ve şu ana ait bazı olayları bilebilirler. Ancak bu durum, cinlerin insandan daha üstün varlıklar olduğunu göstermez. Bir âyette, "Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü, ancak değneğini yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Sonunda) yere yıkılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o küçük düşürücü azap içinde kalmazlardı" (Sebe' 34/14) buyurularak, onların gaybı bilmedikleri açık bir şekilde ortaya konulmuştur.
      Cinler de insanlar gibi iman ve ilâhî emirlere itaat etmekle yükümlüdürler: "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" (ez-Zâriyât 51/56). Cinler tıpkı insanlar gibi yerler, içerler, evlenir ve çoğalırlar, erkeklik ve dişilikleri vardır, doğar, büyür ve ölürler. Ancak cinlerin ömrü, insanlarınkine göre epeyce uzundur.
     Bazı durumlarda cinlerin insanlara zarar vermesi söz konusu olabilirse de, müslüman bir kimsenin cinlerden korkmaması ve Allah'ın izni olmadan, bir varlığın başka bir varlığa zarar veremeyeceğine gönülden inanması gerekir. Diğer varlıklardan gelebilecek zararlara karşı Allah'a sığınmak gerektiği gibi cinlerden gelebilecek zararlar hususunda da aynı tutum gösterilmelidir. Nitekim Hz. Peygamber'in de cinlerin insanları etkilemesine karşı Âyetü'l-kürsî'yi, Felâk ve Nâs sûrelerini okuduğu bilinmektedir (bk. Buhârî, "Vekâle", 10; "Fezâilü'l-Kur'ân", 10; Tirmizî, "Tıb", 16). Müslümanlar, cinlerden zarar gördüklerini sandıkları durumlarda Hz. Peygamber'den öğrendiği tedbirlerle yetinmeli, cahil cinci ve üfürükçülerin tuzağına düşmekten sakınmalıdırlar.
    

  
  

    *   Şeytan :
   
Gözle görülmeyen fakat varlığı kesin olan, azgınlık ve kötülükte çok ileri giden, kibirli, âsi, insanları saptırmaya çalışan cinlere şeytan adı verilir.
   Kur'ân-ı Kerîm'de ilk şeytandan İblîs diye söz edilir, İblîs, azmış ve Rabbinin buyruğuna isyan ederek sapıklığa düşmüş cinlerdendir. "Hani biz meleklere Âdem'e secde edin demiştik. İblîs hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu" (el-Bakara 2/34) anlamındaki âyet, onun melek olduğunu göstermez. Çünkü bu âyette, ifadenin çoğunluğa göre düzenlenmesi kuralına uygun bir üslûp kullanılmıştır. "...İblîs cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı..." (el-Kehf 18/50) âyetinden de açıkça anlaşılacağı gibi, aslında o bir cindir. Allah'a ibadet ederek derecesini yükseltmiş, melekler arasına karışmış, daha sonra da isyanı yüzünden bu konumunu yitirmiştir.
    Melekler ve cinler gibi duyu organlarıyla algılanamayan fakat varlığı Kur'ân-ı Kerîm ve sahih hadislerde kesin biçimde haber verilen şeytan, ateşten yaratılmıştır. Hz. Âdem'in çamurdan, kendisinin ise ateşten yaratıldığı gerekçesiyle ondan üstün olduğunu iddia etmiş, Âdem'e secde etmekten kaçınmış, Allah'ın lânetine uğramış ve O'nun huzurundan kovulmuştur. Daha sonra Hz. Âdem ve eşi Havvâ'yı yanıltarak, onların cennetten çıkarılmalarına sebep olmuştur.
    Şeytan ilk insandan beri bütün insanlara kötülükleri, küfür ve günahları süsleyip güzel göstermiş, insanları hak yoldan uzaklaştırmak için elinden geleni yapmıştır.
   Allah'ın gösterdiği dosdoğru yoldan uzaklaşmak, yasakları çiğnemek, şeytana imkân ve fırsat vermek demektir. Sapıklık ve azgınlıkta devam edenler, şeytanın kendilerini çepeçevre kuşatmasına, kendilerinin de şeytanın esiri olmalarına sebep olurlar. Yüce Allah insanları şeytanın düşmanlığına, hile ve aldatmacalarına karşı uyarmıştır: "Çünkü şeytan sizin düşmanınızdır. Siz de onu bir düşman sayın. O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır" (el-Fâtır 35/6).
   Dünyada insanları hak ve hakikatten uzaklaştıran şeytan, âhirette de onları işledikleri ile başbaşa bırakacak, bu konuda kendisini suçlamamalarını söyleyecektir. Şeytanlar, her peygambere düşman kılındığı gibi, her insanı yoldan çıkarmaya çalışacak ve kötü şeyleri süslü gösterip, yasakları çiğnemeye teşvik edecek bir şeytanın bulunacağı da Hz. Peygamber tarafından bildirilmiştir (bk. Müslim, "Münâfikun", 11).
   Yüce Allah, Kur'an okunduğunda kovulmuş şeytandan kendisine sığınılmasını emrettikten sonra, Allah'a içtenlikle inanıp ibadet eden, yasaklarını çiğnemeyen kimseler üzerinde şeytanın hiçbir etki ve hâkimiyetinin olmayacağını ifade etmiştir (bk. en-Nahl 16/98; el-İsrâ 17/65; el-A`râf 7/21).
   Allah Teâlâ varlıkları, biri diğerinden ayırt edilebilsin ve aralarındaki fark insanlarca kolaylıkla anlaşılabilsin diye zıtlarıyla birlikte yarattığından, şeytanı da yaratıkların en temiz ve en şereflilerinden olan, hak ve hayrı tavsiye eden meleklerin varlığına zıt ve alternatif olarak yaratmıştır. Çünkü belli fiillerin ibadet, hayır, güzel ve iyi oluşu, ancak zıtlarının varlığı ile bilinebilir ki, insanlara şer ve çirkin fiillerde yol gösteren de şeytandır.
   
