CADI VE BÜYÜCÜ FURYASI
**
Bilinmeyenin çekiciliği her dönemde insanı çeşitli meraklara ve
arayışlara sevk etmiştir. Dinî . Dinî nasların
ışığında anlaşılması güç hâdiselere getirilen izâhlar, bir
yönüyle bu merak ve arayışlara cevap niteliği taşımaktadır.
Dinden uzaklaşma ve din ile ilmi birbirinden ayırma çabaları ise -günümüzde
olduğu gibi- insanları fantezi düşünce ve faaliyetlerin ağına
düşürmüştür. Özellikle Batı'da Hıristiyanlık ile ilim arasındaki
mesafenin açılması, ilmî olarak izâh edilemeyen veya insanların
izâhında iknâ olamadıkları konuları,
okültizmin (bilinmezlik, gizlilik) alanına itmiştir.
Böylece devreye; kabıba, gül-haç,
tarot, simya, astroloji,
spiritüalizm, kehânet, falcılık, ruh çağırmak, vampirlik,
büyücülük, numeroloji, cadılık vb.
bâtıl inanışlar girmiştir. Sıradan insanlarda bulunmayan gizli
bir gücün sahibi olmak ve düşmanlarını silip süpürmek, özellikle
cadılık, efsunculuk, üfürükçülük, sihirbazlık mesleklerini cazip
hale getirmiştir. Kurulu düzene müdahale ederek kargaşaya yol
açan büyü, günümüzde Batı dünyasında neredeyse kurumsal bir hâle
getirilmiştir. Amerika'da ve Avrupa'da vergi mükellefi binlerce
büyücünün varlığı, büyünün geniş bir uygulama alanına sahip
olduğunu göstermektedir. Son yıllarda televizyon dizilerine,
sinema filmlerine, gazete sayfalarına, roman ve hikâyelerine
konu alan cadılık ve büyücülük; özellikle dinî hayatın zayıf
olduğu alanlara yerleşmekte ve karanlık sanatlara merak duyan
insanlara tesir etmektedir.
Büyü,
cadılık vb ilkel kültürlere ait unsunlar, bir anda insan
irâdesini, insanın özgüven duygusunu arka plâna itmektedir.
Böylece büyünün irade gücünün yerine
geçmesi ve insandaki müdahale yeteneğini ortadan
kaldırması, "umutsuzluk" duygusunu güçlendirmektedir. Büyücü,
çevresi üzerinde hâkimiyet kurmakla ahlâkî normları da ihlal
etmektedir. Bir diğer konu da büyücülüğün semavî dinlerin
alternatifi olarak ileri sürülmesidir.
Batı
dünyasında edebî eserlerin başlıca konusu haline getirilen büyü
ve cadı imajı, fonksiyon itibariyle şeytanın farklı
görüntülerinden ibarettir. Zira, "geleneksel cadı öğretisine
göre, büyüyle uğraşarak insanlara zarar veren cadının gücü
kendisinden kaynaklanmaz; şeytanın ve
demonlarının yardımı olmadan cadı bir hiçtir." (Akın,
2001: 97) Avrupa'da uzun yıllar gündemi meşgul eden cadılık,
dine ve Allah'a başkaldırıyı ihtivâ etmektedir. Nitekim
Kitab-ı Mukaddes'te cadılığın
kötülüğü ve cadıların cezalandırılması hususu birçok yerde ifade
edilir. Luther,
Calvin ve Wesley gibi Batılı
din adamları da cadıların ölümle cezalandırılmasını
istemişlerdir. Batıda 11. yüzyıldan itibaren çoğu yakılarak
cezalandırılan cadılar, yüzyıllar boyunca kiliseyi meşgul
etmiştir. Sadece Almanya'da iki yıl içinde (1627-29) 157 cadının
yakıldığı bilinmektedir. (Crow, 202:
268) Avrupa'da bu şekilde cezalandırılan cadı sayısının elli bin
civarında olduğu iddia edilmektedir. (Akın, 2001: 211)
Aydınlanma çağını yaşayan Batı'nın modern zamanlarda, en başa
dönerek yaktığı cadıların küllerinden yeni bir totem icat etmeye
çalışması, gerçekten de düşündürücüdür.
