Başka bir örnek:
Aurillac'lı Gerbert (940–1003) isimli bilim sempatizanı, Toledo'da İslâm bilginlerinden üç yıl süreyle matematik, astronomi, fizik, kimya ve tıp konularında ders alır. Bu zat daha sonraları Sylvestra II unvanı ile Fransa'da papa ve 10. yüzyılın ünlü bir bilgini olarak karşımıza çıkar.
Başka bir örnek:
830 yılında Avusturya Hükümdarı olan Büyük Alfons, veliaht olacak oğlunu yetiştirmek için, Bağdat ve Şam medreselerinden müslüman bilginleri getirmek maksadıyla, İslâm ülkelerine elçiler göndermesi de, bu medreselerde mevcut ilmî atmosferin seviyesini gösteren başka bir örnek olarak karşımıza çıkar.
İspanya'nın bu özelliği dolayısıyla bilim tarihi eserleri şunu yazar : “Endülüs (İspanya), İslâm âleminin Avrupa'ya açılan ilk penceresidir.”
İKİNCİ PENCERE: SİCİLYA
Müslümanlar, Sicilya'yı 827 yılında fethe
girişmişler, 878 yılında da adanın tamamına egemen
olmuşlardır. Sicilya, 1092 yılına kadar iki yüz yıldan
fazla bir zaman, kısmen veya tamamen Müslümanların
elinde kalmıştır. Bu sürede, Sicilya'da Doğu İslâm bilim
ve kültürü köklü bir tesir bırakmıştır. Latince (Bu
dilin halk arasında konuşulan şekli olan İtalyanca),
Yunanca ve Arapça Ada'da konuşulan diller arasında idi.
Arapça eserlerden yapılan tercümelerin her geçen yıl
hızlanması sonucu Ada'nın tamamında
yaygınlaşmıştır...
Nihayet, Sicilya'da Müslümanların yerini alan Norman Hanedanı, 13. yüzyıla kadar tamamıyla İslamlaşmış bir memleket üzerinde hüküm sürdü. Norman Hanedanının en parlak devrini teşkil eden Roger II (1101 – 1154)'nın hüküm sürdüğü yıllarda İslam ve Hıristiyan Dinî arasında tefrik yapabilmekte müşkülat çekiliyordu. Saray adamlarının bildikleri diller arasında Arapça daha yaygın idi.
Müslümanların vazettikleri medenî hukuk memleketin ihtiyaçlarını o derece karşılamıştı ki, Normanlar onları hiç değiştirmeden tatbik etmekte devam ettiler.
İslâm ülkelerindeki, medreseler esas alınarak kurulan bilim ve sanat akademileri bütün milletlere açıktı. Bu sebeple çeşitli milletlere mensup bilginler bir araya gelmişlerdir.
Norman Hanedanının iktidardan düşmesi, Müslüman tesirlerine son vermedi. Sicilya Kralı ve aynı zamanda Almanya İmparatoru olan Frederic II'nin (1194–1250) saltanat senelerinde Palermo Sarayı, daha çok müslüman sarayına benziyordu.
Bu geniş düşünceli ve cesaretli İmparator, 1224 senesinde kendi eliyle kurduğu Napoli Üniversitesi için pek çok Arapça elyazma (manüskri) kitap toplatmış ve tercüme ettirmiştir. Bunlardan çıkarılan birer kopyayı Paris ve Polanya'ya gönderdi. Böylece İslâm bilim ve kültürü Avrupa'nın merkezlerine kadar intikal etmiş oldu.
Maiyetinde Müslüman vezirlerini, hukukçularını ve subayları/n bulunduran bu hükümdar, İslâm Dünyasının en şöhretli bilginleriyle daima temas halinde idi. Endülüs bilginlerinden İbn-i Bab ile karşılıklı yazdıkları mektuplar günümüze kadar gelmiştir.
Frederic II, Hıristiyan şairleri olduğu kadar
Müslüman şairleri de himaye ediyordu. Palermo Sarayının
halk şairleri, Müslüman halk şairlerinden
örneklerle, İtalyan şairinin esasını teşkil eden Sicilya
şiirini meydana getirdiler.
