İSLAMDA İLK FİTNE -- İSLAM ve BİLİM

İSLAM ve BİLİM - İSLAM'DA İLK FİTNE

*** *** ***

** TARİH BOYUNCA
FİTNENİN SEBEP OLDUĞU YIKIM

   * Bugün dünya nüfusunun üçte birini teşkil eden sayıları iki milyarı bulan Müslümanların durumu fitne sebebiyle yürekler acısıdır. Kimse onlara itibar etmiyor. Dünya olaylarının çözümünde varlıkları yoklukları belli değildir. İşgal edilen ülke onların, akıtılan kanlar da hep Müslümanlarındır.
    Milletin ve ümmetin bu hale gelmesinin başlıca iki sebebi vardır.
  * 1- İdarecilerin beceriksizliği, başarısızlığı, düşmanı tanımamaları, tanımamazlıktan gelmeleri veya düşmanın planlarına uygun davranmaları.
  * 2- Fitne hareketleri.
   İslâm’da ilk fitne Hz. Ömer’in şehit edilmesiyle başlamış, Hz. Osman’ın şehadeti, Cemel Vak’ası, Sıffin Olayı, Hz. Ali ve oğlu Hz. Hüseyin’in şehadetiyle doruk noktasına çıkmış fitne olayları, hız kesmeden bugünlere kadar devam ederek Müslümanları başsız, sahipsiz, perişan hale getirmiştir.
   * İslâm alimleri “fitne hastalığı bulaşınca insanın gözü ve gönlü bağlanır.” demişlerdir.
  *  Fitne, zaman, mekan ve şahıs tanımadığını ve boyutunu açıklamak üzere Ashabın arasına giren fitneyi ve sebep olduğu faciayı zikredebiliriz. Emir’ul- Mü’minin halife Hz. Ali ile Hz. Ayşe arasında Hz. Osman’ın katli ve katilleri hakkındaki görüş ayrılığından meydana gelen Cemel Vak’asında 13 bin kişi ölmüştür. Yine Emir’ul mü’minin halife Hz. Ali ile Şam valisi Muaviye arasında Hz. Osman’ın katli ve katilleri hakkındaki görüş ayrılığından dolayı meydana gelen Sıffin Savaşında Hz. Ali taraftarı 25 bin, Muaviye taraftarlarından da 45 bin kişi ölmüştür. Böylece Cemel Vak’asında 13 bin, Sıffin’de her iki taraftan 70 bin olmak üzere toplam 83 bin Müslüman fitneden dolayı şehit olmuş ve ölmüştür.
  * Tarihte Ashap arasında içtihat farkından (görüş ayrılığından) dolayı meydana gelen ihtilaflar sebebiyle yaşanan üzücü olayları gündeme getirmekten maksadımız ibret almak ve aynı hatalara bir daha düşmemek içindir. Yoksa Ashap arasındaki görüş ayrılıklarını gündeme
taşıyarak tarih olmuş olayları Müslümanlar arasına fitne sokmak, bölünmelere ve düşmanlıklara sebep olmak için değildir. Allah Ashabın hepsinden razı olsun. Allah’ın Rasulü Ashaba din ve dünya işlerinde içtihat yapma yetkisini vermiştir. Rasulullah “Bir hakim hükmedeceği zaman içtihat eder yani Hakkı arayıp hükmededer de sonra bu hükmünde isabet ederse, bu hakime iki ecir ve sevap vardır:
     (Hakkı aramak, Hakka isabet etmek sevapları). Eğer hükmedeceği zaman Hakkı arar, fakat hata ederse bu hakime de bir ecir vardır (Hakkı aramak sevabı)” buyurmuştur.
    Allah’ın Rasulü Ashaba dil uzatmayı, onları kınamayı ve onlar hakkında dedikodu etmeyi yasaklamıştır. Onları sevmenin kendisini sevmek , onlara düşmanlık yapmanın da kendisine düşmanlık yapmaya eş değer olduğunu açıklayarak şöyle buyurmuştur: “Sakın, sakın Ashabım aleyhinde bulunmayınız. Onları hedef-i ta’riz etmeyiniz.
