Madde ile Mânânın; Ruh ile Vücûdun; Akıl ile Zekânın Buluştuğu Adres
Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM
NECİP FAZIL’IN GENÇLİĞE HİTABESİ
Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... "Zaman
bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi
iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih
ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz
elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır...
Allahın,
Kur'an'ında "belhümadal -
hayvandan aşağı" dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına
esaret... Ya dördüncüsü?... Son
yarım asır!.. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir
cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında
ebedi helake mahkumiyet... İşte
tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları,
yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve
öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci
devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını
gözleyen bir gençlik... Gökleri
çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay"
hale getirecek bir çığlık kopararak "mukaddes emaneti ne
yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir
gençlik... Dininin,
dilinin beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin
dâvacısı bir gençlik... Halka
değil, Hakka inanan, meclisinin duvarında "Hakimiyet
Hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta
bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik... Emekçiye
"Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine
acıyamaz, kendini koruyamazsın.! Ama sen de, zulüm gördüğün
iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan
daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş
bırakılamazsın!" diyecek... Kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve
Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest
nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı
ebedde bir sistemin, aşkına,
vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir
gençlik... Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp
kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan
taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı,
Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında
bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve
mezhebe ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet
hayâli varsa hakikatinin, İslâm’da olduğunu gösterecek ve bu
tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa model teşkil
edecek bir gençlik... "Kim
var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert
fert"ben varım!" cevabını verici,
her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" fikrini
besleyici bir dâva ahlakına kaynak bir gençlik... Can
taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet
sayacak kadar gözü kara ve o nispette usule, stratejiye uygun
bir gençlik... Büyük bir
tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta, ak sütün
içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin; ve gerçek
kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırd
etmekte kuyumcu ustası bir gençlik... Bugün
komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı,
demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri,
muzahrafat kanalı sokağı, takma diş
fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli
yıkık ailesi, hasılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet
müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek,
kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini
koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı
mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik... Annesi,
babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün
eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara "siz
güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka Müslümanlarısınız! Gerçek
Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!"
diyecek ve gerçek Müslümanlığın "nasıl"ını ve "ne
idüğü"nü her haliyle gösterecek bir
gençlik... Tek
cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü
suyu, hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezâyı bütün
yıldızlarıyle manto gibi saran
mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak,
dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur
farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik... İşte bu
gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum.
Şekillenmesi,
billurlaşması için 30 küsur yıldır,
devrimbazlık kodamanların viski çektiği kamış borularla
kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve
zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz,
ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allah’a
hamd etme makamındayım.
Genç
adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz
ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki
dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim
bil! Allahın selâmı üzerine
oIsun... Surda bir
gedik açtık; mukaddes mi mukaddes! Ey
kahbe rüzgâr, artık ne yandan
esersen es!..