İLİM ÖĞRENMEK
* Peygamber efendimiz (Sallâllahü
aleyhi ve sellem) buyurdu ki: «ilim aramak (öğrenmek) bütün müslümanlara
farzdır»( ). Alimler buradaki ilim hangi ilimdir diye, ihtilâf eylediler.
Kelâm âlimleri, bu ilm-i Kelâmdır. Çünkü Allahü Teâlâ'yı
tanımak bununla olur, diyorlar. Fıkıh âlimleri, bu Fıkıh ilmidir. Helâl ve
harâm bununla ayrılır, diyorlar.
Hadîs âlimleri, bu Kur'ân-ı Kerîm ve Hadis ilmidir. Çünkü şeriatın esâs ilmi
budur. diyorlar.
Mutasavvıflar, bu kalb hâllerinin ilmidir. Çünkü, kulun
Allahü Teâlâ’ya yolu budur, diyorlar.
Bu gurublardan her biri kendi ilmini büyük
tutuyor. Bize göre bu bir ilme mahsûs değildir. Bu ilimlerin hepsini öğrenmek de
farz değildir. Fakat şübhelerin giderilmesi için bunu açıklamak gerekmektedir.
Bir kimse meselâ, kuşluk vakti müslüman
olsa, yahut büluğa erse, bütün bu ilimleri öğrenmesi farz olmaz. Fakat o anda
ona farz olan, LA İLAHE İLLALLAH, MUHAMMEDÜN RESÛLÛLLAH kelimesinin mânâsını
bilmesidir. Bu da birinci asılda anlattığımız Ehl-i Sünnet îtikaadını
bilmektir. Delilleriyle bilmeğe lüzûm yoktur. Zâten bu farz değildir. Fakat,
kısaca Allahü Teâlâ’nın sıfatlarına. Peygamber efendimizin (Sallâllahü aleyhi ve
sellem) sıfatlarına; âhiretin, Cennet'in, Cehennem'in, haşrın, neşrin
sıfatlarına inanmakla olur. Bilir ki onun, bu sıfatlarda olan bir rabbi vardır.
O'nun tarafından. Peygamberin dili ile söylenen emirler ve yasaklar vardır.
itâat ederse, öldükten sonra saâdete kavuşur; emir dinlemez isyân ederse şakî
olup, güç bir vaziyete düşer.
Bunu öğrendikten sonra, ilimden iki çeşidi öğrenmek
insânlara farzdır: Biri kalble alâkalı, diğeri bedenin âzâları ile alâkalıdır.
Bedenin izalen ite alâkalı ilim de, iki kısımdır.
Biri yapılacak olanlar, yâni emirler. Diğeri yapılmayacak olanlar, yâni
yasaklardır.
Yapılacak olanları öğrenmek şöyledir: «Kuşluk vakti müslüman olanın, öğle namazı
vakti gelince, abdestten ve namazdan farz olanları öğrenmesi farzdır. Sünnet
olanları öğrenmesi ise sünnettir. Farz değildir. Meselâ akşam namazı olunca,
akşam namazını öğrenmesi, yâni üç rekât olduğunu bilmesi, farz olur. Akşam
olmadan önce, farz olmaz. Ramazan ayı gelince ramazan orucu için niyet etmek
farzdır ve sabahtan akşama kadar yemek, içmek ve cima’ etmek harâmdır» kadarını
öğrenmesi farz olur. Eğer yirmi miskal (doksan altı gram) altını olursa, zekât
bilgisi o zamân değil, bir sene sonra fara olur. Zekâtının ne kadar olduğunu,
kimlere verileceğini ve şartlarını öğrenir. Hac yapıncaya (hacca gitmek
kendisine farz oluncaya) kadar, hac bilgisi farz olmaz. Bunun vakti de bütün
ömürdür. Bunun gibi, hangi işi yapmak gerekiyorsa, onun ilmi o zamân farz olur.
Meselâ evlenmek istediği zamân, evlenme bilgilerini öğrenmek farz olur. Şöyle
ki: Kadının kocası üzerindeki hakları nelerdir? Hayız zamânında cima' câiz değildir.
Hayızdan sonra da yıkanmayınca câiz değildir ( ). Bunun gibi evlilerin bilmesi
icâbeden bilgileri öğrenmek farzdır. Eğer bir san'at sahibi ise, ona âit
bilgileri öğrenmesi fara olur. Tüccâr ise fâiz bilgilerini öğrenmesi fara olur.
