Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM

MESCİD-İ AKSA

İslâm âlimleri, Kur’ân-ı Kerîm’de el-Mescidü’l-aksâ adıyla anılan ve çevresinin mübarek kılındığı belirtilen yerin (el-İsrâ 17/1) Beytülmakdis olduğu konusunda ittifak halindedir.
* El-Mescidü'l-Aksâ, Kudüs'te eski Süleyman mabedinin bulunduğu yerde inşa edilmiş olan camiin adı. "En uzak mescit" anlamına gelen bu tabire ilk olarak Kur'ân-ı Kerîm'in Mirac'la ( Bkz. "Mirac" "İsrâ ve Mirac" Sayfası ) ilgili olarak şöyle yer verilir: "Kulu Muhammed'i, gece vakti, ayetlerimizden bazılarını göstermek için El-Mescidü'l-Haram' dan, çevresini mübarek kıldığımız el-Mescidü'l-Aksâ ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. O, her şeyi işitir ve görür" (el-İsrâ, 17/1).
** Mescid-i Aksâ'ya "İliya" veya günahlardan temizlenme yeri anlamında "Beyt-i Makdis" yahut "Beyt-i Mukaddes" adı da verilmiştir. Beyt-i Makdis, İbranice "bethammikdaş" kelimesinden alınan ilhamla kullanılmış olup "Mabed" anlamına gelir ve bununla Hz. Süleyman'ın mabedi kastedilir (ez-Zerkeşî, İ'lâmü's-Sâcid Kahire 1397, s. 277; Elmalı, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1936, IV, 3144; İslâm Ansiklopedisi, ' Mescid-i Aksa", "Kudüs" mad.).
Mescid-i Aksâ'ya en uzak mescit anlamında bu ismin verilmesi, Mekke'deki Mescid-i Haram'a yaya yürüyüşü ile bir aylık mesafede bulunması yüzündendir. Hz. Peygamber mirac gecesinde; "Burak'a bindim Beytu'l-Makdis'e gittim" (Müslim, İman, 259; Nesaî, Salât, 10) buyurmuştur. Diğer yandan eski tefsirlerde Mescid-i Aksa, Mirac ile ilgili görülmüş hatta onunla, gökteki bir yerin kastedildiği de öne sürülmüştür.
Yeryüzünde Mescid-i Haram'dan sonra yapılan en eski mescitlerden birisi Mescid-i Aksa'dır. Yapımına Davud (a.s) başlamış ve Hz. Süleyman tarafından tamamlanmıştır (ez-Zerkeşi, a.g.e., 281, 282, 287). Mescid-i Aksâ, hicretin l6. ayına kadar müslümanların kıblesi idi. Hz. Peygamber (s.a.s), niyet ile ziyaretine izin verdiği üç mescit arasında Mescid-i Aksâ da vardır.
**
Hz. Ömer (r.a.) devrinde Kudüs fethedilince, oraya giden halife bir gece vakti Beytü'l-Makdis'e girdi ve bütün gece orada namaz kıldı. Sabah olunca ezan okutarak cemaat ile namaz kıldı.
Bundan sonra Hz. Ömer (r.a.) Kâbul Ahbâr'ı çağırarak müslüman mescitinin nerede yapılabileceğini sordu. Kâb, es-Sahrâ (kaya)'ya işaret etti ve hatta bunun kıble olmasını istedi. Hz. Ömer (r.a.) ona İslâm kıblesinin Kâbe olduğunu hatırlattı. Fakat Beytü'l-Makdis'in mukaddes hatırasına da bir mescit yaptırdı ve kıblesini Kâbe tarafı olarak tesbit etti. Burası daha sonra Kubbetü's-Sahrâ'nın yeri oldu.
Kubbetü's-Sahrâ depremlerden zarar görmüş ve bir çok kez tamir edilmiştir. Burası, dört yandan merdivenlerle çıkılan geniş bir seddin ortasında, sekiz köşeli ve yüksek kubbeli bir bina idi. Dördü merdivenlere açılan, sekiz tane yaldızlı tunç ve sedir ağacından kapısı vardı. İçeride iç içe dairevi sütün sıralarına ve mozayıklı bingilere dayanan kubbenin altında sahra (kaya) durmaktaydı. Bakır, demir kafes ve tahtadan üç tabaka olarak inşa edilmiş bulunan yüksek kubbenin tahtadan dış tabakası altın varak ile kaplı idi.
Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu seddin üç tarafından, daha küçük üç kubbeli yapı bulunuyordu. Bunlar Kubbetü's-Silsile, Kubbetü'l-Mirac ve çok köşeli bir yapı olan Kubbetü'n Nebî idi. Bugün bunların şekilleri kısmen değişmiş bulunmaktadır.
Özetle, Kubbetüs-Sahrâ'nın bir ziyaret yeri olmasına karşılık, Mescid-i Aksa, bunun bir ibadethanesini teşkil eder. Mescid-i Aksa deyince; İslâm kaynaklarında Halife Abdülmelik'den, Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman'a kadar gelip geçen pek çok halife ve padişahlar tarafından burada inşa edip bırakılmış. Kubbetü's-Sahrâ, mezar, türbe, tekke, zaviye ve sebil gibi dini amaçla yapılmış yapılan içine alan yaklaşık 150 dönüm kadar bir arazi üzerine serpilmiş binalar topluluğu anlaşılır. Dar anlamda Mescid-i Aksâ deyince, Kubbetü's-Sahra'dan uzakta olmayan ve Abdülmelik tarafından inşa edilmiş bulunan cami kastedilir. Bu caminin yapımında İran hükümdarı, II. Hüsrev tarafından tahrip olunmasına kadar ayakta duran Jüstinyen tarafından inşa edilmiş bulunan, Meryem Ana Kilisesi'nin harabelerinden çıkan malzeme kullanılmıştır.
Tarih içinde pek çok el değiştiren Kudüs ve dolayısıyla İslâm'ın iki yeri, İsrâ ve Mirac'ın ilk durağı olan Mescid-i Aksâ, bugün Yahûdilerin işgali altında bulunmaktadır.
Bugün pek çok kimse tarafından Mescid-i Aksa zannedilen üstü altın kaplı, sekiz köşeli yer aslında Kubbet-üs Sahra adlı yapıdır.
Emevî halifelerinden Abdülmelik bin Mervân, (687-691 yılları arasında ) Peygamber efendimizin Mîrâc’a yükselirken üzerine bastığı ve üzerinde mübârek ayak izi bulunan Hacer-i muallakın üzerine Kubbet-üs-sahra Camisini yaptırdı.
Bir dönem Kubbet-üs Sahra'yı ele geçiren Haçlılar, burayı kiliseye çevirmişlerdir. Daha sonra Selahaddin Eyyubi, Kudüs'ü fethettikten sonra burayı kilise olmaktan çıkararak, cami olarak ziyarete açmıştır. Bugünkü görünümüne ise Osmanlı padişahları tarafından birçok kez yapılan tamirat ve eklemelerle kavuşturulmuştur.

