Madde ile Mânânın; Ruh ile Vücûdun; Akıl ile Zekânın Buluştuğu Adres
Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM
İSLAM ve BİLİM
*** *** ***
TARİH BOYUNCA FİTNENİN SEBEP OLDUĞU YIKIM
* Bugün dünya nüfusunun üçte birini teşkil eden sayıları iki milyarı bulan Müslümanların durumu fitne sebebiyle yürekler acısıdır. Kimse
onlara itibar etmiyor. Dünya olaylarının çözümünde varlıkları yoklukları belli
değildir. İşgal edilen ülke onların, akıtılan kanlar da hep Müslümanlarındır.
Milletin ve ümmetin bu hale gelmesinin başlıca iki sebebi
vardır.
* 1- İdarecilerin beceriksizliği, başarısızlığı, düşmanı
tanımamaları, tanımamazlıktan gelmeleri veya düşmanın planlarına uygun
davranmaları.
* 2- Fitne hareketleri.
İslâm’da ilk fitne Hz. Ömer’in şehit edilmesiyle başlamış, Hz.
Osman’ın şehadeti, Cemel Vak’ası, Sıffin Olayı, Hz. Ali ve oğlu Hz. Hüseyin’in
şehadetiyle doruk noktasına çıkmış fitne olayları, hız kesmeden bugünlere kadar
devam ederek Müslümanları başsız, sahipsiz,
perişan hale getirmiştir.
* İslâm alimleri “fitne hastalığı bulaşınca insanın gözü
ve gönlü bağlanır.” demişlerdir.
* Fitne, zaman, mekan ve şahıs tanımadığını ve boyutunu
açıklamak üzere Ashabın arasına giren fitneyi ve sebep olduğu faciayı
zikredebiliriz. Emir’ul- Mü’minin halife Hz. Ali ile Hz. Ayşe arasında Hz.
Osman’ın katli ve katilleri hakkındaki görüş ayrılığından meydana gelen Cemel
Vak’asında 13 bin kişi ölmüştür. Yine Emir’ul mü’minin halife Hz. Ali ile Şam
valisi Muaviye arasında Hz. Osman’ın katli ve katilleri hakkındaki görüş
ayrılığından dolayı meydana gelen Sıffin Savaşında Hz. Ali taraftarı 25 bin,
Muaviye taraftarlarından da 45 bin kişi ölmüştür. Böylece Cemel Vak’asında 13
bin, Sıffin’de her iki taraftan 70 bin olmak üzere toplam 83 bin Müslüman
fitneden dolayı şehit olmuş ve ölmüştür.
* Tarihte Ashap arasında içtihat
farkından (görüş ayrılığından) dolayı meydana gelen ihtilaflar sebebiyle yaşanan
üzücü olayları gündeme getirmekten maksadımız ibret almak ve aynı hatalara bir
daha düşmemek içindir. Yoksa Ashap arasındaki görüş ayrılıklarını gündeme
taşıyarak tarih olmuş olayları Müslümanlar arasına fitne sokmak, bölünmelere ve
düşmanlıklara sebep olmak için değildir. Allah Ashabın hepsinden razı olsun.
Allah’ın Rasulü Ashaba din ve dünya işlerinde içtihat yapma yetkisini vermiştir.
Rasulullah “Bir hakim hükmedeceği zaman içtihat eder yani Hakkı arayıp
hükmededer de sonra bu hükmünde isabet ederse, bu hakime iki ecir ve sevap
vardır:
(Hakkı aramak, Hakka isabet etmek sevapları). Eğer
hükmedeceği zaman Hakkı arar, fakat hata ederse bu hakime de bir ecir vardır
(Hakkı aramak sevabı)” buyurmuştur.
Allah’ın Rasulü Ashaba dil uzatmayı, onları kınamayı ve onlar
hakkında dedikodu etmeyi yasaklamıştır. Onları sevmenin kendisini sevmek ,
onlara düşmanlık yapmanın da kendisine düşmanlık yapmaya eş değer olduğunu
açıklayarak şöyle buyurmuştur: “Sakın, sakın Ashabım aleyhinde bulunmayınız.
Onları hedef-i ta’riz etmeyiniz.
(Düşmanlıkta onları hedef haline getirmeyiniz) Onları
her kim severse beni sevdiğinden dolayı sever. Her kim de düşmanlık ederse bana
düşmanlığından dolayı düşmanlık yapar. Her kim onları eza ederek incitirse beni
incitmiş olur. Her kim bana eza ederek beni incitirse Allah’ı darıltmış olur.
Her kim de Allah’ı gücendirirse çok sürmez Allah onun belasını verir.”
( Sahih-i Buhari, Tecrid- i Sarih, Cilt:1, Sayfa: 22-23 )
* Mallarıyla, canlarıyla çalışarak bizim de
Müslüman olmamıza ve hidayete kavuşmamıza sebep olan ashabın tamamı sevgiye,
saygıya ve hürmete lâyık yüksek, seçkin, değerli insanlardır. Allah onardan razı
olsun. Onları sevgi, saygı ve rahmetle yad ediyoruz.
Ashap arasındaki anlaşmazlıkları, özellikle halife Hz. Ali ve
Muaviye arasındaki kavgayı Mahmekeme-i Kübra’ya ve Allah’ın adaletine havale
etmek en güzel ve en doğru yoldur. Hz. Ali ve Hz. Muaviye’nin yargılandığını
rüyasında gören bir sahabinin mahkemeden çıkan Hz. Ali’nin “Allah’a çok şükür
haklı çıktım” ve Muaviye’nin de mahkeme çıkışında “Haksız çıktım ama Allah’a çok
şükür affedildim” dediği rivayet edilmiştir.
