Türklerin Tarihten Beri Kullandığı Alfabeler
*
Türkler de tarihlerinde birkaç din
değiştirmişler, yeni bir dini kabulleriyle beraber, o dinin yazılı metinlerinin
veya kutsal kitabının yazısını/alfabesini de kabul etmişlerdir. Bu alfabeler
şunlardır: Göktürkçe, Uygurca, İslâm alfabesi, Latin alfabesi.
Türkler,
İslâmiyet’i seçmeleriyle birlikte kabul ederek kültür birikimlerini o yazıyla
eserlere geçirdikleri alfabeyi (elifbâyı) 900 yıl kadar benimseyip kullanmışlardır.
Bu yazıya, bazıları yanlış olarak “Arap yazısı” demektedir.
Fakat, Kur’ân-ı Kerim’in sadece o yazıyla doğru olarak yazılabildiğinden ve
bütün Müslümanların ortak yazısı olduğundan, bu yazı çeşidine Kur’an yazısı veya
İslâm alfabesi denilmesi daha doğru olur. Türkler bu yazıyı öylesine benimseyip
kabullenmişlerdi ki, bu yazıya Osmanlıca denmeye başlanmış, değişik stiller
(hat, yazı çeşitleri) katarak, yazıyı daha da zenginleştirmişler, nâdîde hat ve
hattatları kültür dünyasına kazandırmışlardı.
Türkleri,
İslâm kültüründen ve Kur’an’dan koparmak isteyen düşmanları, bunun yazı
değişikliğiyle en kolay bir şekilde gerçekleşeceğini biliyorlardı. Bundan
dolayı, Osmanlı Devletine akıl vererek Türklerin diğer kurum ve hayat tartında
olduğu gibi, yazıda da Batıyı taklit etmesini tavsiye ve telkin ediyorlardı.
Defalarca yetkililer tarafından reddedilmesine rağmen, sık sık Osmanlı devleti
ve halkının yüzlerce senedir kullandığı alfabeyi atıp Batının yazısını kabul
etmesini teklif etmişlerdi. Komünizm ihtilaliyle bile kendi yazısını
değiştirmeyen Rusya, 1870 yıllarından itibaren defalarca elçiler göndererek
Türkler için yeni Batı alfabe taslakları sunmuşlardır. Fakat, eski hayat
tarzındaki bunca değişikliğe ve Batının nice bâtılına kapılarını açmakta
tereddüt etmeyen son dönem Osmanlı yönetimi, yazısını/alfabesini değiştirecek
kadar bir teslimiyete düşmemiş, bu teklifleri hep reddedebilmiştir.
Latin Alfabesinin Kabulü:
Harf
devriminden bu yana Türkçe konuşup yazan her insan, Atatürk devrimlerini
benimsemeyen Müslümanlar dâhil, herkes (ilk zamanlar devlet zoruyla, sonraları
artık çaresiz normal karşılayarak) Latin alfabesini kullanmaya ve giderek
benimsemeye başlamıştır. Bu alfabeye bazıları Türk alfabesi demektedir. Bu,
tümüyle yanlıştır. Çünkü ne eski Türkler böyle bir alfabe kullanmışlar, ne de bu
alfabenin Türk ve Müslümanlarla bir ilgisi olmuştur. Bu yazı çeşidi Batılı
ülkelerin kullanageldikleri bir alfabedir. Latin alfabesi, Batıyı her alanda
taklit eden, eskiyle ve özellikle İslâm’la bağları kökünden koparmak için
devrimler yapan yeni Türkiye Cumhuriyeti rejimince 1 Kasım 1928 tarihinde ve
1353 sayılı kanunla kabul ve tesbit edilmiştir. Bu kanuna göre Türk alfabesi
olarak kabul edilen Latin alfabesinin Türkçe uygulamasında 29 harf vardır. Bu
yazı sisteminde her ses için ayrı bir harf ve her harf için de yalnız bir ses
ilkesi göz önünde tutulmuştur.
Başka bir
medeniyetin alfabesinin kabulü, o uygarlığa teslimiyetin bir sembolü kabul
edilebilir; teslimiyetin ve onda erimenin bir göstergesi. Alfabe ve medeniyet
değişikliği, tüm tarihin, kültürün, çağdaş insanı eskiye ve İslâm’a bağlayan
nice köprülerin yıkılması anlamına gelir.
