Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM

KAİNAT SAHİPSİZ Mİ?

    **    Aklın almayacağı ölçüde ince hesap ve dengelere oturtulan uçsuz bucaksız kâinat, belli ki kör tesadüflerin eseri ve ürünü değildir. Bu açık gerçeği anlayamayan çok az kimse kalmıştır diye düşünüyorum. Fakat yine de belirtelim ki aklın, ilmin ve insafın gösterdiği yol, her ne kadar bu doğrultuda olsa da yeryüzünde pek çok akıllı geçinen insan tamamen farklı ve aksi bir kabul ve telâkkînin içindedir.
   Pozitif bilimlerdeki son gelişmeler, insanlık tarihi adına övünülecek parlak başarılarla birlikte beşerî güçsüzlük ve çaresizliğimizin de açık göstergelerini ortaya koymaktadır. Baş döndürücü teknolojik buluşlara rağmen tabiat olayları karsısındaki âcizliğimizi kim inkâr edebilir? Tayfunlar, kasırgalar ortalığı kasıp kavurur, şehirleri alt-üst ederken çaresizlik içinde ellerini ovuşturmaktan öteye hiçbir varlık gösteremeyen gelişmiş ve medenî(!) insanlar, altımızdaki toprağın sükûn ve dengesini bozan şiddetli depremlerin korku ve paniği içinde bir anda bütün ümit ve iddialarına veda etmenin bedbinliğini, karamsarlığını yaşıyor. İster tektonik, ister volkanik kaynaklı olsun yer tabakalarında meydana gelen kırık ve çatlaklara bağlı yer tabakası hareketlerinin sonucu olarak yaşanan sarsıntılara prensip olarak yakın ve uzak gelecekte herhangi bir engellemede bulunmamız henüz söz konusu edilememektedir. Yüz binleri, milyonları tehdit eden deprem olayını bugünkü bilim ve teknolojiyle önlememiz kesinlikle mümkün değildir. Bugün belli bölgelerde tarih boyunca meydana gelmiş zelzelelerin büyüklük, şiddet ve periyotları istatistik değerlendirmelere vurarak bazı genellemelere giden bilim adamları günümüzde depremlerin ne zaman ve ne ölçüde gerçekleşeceği hususunda sadece yaklaşık tahmin ve belirlemeler yapabilmenin telâş ve gayreti içindedirler. Mevcut bilimsel veriler bugün bilim adamlarına inandırıcı şeyler söyleme imkânı vermemektedir. İnsanlar bilimsel araştırmalarındaki göz kamaştırıcı başarılarına ve ciddî atılımlarına rağmen bugün henüz üzerinde yaşadıkları dünyanın alt tabakalarının bu dehşetli deprenişini maâlesef gerçek manâda pozitif bir incelemeye alma durumunda değillerdir.  Dünya hayatındaki huzurumuz için Ama biz bunları ifade ederken kesinlikle sanılmasın ki “bilimsel çalışmaların bu seviyede olması bu müthiş doğa olayı karsısında insan olarak hiçbir şey yapmayalım” demek istiyoruz. İlâhî kudretin sonsuzluğuna inanan kimseler olarak CenâbHakk’a itaat ve teslimiyetimiz elbette ki sonsuzdur. Yalnız yüce Yaratanımız kâinattaki harika düzen ve intizamı araştırma, tabiatı inceleme konusunda biz kullarını çok açık ve kesin bir dille uyarmış, hattâ görevlendirmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in müteaddit âyetlerinde göklerin ve yerin araştırılmasını, bunların yaratılış ve yapısındaki ince hesapların yüce Yaratana delâlet açısından ne kadar ibretli ve hikmetli deliller taşıdığını bize hatırlatmaktadır. Biz tabiatı ne kadar sağlıklı ve güvenilir bilgilerle tanırsak ilâhî kudrete hayranlık ve teslimiyetimizle birlikte dünya hayatındaki huzur ve güvenliğimiz de pekişir, kuvvetlenir.
    Pozitif bilimler insanın imanını da kendine güvenini de artırır. Dînimizde asılsız bilgilerin ve hurâfelerin yeri yoktur. Hurâfelerle dînî inanç ve kabulleri ayni kefeye koyanlar dînimize en büyük kötülüğü yapmaktadırlar. Bilimsel araştırma disiplinini koruyabilmek gayret ve telâsıyla “kâinatın ve insanın gerçek sahibi (Rabbü’l-âlemîn) olan yüce Allah’ın ne tabiata ne de insana hiçbir müdahalesi olamaz; âfetler, felâketler tamamen tabiat düzeninin bozulmasından kaynaklanan olaylardır” denilirse insanın sorumluluk ve vecîbeleri bütünüyle kulak ardı edilmiş olmaz mı? Evet, depremler, fırtınalar, tabiî âfetler birer tabiat olayıdır ama bunların zuhûrunda ilâhî iradeyi kimse kalkıp da yok sayamaz. Bazılarına göre doğanın gazabı olur ama (hâşâ) Allah’ın gazabından söz etmeye gerek ve lüzum yoktur. Hangi insan veya topluma Allah’ın ne şekilde ve ne sebeple ceza verdiğini biz bilemeyiz. Bu konuda işgüzarlık yaparak “falanca işte filân isyanı ve günahından dolayı bu felâkete, bu cezaya uğradı” diye kesin ve belirleyici konuşmamak gerekir. Yalnız yüce Allah haddi aşan kullarını cezalandıracağını peygamberleri vasıtasıyla bize bildirmiştir. Biz ister kendi başımıza gelsin ister başkalarının uğradığı felâketler olsun bütün bunlardan ibret almalı ilâhî rahmet ve inâyete sığınmalı, ilticâ etmeliyiz. Varlık âleminin tamamını çepeçevre kuşatan rahmetiyle ikram sahibi Allah’a sığınmak, ondan korkarak af dilemek varken serseri mayın misali kör tesadüflerin eseri sayılan doğanın acımasız sadmelerine göğüs germeye hangi akıl ve vicdan sahibinin gönlü razı olur?  Allah’ın rahmetine sığınmalıyız Bazıları belki de hiç farkında olmadan (hâşâ) Allah’ı ve O’nun mutlak iradesini hiçe sayan bir fütursuzlukla “efendim, deprem kader falan değildir” demek cür’etini gösterebiliyor. Öyleleri biraz daha serinkanlı ve insaflı düşünürlerse herhalde daha ölçülü konuşma gereğini anlamış olurlar. Çünkü Allah korusun bilimsellik adına kaderi inkârda sonuç itibariyle “Allah’ı inkâr” kokusu hissedilmektedir. Hiçbir zaman unutmayalım ki; biz de, üzerinde yasadığımız tabiat da sahipsiz değildir!
  
   * TÜRKİYE GAZETESİ’NDEN NAKLEDİLMİŞDİR.
   * Prof. Dr. Orhan KARMIŞ’IN MAKALESİ
    ****
    ****

TelePhone & WhatsApp :

*****

E-Mail :

altuntopnet@gmail.com

Adress :

BUCA / İZMİR