ÜÇÜNCÜ PENCERE: İSLÂM ÜLKELERİNE YAPILAN
SEYAHATLER
İslâm bilginleri tarafından yazılan eserlerin
Avrupa ülkelerine intikalini takip eden yıllarda.
Avrupa'da bilim ve teknolojide önemli gelişmeler
başlamıştır. Eser nakillerinde en önemli faktörlerden
biri de, bilim heveslisi İspanyol seyyah öğreneler ile
ticaret erbabı bazı kimselerin gayretleridir.
Önceleri, 10. yüzyıl başlarından itibaren bilim heveslisi İspanyol seyyah öğrenciler, İslâm ülkelerinde bulunan medreselere öğrenim gayesiyle guruplar halinde gelmeye başlar. Bu öğrenci gurupları medreselerde öğrendikleri bilgileri ve ilginç gördükleri eser ve aletleri Endülüs'e (İspanya'ya) intikal ettirmişlerdir (götürmüşlerdir).
Müteakip yıllarda uzman seviyesindeki kimseler ile ticaret erbabı kisvesi altındaki şahsiyetler İslâm ülkelerindeki eserleri Endülüs'e intikal ettirmek gayesiyle Bağdat, Şam, Basra, Kahire, İstanbul... gibi şehirleri adım adım dolaşarak elde ettikleri ilmî eserleri sandıklar içerisinde Endülüs'e nakletmişlerdir.
Bu tarihi gerçeklerden diğerlerini şu şekilde özetlemek mümkündür.
Afrikalı Constantine (Kartaca -Tunus- doğumlu olduğu için bu isim ile tanınır, 1016–1087) bir doğu seyahatine çıkar (11. yüzyıl ortaları). Mısır, Arabistan ve Hint bölgelerini adım adım dolaşır. Bağdat'ta uzun yıllar ikamet eder. Burada tıp öğrenimi yapar (tamamlar). Avrupa'ya döndüğünde Avrupa'nın en eski tıp okulunun bulunduğu Napoli Krallığının bir şehri olan Salemo'ya (İtalya) yerleşir. Burada yanında getirdiği Arapça yazılmış 76 elyazma (manüskri) eseri Latinceye tercüme etmiştir.
Constantine, Salerno'da bazı eserlerin yazarı olarak da karşımıza çıkar. Bunlardan birisi Liber Viatcium ismini taşıyan «seyahat kitabı.» diğeri ise Liber Pantegni isimli eserdir.
Tıp tarihçilerinin belirttiğine göre, bu iki kitap Cerrahi, anatomi, kırık-çıkık tedavisi, bademcik, göz tababeti, çıbanların yayılması ve tedavisi, tanapaze, kılcal damarlar, idrar, sıtma, perhiz, kimya... gibi konular da zamanı için orijinal bilgiler ihtiva eder.
Bu iki eserin yazılmasını takip eden 40 – 50 yıl sonraları ilk haçlı seferleri başladı (1095). Bu yıllarda Avrupa'da uzman seviyesinde Arapça bilenlerin sayısı da çoğalmaya başlar.
Bu dil uzmanlarından, Salerno'da üç yıl tıp öğrenimi yapmış olan Pizalı Stephan ilk haçlı seferleri sırasında Antakya'ya uğrar. Burada Ali bin Abbas'ın (? — 994) Kitab'ül Meliki isimli eserinin bir nüshasını ele geçirir. Neticede bu eseri Latinceye tercüme edip Batı bilim dünyasına kazandırır.
Pizalı Stephan, konu ile ilgili araştırmaları sonucu
şu gerçeği tesbit ederek tıp dünyasına açıklar:
“Afrikalı Constantine'in Liber Pantegni isimli eseri.
Ali bin Abbas'ın Kitab'ül Meliki isimli eserinin
orijinalidir (kopyasıdır).”
Ali bin Abbas, Kitab'ül Melikî isimli eserini, Büveyhi Hükümdarı (Meliki) Adud'ud Devli Fenne Hüsrev
(949–983) adına telif etmiştir. Bu sebepten bu eser
Doğu'da Sultan Kitap veya Kamil’üs-Sınaat-it Tıbbiye
(Tıp İlim ve Sanatını İçine Alan Hazine) isimleri ile
tanınır. Batı dünyasında ise Liber Reguis olarak
bilinmektedir.
