Madde ile Mânânın; Ruh ile Vücûdun; Akıl ile Zekânın Buluştuğu Adres
Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM
DÎNÎ TA’BÎR VE TERİMLERİ ÖĞRENMENİN
ÖNEM VE LÜZÛMU
**
Kelimelerin belli bilim dallarında sözlük anlamlarından farklı olarak kazandığı özel manâlara ıstılahî
manâ yani terim denir. Herhangi bir ilim dalında anlatılanları,
ortaya konulan bilimsel gerçekleri anlayabilmek için o ilim
dalının terminolojisini yani bilimsel terimlerini çok iyi
öğrenmek lâzımdır. Pozitif bilimlerden matematik, fizik, kimya
ve biyoloji gibi bilim dallarının nasıl belli bir sistematiği ve
terminolojisi varsa dînî bilimlerin de kendine has terimleri
vardır. Bunları bilmeyenlerin dînî metinleri doğru ve sağlıklı
anlaması mümkün değildir. Vaktiyle Kur’ân-ı Kerîm’i Osmanlıca
bir lügat yardımıyla Türkçeye çevirdiğini ifade eden birinin
konuyu ne kadar hafife aldığını görünce zaman zaman bazılarının
ilmî ciddiyetten ne ölçüde uzaklaştığına şahit olarak derin
üzüntü duymuştuk.
Arap dilinin gramer ve edebiyat inceliklerinin bile tek başına Kur’ân meâli yazmaya yetmeyeceği, pek çok yardımcı ilim ve
disipline ihtiyaç duyulduğu gün gibi ortadayken sadece Osmanlıca
bir sözlüğün bu işe yettiğini iddia etmenin hangi bilimsel
mantığa sığdırılabileceğini düşünebiliyor musunuz? Bu arada bazı
yabancı araştırmacıların böyle bir işe yıllarını verdiklerini
görmek insaf ehli için bazı sonuçlara ulaşma açısından oldukça
önemlidir sanırım. Meselâ Fransız oryantalist (şarkiyatçı)
Madame Denise Maçon “Le Saint Coran” isimli Fransızca
tercümesinin önsözünde bu işe tam 30 yıl harcadığını
söylemektedir.
İlmi öğrenmenin de bir ilmi vardırvardır
Kur’ân-ı Kerîm’i bizzat meâllendirmek veya tefsîr etmek bir
yana, onun tefsîrlerini okumak bile ciddî bir ön bilgi
birikimini gerekli kılmaktadır. Hadîs, İslâm Tarihi, Fıkıh ve
Usûl (Metodoloji) konusunda bazı temel ta’bîr ve kavramlara
âşinâ olmayanların sağlıklı sonuç ve değerlendirmelere
ulaşmaları mümkün değildir.
Ayrıca Kur’ân tefsîrinin vazgeçilmez kaynaklarının neler
olduğunu bilmeyenlerin Kur’ân-ı Kerîm’in veya Hazreti
Peygamberin tefsîr ettiği âyetleri bunlarla hiç kayıtlı
kalmaksızın kendi şahsî tercih ve tevcihleriyle yorumlamaya
kalkması mes’eleye çok karmaşık ve tehlikeli boyutlar
kazandıracaktır. Bu anlayışı yasaklamacı ve tutucu bir telâkkî
olarak değil de bilimsel ciddiyetin önemini teslim etmek olarak
değerlendirirsek çok isabetli hareket etmiş oluruz. Dünya
işlerimiz için çoğu zaman büyük fedakârlıklar göstermekte beis
görmezken ebedî mutluluğumuzu ilgilendiren böyle hayatî bir
konuyu hafife almamız normal midir?
Bu vesîleyle bugünkü yazımızda Kur’ân-ı Kerîm’de çok geçen takvâ,
ittika ve müttekî kelimelerinin sözlük ve terim anlamlarını
açıklamaya çalışacağız. Bu kelimelere Kur’ân-ı Kerîm’de çok sık
rastlarız. Arapçada korumak, muhafaza altına almak, gözetmek
anlamı ifade eden bir fiilden (veka) türemiştir.
Korunmak, sakınmak, kendini korumak, çekinmek, uzak durmak
anlamlarında kullanılır. Halk arasında “takvâ ehli” denildiği
zaman samimî dindar, dînî emirlere riayeti tam olan insan
kastedilir. “Müttekî” de haramlardan ve her çeşit aşırılıktan
sakınan dîni bütün müslüman anlamında kullanılır.
Dar anlayışlardan mânâ zenginliğine Müttekî kelimesi,
genellikle kötülüklerden sakınan anlamıyla algılanmaktadır.
Halbuki Kur’ân-ı Kerîm, bu sıfatla
nitelenen kimselerin çeşitli özelliklerini açıklarken kelimeye
çok şumullü ve kapsamlı manâlar
yüklemiştir. Kur’ân’daki tarif ve
belirlemelere göre “müttekî” sadece
kötülüklere direnen, yanlışlardan kaçınan biri değil aynı
zamanda çok çalışkan ve verimli bir aksiyon adamıdır. O ilim,
irfan ve erdem yolunda etrafına ışık saçan bir insanlık
meş’alesidir. Toplum gerçek
müttekîlerin gayretli omuzlarında ve
ihlâslı amel ve aksiyonlarıyla
yücelecektir. Kur’ân’ın
kılavuzluğunda olgun ve ideal insan imajı çizen gerçek
bahtiyarlar ve ahlâk kahramanları
müttekîlerdir.