Hattâ bâtıl satışlardan kurtulabilmesi için, alış verişe âit bütün bilgileri
öğrenmesi fara olur. Bunun için Hazret-i Ömer (Radıyallahü anh) çarşıda olanları
kamçılayıp, ilim öğrenmeğe gönderdi ve buyurdu ki: «Alış verişe âit bilgileri
bilmiyenin çarşıda durması doğru değildir. Çünkü, harâm ve fâiz yerler de,
haberleri bile olmaz». Bunun gibi her mesleğin bir ilmi vardır. Hattâ hacamat
yapanın (vücûttan kan alan), insanın neresini keseceğini, hangi dişi sökeceğini,
yaraların tedâvisi için hangi ilâcı kullanacağını ve bunun gibi şey'leri bilmesi
lâzımdır.
Bu bilgiler, herkesin hâline göre değişir.
Manifaturacının hekimliğe âit bilgileri öğrenmesi farz olmaz. Hekimin de
manifaturacılığa âit bilgileri öğrenmesi fara olmaz. Yapılmaya âit olan İşlerin
bilgileri böyledir.
Yapılmaması icâbeden şey'lerin bilgisi de
farzdır. Herkesin hâline göre bu da değişir. Bir kimse ipek giyerse — ki
erkeklere haramdır— yâhut içki içilen yerde durursa, yâhut domuz eti
yiyenlerin yanında bulunursa, yâhut gasb ederek zorla alınmış bir yerde
bulunursa, yâhut elinde harâm mal varsa, âlimlere bu bilgileri bu kimseye
öğretmek farz olur. Onlardan, hangilerinin harâm olduğunu söylemelidirler ki, o
kimse harâma yanaşmasın. Eğer, meselâ, kadınlarla erkeklerin bir arada
oturdukları bir yerde ise, mahremin ve nâmahremin kimler olduğunu ve kime
bakmanın câiz olmadığını öğrenmesi farz olur.
Bu da herkesin hâline göre
değişir. Herkesin işi aynı değildir. Başkalarının işlerine âit bilgileri
öğrenmesi farz olmaz. Meselâ kadınlara, hayız zamânında talâk vermenin
(boşanmanın) câiz olmadığını öğrenmek farz değildir. Boşanacak olan erkeğe
bunları öğrenmek farz olur.
Kalbe âit olanlar da iki kısımdır: Biri kalb hâlleri ile alâkalı, diğeri inanılacak şey'lerle alâkalıdır.
Kalbin hâlleri ile alâkalı olanların misâli şöyledir:
Kibir, haset, sû-i zan ve buna benzer şey'lerin harâm olduğunu öğrenmek farzdır.
Bu, bütün insânlara farz-ı ayındır. Çünkü, hiç kimse bu mânâların dışında
kalamaz. O hâlde bunları öğrenmek ve bunlardan kurtuluş çârelerini bilmek
farzdır. Zira bu umûmî bir hastalıktır. Bundan kurtulmak ise, ilimsiz doğru
olmaz. Fakat; bey' ve şîrâ, selem ile satış, rehin, kirâ ve fıkıhda geçen bunun
gi¬bi ilimleri öğrenmek farz-ı kifâyedir. Muâmelâtta bu ilimlere muhtaç olana,
bu ilimler farz-ı ayın olur. Bir çok insânlar bunları bilmiyebilir, ama kalbe
âit bu halleri bilmemezlik edemez.
İtikaadla alâkalı diğer bir kısım da, îtikaadında
bir şüphe meydâna gelince, o şübheyi kalbinden gidermenin ona farz olmasıdır.
Fakat o şübhenin aslında farz olan îtikaatlarda olması, yâhut şübhe edilmeyen
inanılacak şey'lerde bulunması lâzımdır.
Buradan anlaşıldı ki, ilim, bütün müslümânlara farzdır.
Hiçbir müslü- man ilim öğrenmenin dışında kalamaz. Fakat bu ilim bir çeşit
değildir. Herkes için de aynı değildir. Hâle ve vakte göre değişir. Amma hiç
kimse, ihtiyâcı olmak sebebiyle, bunun dışında kalamaz. Bunun için Peygamber
efendimiz (Sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: «Hiçbir müslüman yoktur ki.
ilim ona farz olmasını»( ) Yâni kendisine lâzım olup, onunla iş yaptığı ilim
farzdır.
*
*
**** **** **** **** ****
**** **** **** ****
MEHAZLAR :
**
İmam-ı Gazalî - Kimya-i Saadet , Sh: 103 - 105
**
**