Burada şu gerçeği de belirtmek icap eder. Pek tabidir ki, Ali bin Abbas Grek bilginlerinden Hipokrat (M.Ö. 460 377) ve Galen (M.S. 121 -201) tarafından hazırlanan eserler ile İslâm Dünyasının ünlü bilgini Ebu Bekir el-Râzî (864 – 925) tarafından yazılan el-Hâvî ve el-Mansur isimli eserleri görmüş ve incelemiş olabilir. Ancak, Ali bin Abbas'ın Kitab'ül Meliki isimli eserindeki bilgilerin, zamanı için orijinal olduğu hakkında tıp tarihçilerinin hemfikirdir.
Kitab'ül Melikî adlı eser Latince dışında, müteakip yıllarda Fransızca ve Almancaya da tercüme edildi. 1294 yılında da Kahire'de basıldığını görmekteyiz. Bergama Kadısı tarafından da 1453 yılında bir kısmı Türkçeye tercüme edilmiştir.
Adı geçen eser, İbn-i Sina'nın (980–1037) Tıp Kanunu
adlı eserin Latince tercümeleri ortaya çıkıncaya kadar,
Batı dünyasında en itibar edilir kaynak eser olarak
değerini korumuştur.
Başka bir örnek ise:
Fetih yılları sırasında hümanist Giovannî Ausria'nın (1368–1460), 238 elyazma eseri,
Bizans'tan Venedik'e naklettiği de tarihi bir gerçektir.
İstanbul'un özel kitaplıklarında gizli kalmış birkaç
elyazma eser müstesna, İstanbul kütüphanelerinde de
elyazma eserlerden fazla bir şey kalmamış
gibiydi.
DÖRDÜNCÜ PENCERE: HAÇLI SEFERLERİ
Bilim tarihi ile ilgili eserlerin bir kısmı
Doğu ile Batı arasında bilim ve kültür alışverişine ilk
sebep olarak haçlı seferlerini gösterir. Bir vehimden
ibaret olan bu görüş gerçekleri saptırmak için kasıtlı
olarak ortaya konmuştur. Müsteşrikler tarafından ortaya
konan bu yanlış görüşe açıklık getirmemiz gerekir. Şöyle
ki: İlk (birinci) haçlı seferi, Selçuklu egemenliğinin
giderek yayılması ve Malazgirtteki Büyük Zaferden sonra
kutsal topraklardan olan Filistin ve Kudüs'ü ele
geçirmek için 1095 yılında başlamıştır. (Kudüs'ün ele
geçirilişi 1098). İkinci Haçlı Seferi ise İznik, Konya
ve Antakya üzerinden Şam'ı kurtarmak için 1145 yılında
gerçekleştirilmiştir. (1204 yılında Haçlıların
İstanbul'u zaptı sırasında birkaç elyazma eserin
kaybolduğu ve birçok eserin de tahrip edildiği
bilinmektedir.)
Yıllara dayalı olan bu kısa tarihi bilgiden sonra, konunun gerçek yönünün şu şekilde olması gerekmektedir.
Avrupa ülkeleri İslâm Dünyasının sahip olduğu bilim ve kültürü haçlı seferlerinden çok önceki yıllarda tanımıştır, elde etmiştir. Bu tanıma 9. yüzyıl başlarından itibaren Endülüs (İspanya) yoluyla olmuştur. Yani haçlı seferlerinden iki asır önceleri. Ancak; Avrupa haçlı seferleri yıllarda, İslâm ülkelerinde ortaya konan yeni eserleri elde etti. Netice itibariyle de İslâm âleminde yeni gelişen bilim ve kültürü öğrendi. Bunların dışında, İslâm Dünyasında mevcut askerlik ve ticaretle ilgili bilgiler de, Avrupalılar tarafından Haçlı Seferleri sırasında öğrenildi.
Bu konuda Riesler şunları yazar: “Suriye, Haçlı
Seferleri boyunca Doğu ve Batı'yı birleştiren bir nokta
olmasına rağmen, Batı'ya tesirinin ölçüsü bakımından
İspanya ve Sicilya'dan sonra gelir.”