     (Düşmanlıkta onları hedef haline getirmeyiniz) Onları her kim severse beni sevdiğinden dolayı sever. Her kim de düşmanlık ederse bana düşmanlığından dolayı düşmanlık yapar. Her kim onları eza ederek incitirse beni incitmiş olur. Her kim bana eza ederek beni incitirse Allah’ı darıltmış olur. Her kim de Allah’ı gücendirirse çok sürmez Allah onun belasını verir.” ( Sahih-i Buhari, Tecrid- i Sarih, Cilt:1, Sayfa: 22-23 )
    * Mallarıyla, canlarıyla çalışarak bizim de Müslüman olmamıza ve hidayete kavuşmamıza sebep olan ashabın tamamı sevgiye, saygıya ve hürmete lâyık yüksek, seçkin, değerli insanlardır. Allah onardan razı olsun. Onları sevgi, saygı ve rahmetle yad ediyoruz.
    Ashap arasındaki anlaşmazlıkları, özellikle halife Hz. Ali ve Muaviye arasındaki kavgayı Mahmekeme-i Kübra’ya ve Allah’ın adaletine havale etmek en güzel ve en doğru yoldur. Hz. Ali ve Hz. Muaviye’nin yargılandığını rüyasında gören bir sahabinin mahkemeden çıkan Hz. Ali’nin “Allah’a çok şükür haklı çıktım” ve Muaviye’nin de mahkeme çıkışında “Haksız çıktım ama Allah’a çok şükür affedildim” dediği rivayet edilmiştir.
    *
    *  FİTNENİN NE DERECE ETKİLİ OLDUĞUNUN ÇARPICI İKİ ÖRNEĞİ
    * 1- İlk Müslümanlardan, Rasulullah’ın sadık dostu ve Rasulullah’ın kayınbabası olan Hz. Ebubekir’in oğlu Muhammed de Mısır’a vali olamadığı için ne yazık ki fitne hareketlerine katılmıştır. İsyancılar Hz. Osman’ın katline karar verince, bunu haber alan Hz. Ali çocukları Hasan’ı, Hüseyin’i, Hz. Zübeyr, Hz.Talha ve ashab-ı kiramdan bazıları dahi çocuklarını alarak Hz. Osman’ın evini korumak üzere gençlerden silahlı bir güç oluşturmuşlardır. Genç muhafızlar Hz. Osman’ın evinin önünde nöbet tutarak kuş bile uçurtmuyorlardı. 
    Ne yazık ki Hz. Ebubekir’in oğlu Muhammed, Gafiki, Kuteyre, Sevran ve Kinane isimli canilerle Hz. Osman’ın komşusunun duvarını yararak Hz. Osman’ın evine girdiler. Hz. Ebubekir’in oğlu Muhammed Hz. Osman’ın sakalını tutarak “Şimdi seni Muaviye (Şam Valisi), İbn-i Ebi Serh (Mısır Valisi) ve İbn-i Amir (Kufe Kahramanı) kurtaramaz.”  dedi. Hz. Osman, Hz. Ebubekir’in oğlu Muhammed’in yüzüne bakarak “Baban senin bu halini görse ne kadar üzülürdü.” deyince Muhammed Hz. Osman’ın yanından ayrıldı. Kur’an okumakta olan Hz. Osman Zin’nüreyn şehit edilirken temiz kanı okumakta olduğu Bakara Suresinin  “…Feseyekfikehumu’llah…” (Artık onlara karşı Allah sana yeter.) ayetinin üzerine düştü.
     (Bkz. Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa, Cilt: 2, Sayfa: 488 )
     * Görüldüğü gibi fitneye bulaşanlar Hz. Peygamberin sevgili torunu Hz. Hüseyin’i ve damadı Hz. Osman’ı bile gözlerini kırpmadan öldürmüşlerdir.
      Hz. Peygamberin geleceğinden “Karanlık Geceler” ve Hz. Ömer’in de “Kuduran Deniz” diye tarif ettiği ümmeti Muhammedi uyardıkları fitne işte budur.