* * FİTNENİN NE DERECE ETKİLİ
OLDUĞUNUN ÇARPICI İKİ ÖRNEĞİ
* 1- İlk Müslümanlardan, Rasulullah’ın sadık dostu ve
Rasulullah’ın kayınbabası olan Hz. Ebubekir’in oğlu Muhammed de Mısır’a vali
olamadığı için ne yazık ki fitne hareketlerine katılmıştır. İsyancılar Hz.
Osman’ın katline karar verince, bunu haber alan Hz. Ali çocukları Hasan’ı,
Hüseyin’i, Hz. Zübeyr, Hz.Talha ve ashab-ı kiramdan bazıları dahi çocuklarını
alarak Hz. Osman’ın evini korumak üzere gençlerden silahlı bir güç
oluşturmuşlardır. Genç muhafızlar Hz. Osman’ın evinin önünde nöbet tutarak kuş
bile uçurtmuyorlardı.
Ne yazık ki Hz. Ebubekir’in oğlu Muhammed, Gafiki,
Kuteyre, Sevran ve Kinane isimli canilerle Hz. Osman’ın komşusunun duvarını
yararak Hz. Osman’ın evine girdiler. Hz. Ebubekir’in oğlu Muhammed Hz. Osman’ın
sakalını tutarak “Şimdi seni Muaviye (Şam Valisi), İbn-i Ebi Serh (Mısır Valisi)
ve İbn-i Amir (Kufe Kahramanı) kurtaramaz.” dedi. Hz. Osman, Hz.
Ebubekir’in oğlu Muhammed’in yüzüne bakarak “Baban senin bu halini görse ne
kadar üzülürdü.” deyince Muhammed Hz. Osman’ın yanından ayrıldı. Kur’an okumakta
olan Hz. Osman Zin’nüreyn şehit edilirken temiz kanı okumakta olduğu Bakara
Suresinin “…Feseyekfikehumu’llah…” (Artık onlara karşı Allah sana yeter.)
ayetinin üzerine düştü.
(Bkz. Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa, Cilt: 2, Sayfa:
488 )
* Görüldüğü gibi fitneye bulaşanlar Hz.
Peygamberin sevgili torunu Hz. Hüseyin’i ve damadı Hz. Osman’ı bile gözlerini
kırpmadan öldürmüşlerdir.
Hz. Peygamberin geleceğinden “Karanlık Geceler”
ve Hz. Ömer’in de “Kuduran Deniz” diye tarif ettiği ümmeti Muhammedi uyardıkları
fitne işte budur.
2- Dünyada iken cennetle müjdelenen Irak ve İran fatihi Sa’d
bin Ebi Vakkas’ın oğlu babasının fethettiği yerde (Kerbelâ’da) Rey şehri emiri
olmak için emrindeki altı bin kişilik bir kuvvetle Hz. Peygamberin sevgili
torunu Hz. Hüseyin’i ve 72 kahraman mücahidini
şehit ederek başlarını kestirmiştir.
* ( Bkz. Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa, Cilt: 2, Sayfa:
541-558 )
* İNSANLAR FİTNE TUZAĞINA NİÇİN DÜŞER?
* 1- İman zafiyetinden,
* 2- İnsanların sözlerinde durmamasından,
* 3- Dine, devlete, ülkeye ve millete olan bağlılığın
sevginin
azalmasından,
* 4- Tehlikeleri görmemesi ve tehlikeleri umursamamasından,
* 5- Vefa duygusunun azalması ve yok olmasından,
* 6- Düşmanları tarafından iğfal edilmesinden,
* 7- Düşman hedef ve ideallerinin aleti olmasından,
* 8- Yabancı kültürlerin, düşmanların tesiri altında kalmasından,
* 9- Kendi öz kültüründen mahrum olmasından
* 10- Milli ve dini değerlerin öğretilmemesinden,
* 11- İdarecilerin millete yüce bir hedef ve yüksek
bir gaye göstermediğinden fitneye bulaşır ve tuzağa düşer. 60’lı yıllarda millet
mücadelesine gönül verenler, millet davasını benimseyenler fitneye bulaşmamış ve
fitne tuzağına düşmemiş olsalardı ülkemiz bugünkünden daha farklı, daha güçlü ve
daha güzel olurdu. Ama bir imtihan dünyasında yaşadığımız da bir gerçek.
Hatalarımızı, yanlışlarımızı gördükten sonra nasuh bir tövbe ile yanlıştan
dönmek bizim günahlarımızı yakar. Yüce Mevla tövbelerimizi kabul buyurur
inşallah…
Hz. Peygamber (sav) fitneye karşı ümmetini daima uyarır ve
kendisi de fitnenin şerrinden Allah’a sığınarak dua yapardı.
Her ne kadar fitne korkunç bir olay ise de her şey demek
değildir. Fitne hareketleri İslâm’ın yayılmasını ve Müslümanların şanlı
zaferlerini engelleyememiş, bundan böyle de engelleyemeyecek, fitne ve
fitneciler hedeflerine asla ulaşamayacaklardır. Çünkü Yüce Mevlâmızın bu konuda
müjdesi vardır:
“… Aralarına, kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin
soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah
onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları
sevmez.”
(Maide Suresi, Ayet: 64)
**** **** **** ****
**** **** **** ****
MEHAZLAR :
**
** Bayrak Dergisi Mustafa KABÇI
- E. Müftü -- FİTNE BELÂSI VE ATEŞİ
** Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefa - Çile Yayınları
**
**