    
   
* İblis, Cin Değil miydi?
  * Şeytan cinlerdendir. Karşısına insan gibi bir halife-i ruy-i zemin çıkıncaya kadar ibadet hususunda kusuru bulunmadığı rivayet edilen şeytan, âyetlerde Hazret-i Âdem’e (as) secde emrinde kibirlenerek secde etmediği için Allah’ın rahmetinden kovulduğu belirtilir.
   (Meleklere, Âdem’e secde edin demiştik. İblis’ten başka hepsi secde etmişti. O, cinlerden idi. Rabbinin emrinin dışına çıktı. Ey insanoğulları! Siz Beni bırakıp onu ve soyunu dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar size düşmandır. Kendilerine yazık edenler için bu ne kötü mübadeledir, takastır) [Kehf 50]
   Ateşten yaratılan İblis, nurdan yaratılan melekler arasında idi, onlara hocalık ediyordu. Melekler topluluğunda olduğu için, (Bu topluluğa, secde edin emri verdik, cin taifesinden olan İblis, secde etmedi) deniyor.
    
    
    
    
İblis, Lanetlenmeden Önce, Meleklerin Hocası mıydı?
    Evet, meleklerin hocası ve reisi idi. İslam âlimleri buyuruyor ki:
    Allahü teâlânın emri ile, bütün melekler, Adem aleyhisselama doğru secde etti. Meleklerin hocası olan İblis, emri dinlemedi, secde etmedi. İmam-ı Salebi hazretlerinin, İbni Abbas hazretlerinden rivayet ettiğine göre; İblis, meleklerle beraber idi. Ateşten yaratılan cinler taifesinden idi. Melekler ise, nurdan yaratıldı. İblis’in önceki adı Azazil idi. Cennetin bekçilerindendi. Dünya seması meleklerinin reisi idi. Dünya, semasının ve yerin sultanıydı. Meleklerden ilimde üstün idi. Gök ile yeryüzü arasını idare ediyordu, bunun için kendini büyük gördü. Bu hâli onu Allah’a isyana sürükledi. Allahü teâlâ da onu, rahmetinden uzaklaştırdı. (Camiul Ahkam)
   