BEŞİNCİ PENCERE: HIRİSTİYAN AİLELERİN MÜSLÜMAN
AİLELER İLE AKRABALIK TESİSİ GAYRETLERİ
Son derece enteresan olmasına rağmen, bilim
heveslisi ve bilim erbabı bazı Hıristiyan aileler, İslâm
bilim ve kültürünü elde etmek gayesiyle, Müslüman
aileler ile evlenmek suretiyle akrabalık tesisi kurma
yolunu tercih ettiler.
Teledo'yu istila eden ve Müslüman İşbuliye (Sevilla) Melikesinin kızı ile evlenen Alphons VI. Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında ilmî ve kültürel yakınlığın meydana gelmesinde büyük hizmetleri (etkileri) oldu. Kaynakların bir kısmı, bu evliliği takip eden yıllarda, Bağdat'taki Beyt'ül Hikme'nin benzeri olan medreselerin Toledo'da da tesis edildiğini belirtir.
Bu medreselerde, önce mütercimler, daha sonra da uzman seviyesindeki kimseler (bilim adamları), müslüman bilginlerin ortaya koydukları; matematik, fizik, kimya, tıp, felsefe., ile ilgili eserlerin çoğunluğunu Latinceye tercüme ettiler.
Netice olarak:
Yukarda beş ayrı pencere halinde belirttiğimiz gayretler sonucu, İslâm bilginleri tarafından yazılan eserlerin pek çoğu, elyazma halinde Avrupalı bilginlerin eline geçmiş oldu. Bu tarihi gerçekleri bilimin terakkisi ne gölgelendirebilir ve ne de unutturabilir.
Bugün; Vatikan Oxford, Paris (Bibloteque Nationelle), Londra (Brisch Museum), Berlin, Moskova ve Leyden Kütüphaneleri, Doğu yazma eserlerinin zenginliği ile ün yapmış kütüphanelerdir.
Burada okuyucunun aklına şöyle bir soru gelmektedir. Bu eser intikâlleri hangi sonuçları ortaya koydu?
Avrupa'ya intikal eden eserlerin bir kısmı Abbasî Halifesi el-Me'mun zamanında Bağdat'ta 815 yılında kurulan Beyt'üi Hikme ve Halife el-Hakem tarafından Kahire'de 1005 yılında kurulan Dar'ül Hikme benzeri; Kurtuba, Toledo, Sevilla, Ferrara, Salerno, Venedik... gibi şehirlerde kurulan medreselerde, bir kısmı da şahsi gayretler sonucu Avrupa'nın ünlü mütercimleri tarafından önce Latlnceye. müteakip yıllarda da günümüz Batı dillerine tercüme edilmiştir.
Burada belirttiğimiz şehirlerde görülen tercüme faaliyeti kesintisiz olarak 250 yıl kadar, başka bir ifade ile 5–6 nesil (kuşak) devam etmiştir.
Önceleri, 10. yüzyılın ilk yıllarında başlayan ve 12. yüzyıl sonlarına kadar kesintisiz devam eden bu tercüme faaliyeti için geçen zamana, bazı kaynaklarda “Avrupa'nın aydınlanma Çağı (dönemi)”, bazı kaynaklarda da tercüme faaliyetinin yoğun olduğu yılları dikkate alarak 12. yüzyıl için "Tercüme Yüzyılı" ifadesini kullanır.
İspanya ve İtalya'da tercüme faaliyetleri ile ilgili yapılan çalışmaları şu şekilde özetlemek mümkündür.
1. Buralarda toplanan zamanın ünlü mütercimleri, İslâm bilginleri tarafından Arapça ve Farsça yazılan, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ...konuları ile ilgili eserleri önce Latinceye tercüme etmişlerdir.
2. Antik dönem Grek bilginlerinden; Euclides, Archimides, Aristo, Fisagor, Apolonyos, Batlamyos ve çağdaşları tarafından yazılan eserlerin, Arapça şerh ve tahlilleri de, Latinceye tercüme edildi. Böylece, antik Yunan'da yazılan eserler, Batı üniversite ve benzeri bilim çevrelerinde tanıma ve okunma imkânı buldu.