    2- Dünyada iken cennetle müjdelenen Irak ve İran fatihi Sa’d bin Ebi Vakkas’ın oğlu babasının fethettiği yerde (Kerbelâ’da) Rey şehri emiri olmak için emrindeki altı bin kişilik bir kuvvetle Hz. Peygamberin sevgili torunu Hz. Hüseyin’i ve 72 kahraman mücahidini
şehit ederek başlarını kestirmiştir.
     * ( Bkz. Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa, Cilt: 2, Sayfa: 541-558 )
    
    * İNSANLAR FİTNE TUZAĞINA NİÇİN DÜŞER?
    * 1- İman zafiyetinden,
    * 2- İnsanların sözlerinde durmamasından,
    * 3- Dine, devlete, ülkeye ve millete olan bağlılığın sevginin
azalmasından,
   * 4- Tehlikeleri görmemesi ve tehlikeleri umursamamasından,
   * 5- Vefa duygusunun azalması ve yok olmasından,
   * 6- Düşmanları tarafından iğfal edilmesinden,
   * 7- Düşman hedef ve ideallerinin aleti olmasından,
   * 8- Yabancı kültürlerin, düşmanların tesiri altında kalmasından,
   * 9- Kendi öz kültüründen mahrum olmasından
   * 10- Milli ve dini değerlerin öğretilmemesinden,
  * 11- İdarecilerin millete yüce bir hedef ve yüksek bir gaye göstermediğinden fitneye bulaşır ve tuzağa düşer. 60’lı yıllarda millet mücadelesine gönül verenler, millet davasını benimseyenler fitneye bulaşmamış ve fitne tuzağına düşmemiş olsalardı ülkemiz bugünkünden daha farklı, daha güçlü ve daha güzel olurdu. Ama bir imtihan dünyasında yaşadığımız da bir gerçek. Hatalarımızı, yanlışlarımızı gördükten sonra nasuh bir tövbe ile yanlıştan dönmek bizim günahlarımızı yakar. Yüce Mevla tövbelerimizi kabul buyurur inşallah…
    Hz. Peygamber (sav) fitneye karşı ümmetini daima uyarır ve kendisi de fitnenin şerrinden Allah’a sığınarak dua yapardı.
   Her ne kadar fitne korkunç bir olay ise de her şey demek değildir. Fitne hareketleri İslâm’ın yayılmasını ve Müslümanların şanlı zaferlerini engelleyememiş, bundan böyle de engelleyemeyecek, fitne ve fitneciler hedeflerine asla ulaşamayacaklardır. Çünkü Yüce Mevlâmızın bu konuda müjdesi vardır:
    “… Aralarına, kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.” (Maide Suresi, Ayet: 64)
    



** FİTNENİN ORTAYA ÇIKIŞI VE ZARARLARI

* Peygamberimiz (s.a.s.) kendinden sonra meydana gelecek ve müslüman toplumun dirlik ve düzenliğini bozacak çeşitli fitnelerden ümmetini sakındırmıştır. Bu fitnelerin özelliklerini de sayarak bunları ümmetine tanıtmıştır. Ümmetin birliğini bozan faâliyetler, fırka fırka olmalar, dinî ve siyasî çekişmeler, müslümanlar arasında çıkan bağy (azgınlık) gibi olaylar, İslâm uğruna çalışma gayretinin azalması, zâlim yöneticilerle mücâdele edilmesi gerekirken onlara dalkavukluk yapılması, din bağının zayıflaması, dinden dönmelerin artması birer fitnedir. Fitne zamanında bereket azalır, sâlih ameller az yapılır, aç gözlülük artar, çıkar ve kan dâvâları sürüp gider, dinî konularda câhillik yaygınlaşır, can ve mal güvenliği kalmaz. İnsanlar arasındaki güven kaybolur, hak ve hukuka riâyet edilmez. Hatta öldüren niçin öldürdüğünü, ölen de niçin öldüğünü bilmeyecek kadar her şey birbirine karışır. Haklı haksız belli olmaz, anarşi, kaos, huzursuzluk ve emniyetsizlik alıp başını gider. Böyle bir fitne ortamında mü’minlere düşen, fitnelere karışmadan, gücü yetiyorsa fitneyi önlemeye çalışmak, yetmiyorsa bir kenara çekilip mü’minlerin hayrına duâ etmek, ya da fitneyi ve fitneye bulaşma tehlikesi olan işleri terk etmektir.
* Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin rivâyetine göre Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Kıyâmetten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler meydana gelecek. Kişi o fitnelerde mü’min olarak sabaha erer, akşama kâfir olur; mü’min olarak akşama erer, sabaha kâfir çıkar. O fitne zamanında oturan ayakta durandan, ayaktaki yürüyenden, yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinizin evine girerlerse Hz. Âdem’in iki oğlundan hayırlısı olsun (ölen olsun, öldüren değil).”
** Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “İhlâs sahibi kimselere ne mutlu! Onlar hidayet meşaleleridirler. Her türlü karanlık fitne onlardan uzak kılınmıştır.”
Yine, Peygamberimizden şöyle rivayet edilmiştir: “Biliniz ki, kim Allah’tan sakınırsa Allah, onun için fitnelerden bir çıkış yolu ve karanlıklarda bir nur verir.”
Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “İnsana hatalarının çok olması, amelinin azalması, hakikatinin az olması, gece leş olması, gündüz boşta gezmesi, hiçbir şeye şevki olmaması tembel ve rahatına düşkün olması fitne olarak yeter.”
Hz. Ali şöyle buyurmuştur: “Her kim fitne ateşini yakarsa, kendisi de yakıtı olur.”
Yine Hz. Ali (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Dünyaya bağlanmak, en büyük fitnedir.”
** Fitneler karşısında dili tutmak (zamanımızda kalemi de tutmak), fitnelerden râzı olmamak, fitneye düşenler arasında uzlaştırıcı olmaya çalışmak, kendi yandaşına değil; hak ve adâlete destek olmak en iyisidir. Mü’minler fitne ortamını Peygamberimiz’in târiflerinden hareketle tanırlar ve mümkün olduğu kadar kendilerini bu zararlı fitnelerden korumaya çalışırlar. Fitneler bazen yavaş yavaş ortaya çıkar. İnsan kimi kez bunun farkında olmayabilir. Bir yere fitne girince de orasını kolay kolay terk etmez. İyi düşünmedikleri ve iyi hesap etmedikleri için fitneye bulaşanlar, pek çok zarara uğrarlar ve çoğu zaman fitne içinde olduklarını bile düşünmezler.
* Fitneler bazen de Din’de grup grup (fırka fırka) olmak yüzünden de çıkabilir.[7] Herkes kendi görüşünü en doğru kabul eder, başkalarını bâtılda, yanlışta ve sapıklıkta görürse, müslüman cemaat arasına fitne girmiş demektir. Bunun sebebi kimilerinin grubunu veya cemaatini, o gruba ait görüş ve prensipleri Din’in önüne koymasıdır. Bu hataya düşenler bundan sonra başkalarına “öteki” gözüyle bakmaya başlarlar. Bu yanlış bakış açısından da anlaşmazlıklar, fitneler ve kavgalar doğar. Bundan dolayı hiç kimse bağlı bulunduğu grubu, cemaati, hizbi Din’in ilkelerinin önüne koymamalıdır.