-
Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa

Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa ( Yandan Bakış )

Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa

Kubbet-üs Sahra ve Mescid-i Aksa ( Yukarıdan Bakış )

Kubbet-üs Sahra

Kubbet-üs Sahra FOTOĞRAFI

MESCİD-İ AKSA

MESCİD-İ AKSA FOTOĞRAFI

* Aksa kelimesinin Arapça anlamı "uzak, en uzak"tır. Bilindiği gibi, Mescid-i Haram Mekke'de, Mescid-i Aksa ise Kudüs'tedir. Bu iki yer arasındaki uzaklık mesafesi ise yaklaşık 1235 km'dir. Peygamberimiz (sav) söz konusu mucize gerçekleştiğinde Mekke'de bulunmaktadır. Kendisi Mekke'den Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürülmüştür. Büyük İslam Alimi İbn-i Kesir, mübarek Miraç olayıyla ilgili olarak sahabelerden en az yirmi beş kişinin Peygamberimiz (sav)'den rivayette bulunduğunu, hatta bu sayının kırk beşe kadar çıkabileceğini ifade etmiştir. Bunlardan en güvenilir kabul edilenleri; Enes İbn Malik, Ebu Hureyre, Ebu Said el-Hudri, Malik İbn Sa'saa, Ebu Zerr el-Gıfari, Şeddad İbn Evs, Abdullah İbn Abbas, Abdullah İbn Mesud ve Ümmü Hani'nin rivayetleridir. Hadislerde yer alan bilgilere göre Peygamberimiz (sav), amcasının kızı Ümmühan bin Ebu Talib'in evinde yatarken, Cebrail, Peygamberimiz (sav)'e görünmüş ve onu Burak adlı bineğe bindirerek Mescid-i Aksa'ya götürmüştür. Miraç olayı da burada gerçekleşmiştir. Hadislerde Peygamberimiz (sav)'in Miraç esnasında gördükleriyle ilgili çok fazla detay bildirilmektedir. Hadislerde Peygamber Efendimiz (sav)'in Miraç sırasında diğer peygamberlerle görüştüğü, cenneti ve cehennemi gördüğü de rivayet edilir.
**