Evet, dünyada
din değiştirmeksizin alfabe değiştiren tek kavim olarak Türkler
gösterilmektedir. Harf devrimi ve diğer devrimlerle birlikte, ortak bir
medeniyeti paylaştıkları tüm kavimlerden laiklik ve kurumlardaki kıyafet gibi
birçok konuda farklı bir yol izlenmiştir. Tüm Arap ülkeleriyle birlikte,
İranlılar, Hintliler, Afganlılar, Pakistanlılar, Malezya, Endonezya gibi
ülkelerdeki Müslümanlardan, tüm Müslüman Afrikalılardan, onların
medeniyetlerinden kesin çizgilerle farklılaşılmış; eski bağ ve ilişkilerin terk
edilmesine, bir de yazı değişikliği gibi aşılması mümkün olmayan duvarlar
örülmüştür. Ülkemiz, bunun yanında, Batılılar tarafından da sürekli dışlanmış,
onların bu ülkeden şikâyetleri de bir türlü bitmek bilmemiştir.
Bu yazı
değiştirmede gerekçe bellidir: Batı uygarlığına girmek, eskiyle bağları koparmak
ve eski harflerin zorluğu, yeni harflerin kolaylığı.
Yazıyı
değiştirmekle, Batının teknik ve bilimsel gelişmelerine ne kadar ayak
uydurduğumuz her zaman tartışılmış, ama Müslümanlarla, İslâmî eserlerle ve
Kur’an’la bağımızın kolayca koptuğunu herkes rahatlıkla görebilir. Eski
harflerin zorluğu ve yeni harflerin öğrenilmesinin kolaylığı ise tam bir
yutturmaca ve aldatmacadan başka bir şey değildir.
Latin
alfabesini kullanan ülkelerle yazı birliği oluşturup onların gelişmelerinden
yararlanmak iddiasının gerçekliği ise çok götürmektedir. Öncelikle belirtelim
ki, Batıdan alındığı halde, bu alfabe, Batının kullandıklarıyla bile tam uyum
sağlamaktadır. A, e, ı, i gibi birçok harf Batıda değişik şekilde okunup
seslendirilmektedir. Batıda kullanılan birçok harf, kullandığımız bu alfabede
yer almamaktadır: Q (q), W (w), X (x) gibi. Yine, iki, hatta üç sesli harfin
veya bir sesli bir sessiz harfin yan yana gelip değişik bir ses meydana
getirmesinin Türk alfabesinde bulunmayışı gibi problemler söz konusudur. Ayrıca,
kullandığımız bu alfabedeki birçok harfi, Batılı hiç tanımamaktadır: Ç, ğ, ö, ş,
ü gibi. Latin harflerinin Batıdaki kullanımında bu harflerin bilinmemesinden
dolayı, bilgisayarlarda, özellikle internet üzerinden iletişimlerde bu harflerin
yazımı büyük çapta problem olmaktadır. Batılılar nice harfi de bizdekinden çok
değişik telaffuz etmektedir. Renault yazıp reno okumaktalar. Bizim Cek diye
yazıp okuduğumuz ismi, onlar Jack diye yazmaktalar. Bu tür örnekleri çoğaltmak
kolay. Söz gelimi bir Arap, eğer ille Latin alfabesiyle yazacaksa veya bir
Batılı bir kelimeyi yazıya geçirecekse, Türklerin yazıya geçirdiğinden çok
farklı olacaktır bu. Meselâ şeyh kelimesi shaıkh şeklinde yazılmakta, ama şeyh
diye okunmakta…
Devlet
zoruyla da olsa, rejimin politikası gereği, okuma-yazma oranı Türkiye’de %90’ların üzerine çıkmış olabilir, ama halkın kültür seviyesi acaba nasıldır?
Okuma-yazma bilenlerin kaçta kaçı acaba hayatta gazeteden başka bir eseri hiç
okumamış, mektup yazmada bile zorlanıp dilekçelerini hep arzuhalcilere
yazdırmaktadır? Bu anketi kim yapacaktır? Çinliler ve Japonlar, alfabe
değiştirmedikleri (alfabeleri gerçekten çok zor ve çok fazla harfli olduğu)
halde, niye Türkiye’den daha geri değiller? Türkiye, alfabesini değiştirdiği
halde, niye yeterli kalkınma yapıp ilerleyemedi? Halkın kültür seviyesinde niye
ciddi gelişmeler olmadı; geçim ve seçimden başka bir şey konuşmayan ve anlamayan
duruma düştü?
Kullandığımız
Latin alfabesi, Türkçe kelimeleri doğru olarak, eksiksiz biçimde
karşılayamamakta ve iddia edildiğinin aksine eski harflerden daha kolay
belletilememektedir. Bunlardan daha acısı, Kur’an, bu harflerle okunamamakta ve
yazılamakta, dilimize Arapça ve Farsça’dan girmiş binlerce kelime yanlış
yazılmakta, yanlış okunmakta, dilimiz de küçük düşürülmektedir.