İtalya'da Roma İmparatoru Frederik II ( 1194–1250), 1224 yılında Napoli ve Padua'da birer üniversite yaptırır (kurar). Bu üniversiteleri, İslâm bilim ve kültürünü Batı'ya tanıtmak için tercüme akademisi hüviyeti haline getirtmiştir. Frederik II, bu kuruluşlara Avrupalı ünlü mütercimler yanında, zamanın yahudi asıllı mütercimleri de toplamıştır.
3. Bu tercüme akademilerinde, Fransız, İngiliz, Alman, İtalyan bilim ve din adamları, muhtelif tarihlerde, İslâm bilginlerinden ders gördükleri de tarihi bir gerçektir.
Bu tür çalışmalar sonucu; 9. yüzyılın ilk yıllarında, İslâm idaresi altında bulunan İspanya, Sicilya ve Güney Fransa'da İslâm bilim ve kültürü her tarafı kapladı. İspanyollar, kendi dilleri olan Romen dilini bir kenara bırakarak, bilim ve kültürdeki üstünlüğü dolayısıyla Arapçayı kendi dillerine tercih ettiler.
Buraya kadar olan kısımda belirtmeye çalıştığımız tercüme gayretleri sonucu, Harezmî, Beyrûnî, İbn-i Sina, Ali bin Abbas, Câbir bin Hayyân, İbn-i Heysem ve diğer İslâm bilginleri tarafından hazırlanan eserler, önceleri İspanya'da yayılır. Bilahare de İspanya'nın yakınlığı dolayısıyla Fransa*da yaygınlaşır. Fransa'nın da Avrupa ülkelerinin merkezi durumda olması sonucu Avrupa'nın bütün ülkelerine 10. yüzyıl başlarından itibaren hızla yayılmıştır.
Bu yayılma faaliyeti (gayreti), hangi merkezlerde (şehirlerde) olmuştur?
Bu merkezlerin önde gelenleri olarak; Kurtuba, Toledo, Segavio, Venedik, Ferrare, Salerno, Padua, Numberg, Basel, Paris, Londra... gibi şehirleri belirtebiliriz.
İslâm bilginlerine ait eserlerin önce Latinceye, müteakip, yıllarda da günümüz Batı dillerine tercümeleri deyince, aklımıza Avrupa'nın ünlü mütercimleri gelir. Bu mütercimlerin önde gelenlerinden bazılarını şu şekilde gruplandırarak zikretmek uygun olacaktır.
İspanyollardan; Sevilleli John (1),Dalmaçyalı Herman (2), Santallalı Hung (3), Abraham Bar Hiyve (4)... İtalyanlardan; Cremonalı Gerherd (5), Tvolili Palato (6), Pizalı “Antakyalı” Stephan (7), Venedikli James (8), Palermolu Eugene (9), Katanyalı Aristippus(10), Romalı Pascal(11), Willîam le Mire(12), Sarazin (13), Pizalı Burgundie (14) Padovalı Salioı (15) Leo Tuscus(16)... İngilizlerden; Bathlı Adhelard (17), Chesterli Robert(18), Yaşlı Peter(19), Roger Bacon (20), Alfred Sareshel (21), Pizalı Leonardo (22), Arnaldus Villanovanos (23), İskoçyalı Scot... gibi isimleri belirtebiliriz.
Tercüme konusunda yeterli bilgi verebilmek için, tercümesi yapılan eserleri her yüzyıl için ayrı ayrı belirtmek gerekir. Hatta bu iş yapılırken, tercümesi yapılan eser isimlerinin yanında, kimler tarafından tercüme edildiği, tercüme ve yayın tarihleri ile konularını da kısaca açıklamak icap eder.
Ancak, burada konu hakkında toplu (özet) bilgi verebilmek için, zamanın bilim dili olan Arapça ile edebiyat ve sanat dili olan Farsçadan Batı dillerine yapılan tercümeleri:
Arapça ve Farsçadan Latinceye
Arapça ve Farsçadan İbranlceye
Arapça ve Farsçadan Yunancaya
Arapça ve Farsçadan İspanyolcaya Arapça ve Farsçadan Portekizceye şeklinde gruplandırarak açıklamak uygun olacaktır. Bu açıklama gurubu içerisinde, ölü dillerden olan Sankstritce ve Pevleviceden yapılan tercümeleri de katmak icap eder. Daha sonraki yıllarda, günümüz Batı dillerine yapılan tercümeleri de zikretmek gerekir.