MÜSLÜMAN FİLİSTİN

Filistin ve özellikle de Filistin'in kalbi olan Kudüs , İslam tarihinin başından bu yana Müslümanlar için kutsaldır. Müslümanların Filistin'i kutsal olarak görmeleri ise -Hıristiyan ve Yahudilerin aksine- bölgeye barış ve huzur getirmelerine vesile olmuştur.
Yahudiler kendilerine gönderilen son peygamber olan Hz. İsa'yı inkar etmişler ve Filistin'den büyük belalara maruz kalarak sürülmüşlerdir. Hz. İsa'nın yolunu izlediklerini söyleyen Hıristiyanlar ise, zamanla onun getirdiği inancı çarpıtarak farklı bir din kurmuşlardır. Bunun ardından Allah, tüm insanlığa kendi dinini öğretmek üzere Peygamberimiz Hz. Muhammed'e Kuran'ı vahyetmiştir.
Kudüs'ü Müslümanlar için kutsal yapan iki temel sebep vardır: Müslümanların namaz kılmak için yöneldikleri ilk kıble, Kudüs'tür. Ve Peygamberimiz (sav)'in en büyük mucizelerinden biri sayılan bir gecelik mirac yolculuğu, Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya, yani Mekke'den Kudüs'e olmuştur. Kuran'da bu gerçek şöyle haber verilir:
Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermemiz için kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah) yücedir. Gerçekten O işitendir, bilendir. (İsra Suresi, 1)
Kuran'da anlatılan peygamber kıssalarında Filistin topraklarına işaret eden ayetlerin pek çoğunda bu topraklardan 'bereketli kılınan, kutsal topraklar' olarak bahsedilmektedir. Miracın anlatıldığı üstteki ayette Mescid-i Aksa 'çevresini bereketlendirdiğimiz' şeklinde nitelendirilmektedir. Hz. İbrahim'in ve Hz. Lut'un göçünün anlatıldığı Enbiya Suresi'nde ise yine aynı topraklar 'bereketler verdiğimiz yer' olarak geçmektedir. Öte yandan, İsrail soyundan pek çok peygamberin yaşadığı, Allah yolunda mücadele ettiği, şehit düştüğü veya vefat edip defnedildiği Filistin toprakları, bir bütün olarak Müslümanlar için kutsaldır.
Nitekim son 2000 yıl içinde Kudüs'e ve Filistin'e barış ve huzur getiren tek güç de Müslümanlar olmuştur.
**
* * * * * * * *
** Gecenin bir bölümünde Mekke-i Mükerreme'deki Mescid-i Haram'dan, Beytü'l-Makdis'teki Mescid-i Aksa'ya kulu getiren Yüce Allah'ı her türlü kötülükten tenzih ederim. Her türlü acizlik ve eksiklik sıfatından ve müşrik­lerin ileri sürdüğü ortağının yahut evladının .bulunmasından da, tam anlamıyla uzak olduğunu belirtir, Onun üstün ve eksiksiz kudrete sahip olduğunu ifade ederim. O mümkün görülmeyen her türlü şeyi gerçekleştirmeye Kadir olandır. Dolayısıyla kısa bir zaman süresi içerisinde peygamberinin şere­fini yükseltmek, kadrini yüceltmek, şanını üstün kılmak kasdıyla, o uzak mesafede kulunu -bu çağlar boyunca ona daimi bir mucize olsun diye- isra ettirmesinde garip görülecek bir taraf yoktur.
"Kulunu" buyruğundan kasıt, müfessirlerin icmâı ile Muhammed (a.s.)'dir. "Geceleyin" lafzının nekire olarak gelmesi ise, süresinin kısalığını anlatmak ve İsrâ'nın gecenin bir bölümünde olduğunu göstermek içindir. Çünkü bu şekilde nekire, "bir bölüm" anlamını ifade eder. Mekke ile Şam (Suriye toprakları) arasındaki uzaklık ise, eski taşıma araçlarına göre kırk günlük bir süredir. İsra hicretten -Mukatil'in de belirttiği gibi- bir sene önce gerçekleşmişti, el-Harbî ise hicretten bir sene önce Rabiulâhir ayının 17. gecesinde İsrânın gerçekleştiğini kaydetmiştir. İbni Sa'd da Tabakat'mda İsrâ'nm hicretten 18 ay önce gerçekleştiğini rivayet etmektedir.