** Fitne zamanında yalan artar, ilmin getirdiği ölçüler dinlenilmez, gerçekler bir işe yaramaz. İlim ve gerçekler çok rahatlıkla istismar edilir, hatta fitneyi artırıcı bir şekilde kullanılır. Herkes kendi görüşünü doğru kabul eder ve onu gözü kara bir şekilde savunur. Fitneye bulaşanlar için din ve onun hükümleri lafta kalır. Kişilere ve gruplara câhillik yön verir, akl-ı selimden çok hevâlara uyulur. Fitneye düşenlerin hedefleri belli değildir. Kör kuyuya taş atanlar gibidirler. Fitne zamanında dinî hükümlerle, fitneye yön veren güçler arasında derin bir uçurum meydana gelir. Bu bir anlamda zorba güçlerin müslümanların yönetimini ellerine geçirip İslâm’ı ve onun hükümlerini yürürlükten kaldırmalarıdır. Onlar, insanlara dinin emir ve yasaklarının zor olduğunu aşılarlar. Dinden dönmeyi teşvik ederler ve bunun alt yapısını hazırlarlar. İnsanlar zengin olsa bile Allah yolunda harcama ahlâkı azalır. Asâletli ve yüce karakterli insanların sözü dinlenmez. Meydan âdi ve kötü kimselere kalır. Değerlere hücum edilir, haysiyetlere dokunulur, belki canlara bile kıyılır. Böyle bir ortamda hak ve adâletten yana olanlar, şeref ve haysiyetine değer verenler ile İslâm’a gönül verenler; ölümün yaşamaktan daha hayırlı olduğunu düşünürler.
Mü’minlerin karşılaştıkları bütün güçlükler ve ellerinde bulunan bütün nimetler ve imkânlar birer fitne/deneme sebebidir. Günümüzde, eskiye oranla insanların ellerinde daha fazla imkân ve eşya var, daha fazla nimetlere sahipler. Eskiden karşılaşılan pek çok zorluklar ve darlıklar, yerini kolaylık ve konfora bıraktı. İşte bütün bu imkânlar ve nimetler birer fitnedir/imtihandır. Bazı müslümanların karşılaştıkları baskılar, işkenceler, zulümler, haksızlıklar birer fitnedir. Müslüman ülkelerin zorbalar, diktatörler, tâğutlar, zâlimler veya zulüm düzenleri tarafından ele geçirilmesi bir fitnedir. Onurlu mü’minlerin bu zorbalarla ve zâlimlerle mücâdele zorunda kalmaları, kendileri hakkında bir fitnedir, sınav sebebidir. Özellikle modern toplumlarda ortaya çıkan ve giderek bütün dünyaya yayılan; şirk, ilhad, ahlâksızlık, sapıklık, isyan ve günah rüzgârları birer fitnedir.
Müslüman nesillerin karşı karşıya kaldığı inkârcılık, dünyalıklara aşırı derece bağlanma, Din’in emirleri karşısındaki duyarsızlıklar birer fitnedir. Müslümanların bölünmüşlüğü, fırka fırka olmaları, aralarındaki çekişmeler, müslüman ülkeler arasındaki yapay sınırlar birer fitnedir. Her bir müslüman; içinde bulunduğu şarta, elindeki nimete ve karşılaştığı güçlüğe göre fitneye uğratılıyor, denemeye tabi tutuluyor.
* Müslümana düşen, varlık tablosundaki âyetlerden, oluşlardan ve karşılaştığı denemelerden ibret alması, Allah’tan gelen fitneyi kazanmaya çalışması ve bizzat kendisinin fitnelere sebep olmamasıdır.[8]
** İslâm tarihinin ilk dönemlerinden siyâsî sebeplerle ortaya çıkan iç ihtilâf ve sürtüşmeler, âlimlerce fitne olarak değerlendirilmiştir. Hz. Osman’ın şehid edilişi ilk fitne olarak kabul edilmiş, Cemel ve Sıffîn vakaları, Hz. Ali’nin şehâdeti, Muâviye’nin meşrû halifeye isyanı ve oğlu Yezid’i kendisinden sonra devlet başkanlığı için veliaht seçip insanlardan zorla beyat alması, onun da Hz. Hüseyin’i şehid ettirmesi, yani Kerbelâ fâciası gibi ümmet içinde ve devlet bünyesinde ortaya çıkan karışıklıklar büyük fitneler olarak kabul edilmiştir. Bu tür fitneler sonucu birçok müslüman hayatını kaybetmiş, yeni yeni bâtıl mezhep ve anlayışların ortaya çıkmasına bu fitneler sebep olmuştur. Açılan bu çeşit yaraların kanları zamanımıza kadar dinmemiştir.