Meseleyi bu haliyle mütalaa ettiğimizde, sahifelerini sınırlı tuttuğumuz bu çalışma içerisine sığmaz. Bilim dallarının çeşitliliğini de dikkate alırsak bu çalışma birkaç cilt olur...
Burada okuyucuya toplu bilgi vermiş olmak için,
konunun akışı içerisinde, bu merkezlerde tercümesi
yapılan ve yayınlanan eser isimlerinin sınırlı bir
sergilemesini yaptık. Gerekli durumlarda değişik bilim
dalları ile ilgili örnekler belirttik.
İSLÂM BİLİM VE KÜLTÜRÜNÜN BATI'YA NE GİBİ ETKİLERİ
OLMUŞTUR?
Batılı bilim adamları, 8. ile 16. yüzyıl İslâm
bilginlerinin hazırlamış oldukları eserlerden büyük
istifadeler sağlayarak, bilimi bugünkü ileri seviyeye
çıkarabilmişlerdir. Öyle ki; İslâm bilginlerinin
kesintisiz 800 yıllık çalışmaları sonucu, ortaya
koydukları eserleriyle, Eski medeniyetlerin bilimsel
ürünleri de kaybolmaktan kurtulmuştur. Aynı zamanda Grek
ilmî düşüncesiyle Batı düşüncesi arasında süreklilik
sağladılar.
------- ------------ --------- ---------
DİPNOTLAR:
(*) 9. yüzyılda; Müslümanlar, Fransa'nın güneyindeki
Ceneves Dağları silsilesi, Preneler ve Rohn Havzasının
çevirdiği Septomonya mıntıkasına kadar hâkimiyet
kurmuşlardır. Bu durum dolayısıyla, İslâm medeniyeti
Fransa'nın merkezi mıntıkalarına kadar yayılma imkânı
buldu.
1 — Sevilleli John (Ölümü 1130) : İspanyol Yahudisidir. Arapçadan Kastil diline yaptığı tercümelerle üne kavuşmuştur. Bu tercümeler de Domingo tarafından Latinceye tercüme ediliyordu.
2 — Dalmaçyalı Herman: Bir süre İspanya’da ikamet etmiştir. Paris'te öğrenim görmüştür. Harezmî, Bacritî ve İbn-i Beşir'in eserlerini Latinceye ilk tercüme edenlerin başında gelir.
3 — Santallalı Hung: İspanyoldur. Beyrûnî, el-Fergânî ve İbn-Maşallah'ın eserlerini Latinceye tercüme etmekle üne kavuşmuştur.
4 — Abraham bar Hive: İspanyol Yahudisidir. Barselona’da uzun yıllar ikamet etmiştir. İbrani dilinde eserler yazmış olup, İslâm bilim ve kültürünün Avrupa'ya intikalinde etkin rolü olanların başında gelir.
5 — Cremonalı Gerard (1114–1187) : Bilim tarihinde adı en çok geçen italyan mütercimdir. Gençliğinde Toledo'ya gitmiş, burada zamanın bilim dili olan Arapçayı öğrenmiştir. 73 yıl süren ömrünü Arapçadan Latinceye eser tercüme etmekle geçirmiştir. Harezmî, Cabir bin Eflah, Sabit bin Kurra, İbn-i Sina ve Ebu-bekir er-Razi'ye ait eserleri tercüme edenlerin başında gelir. Kaynaklar bu bilginlere ait Latinceye tercüme edilmiş 92 eserin isimlerini tek tek belirtir.
6 — Tivolili Plato (12. yüzyılda hayatta) : İtalyan matematikçidir. Arapçadan İbrani diline yaptığı tercümelerle üne kavuşmuştur.
7 — Pizalı “Antakyalı” Stephan : Piza'da ikamet etmiştir. Salerno'da öğrenim görmüştür. Bir süre Antakya'da yaşamıştır. İslâm tıp bilginlerine ait eserleri Latinceye tercüme edenlerin başında gelir.
8 — Venedikli James: 1128–1136 yıllarında İstanbul’da ikamet ettiği bilinmektedir. Aristo'ya ait eserlerin Arapça şerh ve tahlillerini Latinceye tercüme etmiştir.