Hz. Peygamberin İsrâ'ya götürüldüğü yere gelince: Bu da bizatihi Mescid-i Haram'ın kendisidir. Nitekim Kur'ân lafzının zahiri de buna delâlet etmektedir. Hz. Peygamberden: "Ben Beyt-i Haramın yanında Hicr'de Mescid-i Haram'da uyku ile uyanıklık arasında iken Cebrail Burak ile geldi." şeklindeki rivayet de bunu göstermektedir. Çoğunluk ise der ki: Mescid-i Haram'dan kasıt harem bölgesidir. Çünkü Harem bölgesi Mescid-i Haram'ı kuşatır ve Haremin her tarafı da mescittir. Nitekim İbni Abbas böyle demiştir. Hz. Peygamber İsra'ya Ebu Talib'in kızı Ümmü Hani'nin evinden miladi 621 yılında götürülmüştür.
Mescid-i Aksa da ittifakla Beytü'l-Makdis'tir. Ona aksa (en uzak) adının veriliş sebebi bu mescit ile Mescid-i Haram arasındaki mesafenin uzaklığıdır. O zamanlarda Mekkeliler için yeryüzünde ziyaretle tazim olunan en uzak mescit o idi. Müslümanların çoğunluğu da Rasulullah (a.s.)'m beden ve ruhu ile birlikte israsının gerçekleştiğini ittifakla kabul etmektedirler. Zayıf bir görüşe göre ise İsra, Hz. Peygamberin yalnızca ruhuyla olmuştur. Bu görüş Huzeyfe, Aişe ve Muaviye'den nakledilmektedir. Daha sahih olan ise birinci görüştür. Çünkü Yüce Allah'ın "kulunu" buyruğundaki "kul" kelimesi, hem ruhun hem bedenin birlikte adıdır. O halde İsrânın, hem ruhunun hem bedeninin birlikte oluşu ile gerçekleşmiş olması gerekir. Çünkü Enes b. Malik'ten rivayet edilen haber -ki bu da Mi'rac ve İsra'ya dair sair kitaplarında rivayet edilen meşhur hadistir- Mekke'den Beytü'l-Makdis'e gidişe, oradan da göklere yükselmeye işaret eder .
Kısacası buradaki ayet kesin olarak İsrânın olduğuna delâlet etmektedir. Mi'râc ise Hz. Peygamberin Beytü'l-Makdis'e varmasından sonra göklere, oradan da meleklerin kalem cızırtılarını işiteceği bir seviyeye kadar çıkmaya denilir.
Yüce Allah Mescid-i Aksa'yı etrafı mübarek kılınmış olmakla vasfetmektedir. Bereket ise din ve dünyanın bereketini kapsamına almaktadır. Din bereketi ile mübarek kılınması, peygamberlerin bulunduğu yer olmasıdır. Dünyevi bereketlerden kastedilen ise, çevresinde dünyevi hayır ve mahsullerle kuşatılmasıdır. Çünkü orada akarsular, ağaçlar ve meyveler bulunmaktadır ki bunlar da çeşitli maişet ve gıdaların bol bol bulunmasına sebeptir.
İsra'dan gözetilen hedef, Yüce Allah'ın kuluna büyük ayetlerini; varlığına, birliğine, kudretinin azametine dair muazzam delilleri göstermektedir.
Bütün bunlarda hayret edecek bir şey yoktur. Çünkü şanı Yüce Allah her sözü işiten Semî'dir, herkesi gören Basîr'dir. O işleri yerli yerine ve hikmete uygun olarak yapar. Hak ve adaletin gereğine göre gerçekleştirir. İşte müşriklerin sözlerini işitmesi, onların İsra olayına dair açıklamalarını, böyle bir olayın meydana gelmesini uzak bir ihtimal olarak görmelerini, Mekke'den Kudüs'e İsra'sını bahane ederek peygamber ile alay etmelerini işitir ve bu müşriklerin yaptıklarını, Allah'ın peygamberine ve risaletine karşı tuzaklarını da görürü .