** Fitnenin duayeni; ilk fitneci, İblis’tir. İlk cinâyet işleyen, haksız yere kan döken Kabil; dini yozlaştırıp, yöneticilerin arzuları doğrultusunda hakka bâtılı karıştıran din tüccarı Bel’am; zorbalıkta Nemrut; kendini tanrı ilân etmek sûretiyle Firavun; Muvahhidleri putçuluğa çağıran Sâmirî; Hakka sırt çevirme, kibir, kin ve nefretle, İslâm düşmanlığıyla yahûdi; tâğut ve müşriklerin gizli işbirlikçisi ve ajan provakatör özelliğiyle münâfık; Mekke’li müşriklerin içinde tevhid düşmanlığının simgesi Ebû Cehil “fitne” tarihi konusunda isimleri lânetle anılan öncüler durumundadır. Bütün bu isimler, kendi özellikleri içinde fitnede farklı bir çığır açtıkları için, tâkipçilerinin günahlarının bir mislini de kendi üzerlerine alacak kadar nefislerine zulmeden kimliklerdir. Bunlar, tarihî kişilik olmaları yanında, her devirde ve her ülkede görülebilecek semboller, prototipler olarak da değerlendirilmelidir. Allah’ın hükmünü uygulamadan kaldırıp beşerî ideoloji ve tâğutî düzenleri insanların başına büyük fitne olarak musallat eden kimliği de fitne duayenleri/pir ve üstadları arasında unutmamak gerekecektir.
** Emperyalizm, hakkı olmayanı gasbeden uluslararası sömürü ağının plan ve program odağı, eylem biçimi anlamına gelir. Emperyalizm ve siyasal, sosyal yansımaları, son çağların büyük fitnesidir. Çağdaş insan, her yönüyle sömürülmekte, ezilmekte ve fitneye uğramaktadır. Hukuk sömürüsü, kültürel sömürü, ekonomik sömürü, ahlâk ve din sömürüsü, yer altı ve yerüstü zenginliklerin sömürüsü, eğitim adına, özgürlük adına, moda adına yapılan sömürü, savaşla, katliâmlarla yapılan sömürü...
** İnsanların ezilip sömürülmesi için zayıf bırakılmaları gerekir. Birey ve toplumu zayıf düşürebilmenin en etkili yolu da anlayış ve yaşayış olarak “din” ve ona bağlı dinamikleri yozlaştırmaktır. Dinin yozlaşması, tahrifle, kavram kargaşasıyla, hakka bâtılı karıştırmak sûretiyle, dinin hâkim olmasına giden yolları tıkamakla, insanları dinlerini yaşayamayacak şekilde dinden soğutmak, câhil bırakmak vb. şekillerde olur. Bütün bunlar, toplumu derinden sarsan büyük fitnedir. Fitne, toplumu yok eden ve güçsüz bırakan en güçlü silâhtır. Fitne başı olan tâğut ve zâlimler, bu silâha toplum içerisinde bulunan uygun karakterleri kullanarak veya uygun kimlikleri bizzat yetiştirerek sahip olurlar. Uygulanan kapitalizm ve materyalizm gibi fitne zihniyetiyle insanları tüketim köleleri haline getirenler, karınlarını doyurmaktan başka bir şey düşünmeyen insan tipi oluşturmakta, düşünce, tefekkür, ibâdet ve cihad gibi insanı insan yapan temel dinamikleri devreden çıkararak sömürü fitnesini alabildiğine yaygınlaştırmaktalar.