Aslında
ilkel çağlara ait büyü ve cadılık kültürünün, günümüzde yeniden
hortlaması, pagan kültürünün çağdaş dünyadaki hakimiyetinin
göstergesidir. Dinî hayatı sınırlandıran ve dini dar bir alana
hapsederek hayatın dışına iten modern dünya, ne gariptir ki,
mistik arayışlarını ilkel çağlara dek uzanarak orada aramaya
heveslenmiştir. Son yıllarda daha ziyade çocukların ilgi
gösterdiği şiddet içerikli filmlerde, masalsı bir ilkel dünyanın
yer alması ve mitolojik kahramanların boy göstermesi de bu
çerçevede değerlendirilebilir. Bu tür eserlerde, en tabiî
olayların bile, kaza-kader gibi dinî kabullerin dışında, tamamen
büyünün gücüne bağlanması, insanda (özellikle de çocuklarda)
umutsuzluk, kötümserlik ve karamsarlık gibi duygulara sebep
olabilmektedir. Mutlak kötülerin (vampir, kan emici, cadı, ruh
emici, ölüm perisi, karanlık büyücü) kol gezdiği ve hemen her an
kötülük yapabilecekleri bir evren anlayışının, bedbin, mutsuz,
karamsar ve içine kapanmış çocukların sayıca artmasına yol
açabileceği bir gerçektir. Bu tür eserlerde, büyünün mutlak
hâkimiyeti, yüceltilmesi ve büyü dışındaki dünyanın
küçümsenmesi, yaşanan hayata kötümserliğin ön plâna çıkmasına da
sebep olmaktadır.
Aslında
ülkemizde son zamanlarda büyü, cadı, şeytan gibi unsurların
medya vasıtasıyla yeniden gündeme taşınması, Batı'daki mistik
boşluğun sonucu olan bir anlayışı tümüyle taklit etmekten ibaret
kalmaktadır. Günümüzde Batı, dinin yerine koyduğu mitolojinin
kahramanlarını yeniden diriltme çabasına girişmiştir.
Filmlerdeki ve romanlardaki tiplemeler, bir anlamda insan
kılığına sokulmuş kahramanlardır. Cadının şeytanın bir âleti
olarak üstlendiği rol, karanlık bir dünyaya, bilinmezlik
felsefesine ait bir rol olarak karşımıza çıkmaktadır. İlkel
kavimlerin, tahrif edilmiş dinlerin ve antik kültüre ait
unsurların, modern bir dünyada bu denli ilgiyle karşılanmasının
diğer bir yönü de "tüketim"le ilgilidir. Gişe rekorları kıran,
satış rekorlarıyla gündeme oturan yapımlar, "tüketicisini
önceden hazırlamış" bir anlayışı da yansıtmaktadır.
Hayatın
metafizik yönüyle ilgili dinî referansları, bizi "anlamlı" bir
dünyaya götürmektedir. Bu anlamda din, bir "bilgi şeması" olarak
yorumlanabilir. Bilinmez sanılan pek çok konuda, dinin aydınlığı
ve yorumu, insanın kalben tatmin olmasını da sağlamaktadır.
Aksine bir anlayışın, insanı sonsuz arayışları ve akılla,
mantıkla asla bağdaşmayan izâh biçimlerine götürmesi
kaçınılmazdır.
Kaynaklar :
- Giovanni
Scognamillo, Arif Arslan,
Büyü, Karizma Yay., İst., 2000.
- Haydar Akın, Ortaçağ Avrupasında Cadılar ve
Cadı Avı, Dost Yay., Ank., 2001.
- W. B. Crow, Büyünün, Cadılığın ve
Okültizmin Tarihi,
Çev.: Fulya Yavuz,
Dharma Yy., İst., 2002.
* MEHAZ:
Dr. Ahmet EERTUĞRUL'UN MAKALESİDİR,
****
****