"Musa'ya da kitabı verdik..." Yüce Allah İsmail'in soyundan gelen Muhammed (a.s.)'e ikramını yapmasını söz konusu ettikten sonra, bu ayet-i kerimede de Muhammed (a.s.)'den önce Hz. Musa'ya, vermiş olduğu kitap olan Tevrat ile ikramda bulunduğunu söz konusu etmektedir. Yüce Allah o kitabı bir hidayet rehberi ve hidayetin ta kendisi kılmıştı. İsrailoğulları'na bu kitabı bilgisizliğin karanlıklarından ilmin aydınlığına çıkmaları için vermişti. "Beni bırakıp başkalarını vekil edinmeyiniz." Yani işlerinizi kendisine havale edeceğiniz Allah'tan başka bir vekil edinmeyiniz. "Vekil" kelimelerinin anlamı ise işlerini kendisine havale edip tevekkül edeceğiniz bir Rab demektir..
**
* * İslami kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Miraç mucizesi müşrikler ve iman etmeyenler tarafından -düşük akılları nedeniyle- şüpheyle karşılanmıştır. İman etmeyenler, Peygamberimiz (sav)'in doğru söylediğine inanmayıp karşı çıktıkları için, olayın gerçek olup olmadığını araştırmışlardır. Rabbimiz, inkarcıları ve müşrikleri bu çirkin tutumlarından dolayı bir kez daha küçük duruma düşürmüş ve alay ettikleri şey kendi aleyhlerine dönmüştür. Hadis-i şerifte bu olay şöyle bildirilmektedir: "Dediler ki: ‘Bize Mescid-i Aksa'nın nasıl olduğunu anlatır mısın? (Zira, içlerinden bazıları o beldeye gidip Mescid-i Aksa'yı görmüştü.) Mescid'i anlatmaya başladım. Bazı yerlerini tarif ederken, kuşkuya düştüm. Bunun üzerine Mescid-i Aksa getirilerek Akab ya da Ukeyl'in evinin önüne konuldu. Ben de ona bakarak anlatmaya başladım." Resullullah'ın konuşmasından sonra, orada bulunanlar şöyle dediler: “Allah'a andolsun ki, Mescid'i tarifi doğrudur." Mescid-i Aksa'nın olduğu bölgeye hayatı boyunca hiç gitmemiş olan Hz. Muhammed (sav)'in müşriklerin sorularını eksiksiz cevaplaması, Rabbimiz'in büyük bir mucizesi ve rahmetidir. Bu mucizeyle iman edenlerin şevkleri, heyecanları ve Peygamberimiz (sav)'e olan bağlılıkları bir kat daha güçlenmiş, iman etmeyenler ve müşriklerse inkarlarında akılsızca diretmişlerdir.
**
** Konumuz olan âyette isrâ anlatılırken açıkça ''Mescid-i Haram'dan Mescİd-i Aksa'ya" ifadesinin kullanılmış olması, Resûlullah'ın semâya yükselmesinden önce Mescid-i Aksâ'ya uğradığı görüşünü teyit etmektedir.
** Alimler Mescid-i Aksa'dan Beyt-i Makdis'in kastedildiği hususunda ittifak etmişlerdir. Mescid-i Aksa ile Mescid-i Haram arasındaki mesafe çok uzak olduğu için, Mescid-i Aksa'ya Mescid-i Aksa (en uzak mescid) denilmiştir.
Cenâb-ı Hak, "Biz, o (Mescid-i Aksa'nm) etrafına bereket . dik" buyurmuştur. Bu bereket, meyveler ve çiçekler verme ile tefsir edildiği gibi; ansının peygamber durağı, meleklerin iniş noktası olması sebebi ile olduğu da söylenmiştir.
Bil ki, ila edatı mesafenin sonunu bildirmektedir.Buna göre gaye yani ayetteki (Mescid-i Aksa’ya) ifadesi, Hz, Peygamber (s.a.s)'in bu Mescid'e kadar ulaştığına delalet eder. Ama o Mescid'e girip girmemesi hususuna dair, ayetin nda herhangi bir delalet yoktur.
Cenâb-ı Hak "O (Peygambere) ayetlerimizden bazısını gösterelim t" buyurmuştur. Yani, "O gecede, Allah'ın kudretine delâlet eden mucizeleri ve dikkate değer hadiseleri ona gösterelim" diye" demektir.
*** ** **
* Âlimler, bu âyetteki Mescid-i Aksâ'dan Beyt-i Makdis'in kastedildiği hususunda ittifak etmişlerdir. Nitekim İsrâ hadisinde de; "Burak'a bindim, Beyt-i Makdis'e vardım"(Müslim, İman 259) diye geçmiştir. Mescid-i Aksâ, Kudüs'te eski Süleyman mabedinin bulunduğu yerde inşa edilmiş olan camiin adı olup "En uzak mescit" anlamına gelir. Mescid-i Aksâ'ya en uzak mescit anlamında bu ismin verilmesi, Mekke'deki Mescid-i Haram'a yaya yürüyüşü ile bir aylık mesafede bulunması yüzündendir.