** Çok yönlü işgal güçlerinin keşif kolu durumundaki oryantalizm (şarkiyatçılık) ve misyonerlik çalışmaları, yahova şâhitlerinin insan avlama yöntemleri, modern fitne odaklarındandır. Çağdaş fitne tarikatı olan mason cemiyetleri, lions ve rotary klüpleri de yahûdi emperyalizminin ahtapotvari kollarıdır. Filistin’de kadın-erkek, çoluk-çocuk bütün müslümanlara kan kusturan terörist İsrâil adlı açık fitnenin yanında; gizli veya değişik kamuflajlar içinde siyonizm fitnesi, İsrâil’le işbirliği çerçevesinde insanları yahûdi çıkarları doğrultusunda yönlendirme ve denetime almaya çalışıyor. Müslümanların yaşadığı ülkelerde halktan gizli olarak askerî faâliyetlerini sürdüren üsler de ayrı bir fitne organizasyonundan başka bir şey olmasa gerekir. Üsler aracılığıyla insanları gözleyen fitne odakları, yeryüzünü parsellemenin ötesinde, uzaya bile uydular yerleştirerek mahremiyet ve sır diye bir şey bırakmamaya çalışıyor; gökyüzünde de üsler kurma gayreti gösteriyorlar. Gizli haber alma teşkilatları olan başta, CIA, MOSSAD ve KGB gibi sınır ve ülke ayrımı gözetmeden herkese yönelik her çeşit fitnenin tezgâhlanıp uygulandığı yerlerdir. Bunları örnek alan ve yer yer işbirliği yapan müslümanların yaşadığı memleketlerdeki istihbârat örgütlerini de unutmamak gerekir.
** İslâm’ın dışındaki tüm dünya görüşleri, ideolojiler, izmler ve düzenler fitnedir; hem de fitne doğuran ana fitnelerdir. Irkçılık, bölgecilik, mezhepçilik (mezhep bağnazlığı), cemaat taassubu, particilik, futbol fanatikliği, müzik düşkünlüğü, para hırsı, makam sevdâsı, şehvet tutsaklığı, moda hastalığı, televizyon esirliği, ideoloji çığırtkanlığı, tedbir adı altında zâlim ve tâğutlardan gereksiz korku, ümmeti saran çağdaş fitnelerdendir. Biraz sert ifadeyle, bugünkü kullanımıyla ilgili olarak ve çoğu kanalların misyonundan dolayı “fitnevizyon” denilebilen tv.nin, okunmak için değil de daha çok bakılmak için alınan boyalı basının, yani medyanın “haber” adı altındaki, müslümanları uyuşturma, karalama ve yönlendirmelerinin, fitnenin en olumsuz anlamlarıyla paralellik arzettiğini unutmamak gerekiyor. Bırakın İslâm düşmanı kâfir düzencilerin verdiği haberi, müslüman da olsa, açıktan günah işleyen fâsıkların aktardığı haberlere bile araştırmadan inanmamayı emreden Kur’an, bizi fitne kaynaklarına karşı uyarmaktadır.
** Bâtıl ideolojilerin egemenliği ve emri altındaki resmî din kurumlarını da unutmamak gerekiyor. Laikliğin, hatta din düşmanlığının resmî devlet politikası olarak uygulandığı yerlerde din kurumlarının özerk olması elbette fitnecilerin işine gelmez. Dinin devlet olmadığı yerde ister istemez devlet dini ortaya çıkacaktır. Bu ülkelerde sistemli bir şekilde câmiler kiliseye, imamlar papazlara; müslümanlar da laik kâfirlere benzetilmeye çalışılmaktadır. Din adına gerçek dine hücumlar yapılmaktadır. Din çarpıtılmakta, düzene ve kanunlara uygun hale getirilmek için kuşa benzetilmektedir. Bir sürü ilkel ve modern hurâfe din adına insanlara takdim edilirken; tevhid ve her çeşit fitneye karşı savaşın çeşitli adları olan cihad unutturulmakta ve dışlanmaktadır. Firavunun emrinde ve hizmetindeki Bel’am’ın rolünü üstlenen ve hatta kraldan fazla kralcı olan kişiliksizler, her devirde ortaya çıkar. Bunların elinde din, halkı uyuşturan afyon, âyinsel tören ve düzenin emniyet sibobu, koltuk değneğidir.
**
**
**
  **** **** ****  **** **** ****  **** ****
         MEHAZLAR :
     **
   ** Bayrak Dergisi  Mustafa KABÇI - E. Müftü   -- FİTNE BELÂSI VE ATEŞİ
   **  Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa - Çile Yayınları
   ** Ahmet KANKAN -- Hutbeler Kitabı
   ** 
   ** 

TelePhone & WhatsApp :

+905353901972

Adress :

BUCA / İZMİR