9 — Palermolu Eugene: Yunanca eserler ortaya koyan bir Sicilyalıdır. Batlamyos'a ait eserlerin Arapça şerh ve tahlillerini Latinceye tercüme etmiştir.
10 — Kataryalı Aristipus: Sicilya Sarayında yaşamış bir İtalyan’dır. Ömrünü Arapçadan Latinceye tercüme yapmakla geçirmiştir.
11 — Romalı Pascal: Bir süre İstanbul’da ikamet etmiştir. Arapçadan Latinceye yaptığı tercümelere üne kavuşmuştur.
12 — VVilliam le Mire: Saint Deniz Papazı tarafından elyazma eserlerin toplanması için, uzun yıllar İstanbul'da ikamet etmekle görevlendirmiştir. Elde ettiği eserleri Latinceye tercüme etmiştir.
13 — Sarazin: Yakın Doğu'da elyazma eserleri temin için uzun yıllar seyahat etmiştir. Latinceye yaptığı tercümelerle üne kavuşmuştur.
14 — Pizalı Burgundio: Muhtelif tarihlerde üç defa İstanbul'a gelmiştir. Bu seyahatlerinde elde ettiği eserleri Latinceye tercüme etmiştir.
15 — Padevalı Salio: İtalyan’dır. Arapça eserleri Latinceye tercüme etmekle üne kavuşmuştur.
16 — Leo Tuscus: Arapçadan Yunancaya tercâme edilmiş olan eserleri Latinceye tercüme etmiştir.
17 — Bathlı Adelard (1090–1150) : İngiltere’nin Bath şehrinde doğmuştur. Fransa, İtalya, Sicilya ve yakın Doğu'da uzun yıllar seyahat etmiştir. Filozof ve matematikçi olup, Arapçadan Latinceye tercüme yapan İngilizlerin öncüsüdür. Ayrıca değişik konulara ait bazı eserler ortaya koymuş olup, bu eserler muhteva olarak İslam kaynaklarına dayanmaktadır.
18 — Chesterli Robert (12. yüzyıl hayatta) : İngiltere’nin Chester şehrinde doğmuştur. 1114–1147 yılları arasında İspanya'da, 1147–1150 yılları arasında da Londra'da yaşamıştır. Arapçadan yaptığı tercümelerde, “ceyp” kelimesinin karşılığını “sinüs” olarak ilk kullanandır.
19 — Yaşlı Peter (1094–156) : İngiliz mütercimdir. İspanya'ya yaptığı seyahatlerde, Müslümanların bilim ve sanata üstünlüğü görüp, İslâm bilginlerine ait eserleri Latinceye yaptığı tercümelerle üne kavuşmuştur.
20 — Roger Bacon (1214–1294) : Hocası Robert Grosseteste ile İbn-i Heysem'in Kitab'ül Menâzır adlı eserin ilk Latince tercümelerinde faydalanarak Oxfort ve Paris üniversitelerinde ders kitabı olarak okutmuştur.
21 — Alfred Sereshel: İngiliz filozof ve mütercimdir. Bir süre İspanya'da ikamet etmiştir. Arapçadan Latinceye yaptığı tercümelerle üne kavuşmuştur.
22 — Pizalı Leonardo (Diğer adıyla Fibonacci) (1170–1240) : Harezmî'nin eserlerini Latinceye tercüme etmiştir.
23 — Amoldus Vilanovanos (1234–1311) :
El-Kindî ve İbn-i Sina’dan yaptığı tercümelerle üne
kavuşmuştur. Arapça yazılmış eserlerin en hareketli
tanıtıcılarındadır. Ayrıca, tıp, kimya ve astronomi
konularında önemli eserler bırakmıştır. Ancak bu
eserlerdeki bilginlerin İslâm kaynaklı olduğunda bilim
tarihçileri müşterek görüşe sahiptirler
**** **** **** **** ****
**** **** **** ****
MEHAZLAR :
** ( Bilim ve
Teknolojinin Gelişimi ile İslam Bilginlerinin Yeri -
Lütfi GÖKER.. Sh: 115-129 )
**
*****
altuntopnet@gmail.com
BUCA / İZMİR