Mescid-i Aksâ'ya "İliya" veya günahlardan temizlenme yeri anlamında "Beyt-i Makdis" yahut "Beyt-i Mukaddes" adı da verilmiştir. Beyt-i Makdis, İbranice "bethammikdaş" kelimesinden alınan ilhamla kullanılmış olup "Mabed" anlamına gelir ve bununla Hz.Süleyman'ın mabedi kastedilir. (ez-Zerkeşî, İ'lâmü's-Sâcid, Kahire 1397, s. 277). Yeryüzünde Mescid-i Haram'dan sonra yapılan en eski mescitlerden birisi Mescid-i Aksâ'dır. Yapımına Davud (a.s.) başlamış ve Hz. Süleyman tarafından tamamlanmıştır. Mescid-i Aksâ, hicretin l6. ayına kadar Müslümanların kıblesi idi. Hicretten sonra ise kıble Kâbe’ye çevrilmiştir.
Mescid-i Aksâ deyince; geniş anlamda Kubbetü's-Sahrâ, mezar, türbe, tekke, zaviye ve sebil gibi dini amaçla yapılmış yapılan içine alan yaklaşık 150 dönüm kadar bir arazi üzerine serpilmiş binalar topluluğu anlaşılır. Dar anlamda Mescid-i Aksâ deyince, Kubbetü's-Sahra'dan uzakta olmayan ve Abdülmelik tarafından inşa edilmiş bulunan cami kastedilir. Ayette geçen ىحَبِا edatı mesafenin sonunu bildirmektedir. Buna göre âyet, Hz, Peygamber(s.a.v.)'in bu Mescid'e kadar ulaştığına delalet eder. Ama o Mescid'e girip girmemesi hususuna dair, âyetin lafzında herhangi bir delalet yoktur.
** Muhammed Hamîdullah ise; âyette geçen "en uzak mescid" anlamına gelen Mescid-i Aksâ'nın Kudüs'teki mescid olamayacağını, bunun "semavî bir mescid" olması gerektiğini savunan görüşü tercih eder. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de Filistin'den "en yakın yer" diye söz edilmektedir. Şu halde "en uzak mescid" Kudüs'te olmamalıdır. Öte yandan Kudüs'te eski mabed (Süleyman mabedi) İslâmiyet'ten çok önce ortadan kaldırılmış, şimdiki Mescid-i Aksa ise henüz yapılmamıştı. Bununla birlikte müfessirlerin tamamına yakını bunun Kudüs'teki Süleyman mabedi oldu­ğunda müttefiktirler. Bu görüşe katılan İbn Âşûr, âyette Hz. Muhammed'in ümmeti tarafından eski mabedin yeniden inşa edileceğine bir işaret bulunduğu kana­atindedir. Nitekim müslimanlar hicrî 66-73 yıllan arasında bugünkü Mescid-i Aksâ'yı inşa etmişlerdir.
** Filistin Arabistana komşu bir yerdir. Başka memleketlerden daha yakın olduğu için ( en yakın yer ) buyuruldu. Mescid-i Aksâ, O zaman Yeryüzünde bulunan mescidler arasında, Mekke'ye en uzak olanı idi. Bunun için ( en uzak mescid ) buyuruldu..
En yakın yerde en uzak mescid niçin bulunamazmış? Müslümanlar, hicretden onaltı ay sonraya kadar, Mescid-i Aksâya karşı nemâz kıldı. O zemân, Kudüsde mescid yok olsaydı, oraya karşı nemâz kılmak emr olunur mu idi? Resûlullah da, Kudüsde Mescid-i Aksâda nemâz kıldım der mi idi?
İşte Muhammed Hamîdullah'ın Anlayamadığı husus burasıdır..
** Bilinen tefsir kaynaklarının hangisine müracaat edilse aynı açıklamayla karşılaşmak mümkündür.
Bu yüzden söz konusu ayette kastedilen Mescidi Aksa'nın Kudüs'teki Beyti Makdis değil de başka bir mabed olduğu iddiasında bulunanların görüşleri "şazz" yani "geçersiz" olarak kabul edilmiştir. Çünkü bu görüş tefsir ve hadis kaynaklarına uymadığı gibi tarihi belgelere de ters düşmektedir.
**