Kur’an
yazısında, dolayısıyla 900 senedir kütüphanelerimizi dolduran eserlerde bulunan
harfler, tam olarak Türkçeye yeni harflerle aynen yazılıp aktarılamamaktadır.
Çünkü eski alfabemizde bulunan nice harfin tam karşılığı yeni alfabede
bulunamamaktadır: Se, ha, hı, zel, dat, ayın, kaf, lâm, vav; eski alfabemizdeki
bu harfler, yeni yazıda tam karşılıkları olmayan harflerdir. Ayrıca birçok eski
harfin karşılığı tam olarak tesbit edilememekte, eski alfabedeki birkaç harf,
aralırnad okunuş farkları olduğu halde, yeni alfabede tek harfle gösterilmekte,
telaffuz ve anlam karışıklığına götürmektedir. Örnek verecek olursak:
Elif ve ayın
harfleri a harfiyle karşılanmakta, sesler birbiriyle karışmaktadır.
Te ve tı
harfleri, t harfiyle harfiyle karşılanmakta, sesler birbiriyle karışmaktadır.
Se, sin ve sat
harfleri, s harfiyle karşılanmakta, sesler birbiriyle karışmaktadır.
Ha, hı ve he
harfleri, h harfiyle karşılanmakta, sesler birbiriyle karışmaktadır.
Dal ve dat
harfleri, d harfiyle karşılanmakta, sesler birbiriyle karışmaktadır.
Zel, ze, zı ve
dat harfleri, z harfiyle karşılanmakta, sesler birbiriyle karışmaktadır.
Kaf ve kef harfleri, k harfiyle
karşılanmakta, sesler birbiriyle karışmaktadır.
Ayrıca, eski
alfabede kef harfinin dikey çizgisine sağa doğru iki tane eğik çizgi eklenerek
veya kef harfinin içine üç nokta konularak gösterilen nazal n (yani genizden
gelen n sesi hiçbir harfle artık yazılamamakta, vav sesinin kalın ve
yuvarlaklığı “v” sesiyle verilememekte, he harfinin göbekten geliyormuşçasına
değişik fonetik özelliği “h” harfiyle tümden kaybolmakta, ha, hı ve ayın
harflerinin boğazdan çıkan değişik telaffuzları yeni alfabe sâyesinde tarihe
karışmaktadır. Yine, uzatma işaretlerinin aynı zamanda inceltme işareti olarak
da kabul edilmesiyle, önceki harfin uzun mu, yoksa ince mi okunacağının
karıştığı ve bilgisayarlardaki zorluk da eklenerek artık bu işaretin tümden
kaldırılması, Arapça ve Farsça’dan dilimize girmiş yüzlerce kelimenin
hecelerinin uzun okunamayışı ile telaffuzun ve şivenin bozulması gibi problemler
eklenebilir. Türkçe’deki ince ve kalın “e”leri de bu alfabe ile ayırt etmek
mümkün olmamaktadır.
Kur’an, Latin
alfabesiyle doğru bir şekilde yazılıp okunamadığı gibi, Kur’an terimleri, dinî
tabir ve kavramlar da doğru bir şekilde okunmak, kökü bilinmez, anlaşılmaz hale
gelip kolayca unutulması veya anlamlarının yozlaştırılması sağlanıyordu. Eski
yazı denildiği halde, Kitab’ımızın yazısı olduğu için eskimeyen ve eskimeyecek
olan bu yazımız, sağdan sola doğru yazıldığından, gözün yapısına uygunluk
arzediyor, gözü bozmuyordu. Onun için, eski Türklerde ve hâlâ İslâmî alfabeyi
kullanan kavimlerde gözlük takana (veya lens kullanmak zorunda kalana) fazla
rastlanmaktadır. Ayrıca, şimdiki harflerin şekillerinin sert ve donukluğuna, bu
harflerle sanat ve üstün beceri gösterilememesine karşılık; Kur’an harflerinin
güzel yazılması, hârikulâde tablolar ve sanat eserleri meydana getiriyor,
hattatların ve kâtiplerin kabiliyeti güzel bir estetik oluşturuyor, okuyanları
ve hatta sadece harflere bakanları tabii zevke gark ediyor ve sanat gösterisine
dönüşüyordu.
Var mısınız,
günlük işlerimizde kendi yazımızı kullanalım, en azından kendi aramızda hilâl/kamerî
takvimini kullanalım, kendi medeniyetimize uygun kıyafetleri kuşanalım! Gücümüz
yettiğince ve kendi çapımızca devrimleri devirelim…
** ** ** ** ** ** ** ** ** **
** ** ** ** ** ** ** **
MEHAZLAR :
**
** Kavram Tefsiri -
Ahmed Kalkan
**
**