    
    Şeytan, sapıtan, doğru yoldan ayıran demektir. Bunun için İblisin çocuklarına şeytan denmiştir. Kur'an-ı kerimde şeytanların çok olduğu bildirilmektedir. (İsraf edenler, şeytanların kardeşleridir) buyuruluyor. (İsra 27)Şeytan ile cin arasında az fark vardır. Şeytanlar da, cin gibi ateş ile havadan yaratılmıştır. İlk insan topraktan yaratıldığı halde, toprak değil, et, kemiktir. Cin de ateş ve havadan yaratıldığı halde, ateş ve hava değildir. Cin ve şeytanlar, en ufak yerlerden geçerler, insanın içine girerler. Şeytanın vesvesesinden kurtulmak için, dine uymak gerekir.
    Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (İblis, şeytanlarına der ki, "Et, kadın ve içki ile insanları aldatmaya çalışın! Bunlardan daha tesirlisi yoktur.") [Deylemi]
    
    
    * Kurân-ı Kerîm'e göre Şeytân, eylemsel şekli algılanamayan "cin" türü bir varlıktır. O, İlâhî emre itaatsizlik gösteren, İlâhî huzurdan kovulan, insana düşman olan ve onu kötülüklere sürükleyen, doğrudan ayırmak için cin ve insan dostlarıyla
birlikte kıyamete kadar çalışacak olan bir varlıktır.[  ]
    "Azâzîl", şeytânın melekler arasında yaşadığı, henüz Hz. Âdem'e secde etme emrine muhatap olmadığı zamandaki adıdır.[  ] "Şeytân" kelimesinin çoğulu olan "Şeyâtin" ise, insî ve cinnî şeytânlardır ve bunlar İblis'in evlatlarıdır.
İblis, evlatlarını iki gruba ayırmış, bunlardan bir kısmını insanlara karşı, diğer kısmını da cinlere karşı vazifelendirmiştir ki, bunlar vazifeli oldukları saha itibariyle bu ismi almışlardır. Şeytânlar, insî ve cinnî olmak üzere iki kısımda mütâlaa edilmiştir ki, "Böylece her nebi için ins ve cin şeytânlardan düşmanlar var ettik." (En'am, 112) âyeti, bu hakikati ifâde eder.
     Âyette geçen "Şeyâtîn" kelimesinin manasında iki rivâyet söz konusudur. Ulemâ arasında her iki rivâyeti de destekleyen bir hayli insan vardır.
     Birincisi: Bu kelimeden maksat, insan ve cinlerin azgın ve sapkınlarıdır ki, İbn-i Abbas, bu görüştedir. Bir rivâyete göre Atâ, Mücâhid, Hasan ve Katâde gibi büyük imamlar da bu görüşü paylaşırlar.[   ] Onlara göre hem cinlerden hem de insanlardan şeytânlar vardır. Cinnî şeytânlar, mü'min insanları kendilerine uyduramayınca insî şeytânlara giderler ve bunları o mü'minler üzerine salarlar. Bu hususu teyit eden şöyle bir hâdiseden bahsederler: [   ]
    
     "Hani meleklere:” adem’e secde edin!” demiştik; İblis hariç hemen secde ettiler. (O) cinlerden idi de Rabbinin emrinden çıktı. Şimdi beni bırakıp da onu ve zürriyetini (kendinize) dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar size düşmandır. Zalimler için (bu) ne kötü bir değişmedir." (Kehf, 50)
     İblis’in meleklerden olmadığına âlimlerin çoğu ittifak etmişlerdir. İblisin melek olamayacağını şöyle sıralayabiliriz:
  

      Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’ de İblis’in açıkça cinlerden olduğunu buyurmuştur.
     "O, cinlerdendir. Bu sebeble meleklerden olamaz. Biz onun cinlerden olduğunu söylüyoruz, çünkü Cenab-ı Hak Kehf suresinde: "İblis müstesna (o secde etmedi). O zaten cinlerden idi" (Kehf, 50) buyurmuştur.
    Allah Teâlâ’nın: "Hatırla o günü ki (Allah) onların hepsini mahşerde toplayacak, sonra meleklere: Bunlar size mi tapıyorlardı?" diyecek. (Melekler de) "Seni (ortaktan) tenzih ederiz. Bizim yârimiz onlar değil sensin. Doğrusu, onlar cinlere tapıyorlardı " diyecekler" (Sebe, 40- 41)
     Ayetinden dolayı iblisin cinlerden olduğu belli olunca meleklerden olmaması gerekir. Bu ayet cin ile melek arasındaki farkı açıkça göstermektedir
      "İblis in cinlerden olduğu sabit olunca meleklerden olmaması gerekir. Çünkü cin, meleklerden farklı bir cinstir" diyenler vardır.” (Fahreddin Razi, Tefsir-ül Kebir)

     * İblis’in Zürriyetinin Olması Onun Meleklerden Olmayacağını Gösterir.
     “İblisin zürriyeti vardır, meleklerinse zürriyeti yoktur. Cenab-ı Hak onun niteliği hakkında; 
   "Onu ve onun zürriyetini benden başka dostlar mı ediniyorsunuz?" (Kehf, 50) buyurmuştur. Bu ayet iblisin bir zürriyeti olduğu hususunda sarih bir hüküm ifade eder.
    Hasan-i Basri, Şehr b. Havşeb ve İbn-i Zeyd, İblisin, meleklerden olmadığını söylemişlerdir. Bu hususta Hasan-ı Basri'nin şöyle söylediği rivayet edilmektedir:
   "İblis, hiçbir an meleklerden olmamıştır. Âdem insanların atası olduğu gibi o da cinlerin atasıdır. Onlar da Âdemoğulları gibi doğum yoluyla çoğalırlar. (Taberi Tefsiri)
    
   
 Meleklerin zürriyeti yoktur. Çünkü zürriyet, ancak erkek ve dişiden meydana gelir. Melekler arasında ise, erkek, dişi yoktur. Çünkü Cenab-ı Hak: "O müşrikler, Rahman’ın kulları olan melekleri kız addettiler. Onlar, meleklerin yaratılışına şahid mi oldular? Onların şehadetleri yazılacaktır " (Zuhruf, 19) buyurmuş. Melekler hakkında dişilikle hükmedenleri yadırgamıştır. Dişilik ortadan kalkınca, şüphesiz üreyip çoğalma ortadan kalkar; bu ortadan kalkınca da, zürriyet olmamış olur.” (Fahreddin Razi, Tefsir-ül Kebir).
  * Meleklerin zürriyeti yoktur. Halbuki, "Şimdi siz, beni bırakıp da onu (İblis'i) ve onun zürriyetini mi dost ediniyorsunuz?" (Kehf sûresi, 18/50) mealindeki âyette de ifâde edildiği gibi İblis'in zürriyeti vardır.
  *** Bir varlığın zürriyetinden bahsedebilmek için o varlığın erkek ve dişisinin varlığı gereklidir. Kur'an-ı Kerim’de melekler hakkında dişilikle hükmedenler yadırganmıştır.
   O halde meleklerin dişilikleri yoktur. Dişilik ortadan kalkınca da zürriyeti olan İblis’in meleklerden olmadığı sonucu çıkar.
  ***
  ***
    Sonuç :   Bakara suresinin 34. ayetinde ”meleklere” diye hitap edilirken bu hitap edilen kişilerin arasında iblisin olmasından iblisin de bir melek olduğu sonucuna varılamaz, çünkü Arapça’daki tağlib isimli sanata göre azınlığı belirtmeye gerek yoktur. Bu yüzden bu ayetten iblisin bir melek olduğu anlaşılmıyor. Dolayısıyla bu ayet başka ayetlerle çelişmemektedir.   

 
***
  
***
   * *
   * *

TelePhone & WhatsApp :

*****

E-Mail :

altuntopnet@gmail.com

Adress :

BUCA / İZMİR