İran'dan Siyonizm'e Büyük Ödül

** Siyonist Yahudilerin Kudüs ve Mescid-i Aksâ ile ilgili en tehlikeli planlarından biri de, bu kutsal kenti ve mescidi Müslümanların gözünde değersizleştirme çabalarıdır Siyonistlere göre Müslümanlar Mescid-i Aksâ'nın ve Kudüs'ün kutsallığında şüpheye düşerlerse Kudüs'ün ve Mescid-i Aksâ'nın özgürlüğü tüm Müslümanları ilgilendiren global bir İslam davası olmaktan çıkacak ve Kudüs Müslümanların gözünde İslam coğrafyasındaki herhangi bir kente, Mescid-i Aksâ'da bu coğrafyada yer alan sıradan bir camiye dönüşecektir.
Siyonist Yahudilerin Kudüs ve Mescid-i Aksâ ile ilgili bu oldukça tehlikeli ve sinsi planına en büyük ve en güçlü destek İslam Dünyası'nın içerden kemiren ve tarih boyunca Müslümanları daima sırtından hançerleyen Şii Rafızilerden gelmektedir.
* Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in Mekke'den Kudüs'e yürütülmediğini, bilakis Mekke'den doğruca gökyüzüne yükseltildiğini öne süren Şiiler, Filistin'in Kudüs kentindeki Mescid-i Aksâ'nın da ayet-i kerimede belirtilen mescid olmadığına, bilakis sıradan bir mescid olduğuna ve hiçbir kutsallığının bulunmadığına inanmaktadırlar. Şia kaynakları bu inancı destekleyen uydurma rivayetlerle doludur. Mescid-i Aksâ'nın konumu ve fazileti hakkında şüphe uyandırmak isteyen Yahudiler ve Oryantalistler asılsız iddialarına Şia kaynaklarında yer alan bu iddiaları ve uydurma rivayetleri deliller getirmektedirler.

Yahudilerin Kaynağı Şia kitapları

* Yahudilerin Mescid-i Aksâ'nın değerini düşürmek ve Müslümanların gözündeki kutsallığı hakkında şüphe uyandırmak için yaptığı çok çeşitli çalışmalar vardır. Yahudi araştırmacılar neredeyse tüm kitaplarında ve araştırmalarında Kudüs kentinin kutsallığı etrafında şüpheler olduğunu vurgulamaktadırlar. Gerçekleri saptırmak ve İslam'ın kutsal değerlerini Müslümanların gözünden düşürmek için dolambaçlı yollara başvurmakta ve metinlere taşımadığı anlamlar yüklemektedirler.
Bu çabalarının en belirgini, Mescid-i Aksâ'nın faziletine işaret eden Kur'an ayetlerini tevil etmek ve Ehli Sünnet alimlerinin sahihliği üzerinde icma ettiği hadisler hakkında şüphe uyandırmaktır. Mescid-i Aksa'nın Müslümanlarca bilinen Kudüs'teki mescid olmadığını ve El-Aksâ kelimesinin gökyüzündeki bir musallâ anlamına geldiğini öne sürdüler. Aradıklarını da, Mescid-i Aksâ'nın Kudüs'teki mescide isim olarak benzeyen gökyüzünde bir mescid olduğunu söyleyen Şiilerin kitaplarında ve rivayetlerinde buldular.
**
**

** Mescid-i Aksâ'nın gökyüzünde olduğunu öne süren Yahudilerden bazıları şunlardır:

Buhl ve Kudüs Maddesi

İslam Ansiklopedisi'nde (Encyclopaedia of Islam) Yahudi F. Buhl'ın yazdığı Al-Kuds kelimesinin altında şöyle denilmektedir: "Belki de Elçi, Mescid-i Aksâ'nın gökyüzünde bir yer olduğuna inanıyordu."!! Buhl, daha sonra şöyle der: "Elçi Muhammed, belki en başından itibaren ayet-i kerimede bahsedilen mescidin sonradan Beytu'l-Makdis'de inşa edilen mescid değil de gökyüzünde bir yer olduğunu anlamıştı."
**

Isaac Hassoun

Yahudi araştırmacı ve The Hebrew University Yahudi araştırmacı ve The Hebrew University'ye bağlı Asya ve Afrika Araştırmaları Enstitüsü üyesi Isaac Hassoun, Ebu Bekr Muhammed b. Ahmed El-Vâsıti'nin "Fedâili Beyti'l-Makdis" (Beytu'l Makdis'in Faziletleri) isimli kitabına yaptığı tahkikin önsözünde şöyle der: "Şiilerden bazı fırkalarının Beytu'l-Makdis Mescidi'nin diğer mescidlerden farklı hiçbir faziletinin olmadığı görüşündedir." Isaac Hassoun, El-Meclisi'nin Bihâru'l-Envar isimli kitabında ve El-Kundûzi'nin Yenâbîu'l-Mevedde isimli kitabında yer alan rivayetleri bu görüşüne delil olarak getirmiştir. Isaac Hassoun, bir başka yazısında ise şöyle demektedir: "Müslümanların alimleri Mescid-i Aksâ'nın Kudüs'teki mescid olduğu üzerinde görüş birliği içinde değillerdir. Çünkü bazıları onun Kudüs'ün veya Mekke'nin üzerinde gökyüzünde bir mescid olduğu görüşündedir." Bu şekilde biri gökyüzünde ve diğeri yeryüzünde iki farklı Kudüs olduğunu ispat etmeye çalışmıştır.
**

Hava Lazarus-Yafeh

Hava Lazarus-Yafeh bir araştırmasında şöyle der: "İsrâ ayetinde bahsi geçen mescid, başından beri uzaklarda gökyüzünde bulunan bir mescid olarak anlaşılmıştır!! O mescid ile tâ Emeviler zamanında Kudüs'te yapılan mescid kastedilmemiştir."!! Lazarus bu düşüncesini Joseph Horowitz'in aynı konuda yazdığı bir makaleyle destekler. Horowitz bu makalesinde İsrâ ayetinde geçen mescidin gökyüzündeki Kudüs'te yer alan bir musallâ olduğunu vurgulayarak şöyle der: "Kur'an'ın eski müfessirlerinin sözlerinin bu doğrultuda olduğunu anlamamız gerekir. Genelde Mescid-i Aksa'nın Beytu'l-Makdis anlamına geldiğinde birleşirler. Buna göre onlar gökyüzündeki Kudüs'ü kasdetmektedirler. Fakat nesiller değiştikçe kavramlar birbirine karışmış ve gökyüzündeki Kudüs'te yer alan Mescid-i Aksâ, yeryüzündeki bilinen Kudüs'te yer alan mescid olarak anlaşılmıştır."
**

Yehuda Litani

Yahudi yazar Yehuda Litani "Yediot Aharonot" gazetesinde "Mescid-i Aksâ etrafında zihin savaşı" başlığıyla yazdığı makalede Mescid-i Aksâ'nın Kudüs'teki mescid olduğu konusunda Müslümanlar arasında görüş birliği olmadığını öne sürerek şöyle der: "Gerçek şu ki, Mescid-i Aksâ ifadesi için farklı İslami tefsirler vardır ve bunlar Mescid-i Aksâ'nın başka bölgelerde olduğunu söylemektedir. Medine-i Münevvere yakınlarında bir yer de bu bölgeler arasındadır."
**

M. J. Kister

Yahudi akademisyen M. J. Kister de şunları yazmıştır: "Mescid-i Aksâ'nın fazileti Müslümanlar arasında tartışma konusudur."
M. J. Kister, Mescid-i Aksâ'nın Müslümanlar nezdindeki konumu hakkında şüphe uyandırmak için Şia kaynaklarından birçok rivayeti delil gösterir. Bunlar, Yahudiler'in Kudüs'ün ve Mescid-i Aksâ'nın fazileti, Müslümanların ona ilgisi ve Kudüs'ün ve Mescid-i Aksâ'nın İslam Dünyası'ndaki yeri hakkında şüphe uyandırmak, Mescid-i Aksâ'nın gerçekte gökyüzünde bir mescid olduğunu ispat etmek için yazdıklarından sadece küçük bir bölümdür.
**
**
**
**
** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** **

**** MEHAZLAR : ****

** ŞAMİL İSLAM ANSİKLOPEDİSİ - Mefâil HIZLI
** Selman DOĞANAY - SÜTUNHABER
** Tefsir'ul-Munir - Prof. Dr. Vehbe Zuhayli
** BKZ : İbn Kesir - Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri
** Kudüs Davamız - M. Ahmet VAROL
** BKZ: Başlangıcından Bugüne Mezhepsizler - Mehmet Ali DEMİRBAŞ
** BKZ: Yeni Rehber Ansiklopedisi - İhlas AŞ. Yay.
** BKZ: Kur’an-ı Kerim Meali Alisi ve Tefsiri, C: 4 , Sh: 165-167.
** BKZ: İmanımızla Oynamayınız . Sh: 119-121; 167-170
** BKZ : Risale-i Nur Külliyatı - B. Said NURSİ
** BKZ : Ruhu’l-Beyan Tefsiri - İsmail Hakkı BURSEVİ
** BKZ : Mearicun Nubüvve - Altıparmak Mehmed b. Mehmed Üskûbî
** BKZ : Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi
** BKZ : Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb - FAHRÛDDİN er-RÂZİ
** BKZ : El-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an - İmam-ı KURTUBİ
** BKZ : İslam Peygamberi - Prof. Dr. Muhammed Hamidullah
** BKZ : Fâideli Bilgiler - İhlas AŞ. Yay.
** BKZ : Kur’an Mucizesi - M. Mutevelli ŞARAVİ
**
**
**
**

TelePhone & WhatsApp :

*****

E-Mail :

altuntopnet@gmail.com

Adress :

BUCA / İZMİR