İSLAM ve BİLİM
*** *** ***
Ortaçağ Karanlığına Kim Gidecek?
** Fazıl Say’ın resti medyada hatırı sayılır oranda karşılık buldu. Say’ın çıkışının temelinde kendi ifadesine göre iktidarın şimdiye kadar
kendisine ve müziğine karşı dostça davranmadığı gerçeği yatıyordu. Tabii
iktidarı ve onun kültür ve sanat programını savunmak gibi bir derdimiz yok. İş
sadece iktidar ile Say arasındaki bir kavgadan ibaret olsaydı, Say bu vesile ile
daha büyük laflar sarf etmeseydi mesele kapanıp giderdi.
Say başta iki
büyük iddia ortaya attı; birincisi Cumhurbaşkanı’nın onu köşke davet etmediği
idi ki, bu hemen adı geçen makamca yalanlandı. İkincisi ise eğitimden müzik
derslerinin kaldırılması idi ki, bu da ilgili bakan tarafından cevaplandı,
yalanlandı. Say, konuşurken elbette bu cevapların anında verileceğini
düşünmüştür. Fakat meselenin bunlardan ibaret olmadığı, bir kültür ve zihniyet
kavgasının da burada yer aldığı açıktı.
Türkiye’nin bilhassa Tanzimat ile
başlayan sürecini takip edenler, ülkede her alanda bir ikilemin, kültür
ikiliğinin yaşanageldiğini bilirler. Batı kültürü bizi içine kabul etmek için
aslında tek bir şart ileri sürer; İslâm kültürünü terk edin. Bu şartın elit
zümrelerce kayıtsız şartsız kabul gördüğü bir gerçektir.
Türkiye, İslâm’ın
getirdiği ve sağladığı bütün maddi ve manevi birikimini, kültürel ve siyasal
gücünü yok sayarak Batı ile bütünleşme, onun iklimi altına girme şansı
bulacaktır. Bu şansın devam etmesi için söz konusu gücün bütün unsurları ile
milletin hayatından çıkması, yerini hiçbir karşılığı olmayan sadece belirli halk
inanışlarına bırakması gerekir.
Say’ın ifadesi ile
bugün Türkiye’de İslâmcı bir iktidarın varlığından söz etmek ne kadar mümkündür?
İktidardaki zevatın gömleği çıkarmadan önceki halinin devam ettiğini düşünmek
elbette mümkün değildir. Hakikaten bugün Türkiye’de İslâmcı bir iktidar olsa
idi, önce IMF politikalarına son verilir, sonra Amerika ile olan ilişkiler
eşitlenir, bir adım sonrasında da D-8 yeniden Türkiye’nin gündemine otururdu.
Siyasi bakımdan İslâmcı çizgi ile hiçbir bir ilgisi bulunmayan iktidarın kültür bakımından böyle bir çizginin takipçisi olduğunu ve bu vesile ile Say’ın müziğine etki ettiğini söylemek ne kadar mümkündür?
Say, yaşadığı
kendince tatsız bir olay yüzünden "Ortaçağ karanlığı, bütün aydınlarımız gibi
beni de kaygılandırıyor." gibi izaha muhtaç bir cümle kurmuştur. Bu cümlenin
altında yatan zihnin iyi ve doğru şeyler söylediğini kabul etmememiz mümkün
müdür? İktidarı ve onun müzik ve kültür politikalarını eleştirmek başka bir şey,
belirli kalıp cümlelerle sözü dolaştırıp İslâm hakkında olumsuz imaj göstermek
başka bir şeydir. Elbette Türkiye’de söz söyleyenler bir süre sonra açıklama
yapmak ve "ben onu kastetmedim, ben bunu kastetmedim, ben şunu kastetmedim" gibi cümlelere başvurmak zorunda kalıyor.
‘Kaçma, Savaş’ Tavsiyesi
Kültür ikiliğini yaşayan
Türkiye’de az buçuk aklı eren herkes bilir ki, kim –maalesef- "Ortaçağ
karanlığından" söz ediyorsa, bu karanlık ile İslâm yani Türkiye’deki meselesine
sahip çıkan Müslümanlar kastedilir, güya böyle bir kötüleme yapılır. Ortaçağ’ın
Batı, Hıristiyanlık için söz konusunu olduğunu İslâm’ın her çağda ileri olduğunu
söyleyene ve karşı tarafın bunu anlamasına kadar pek çok çağın geçmesi de ayrı
bir meşakkattir.
Say’ın sözlerine sadece medyadan
karşılık gelmedi. Farklı kesimler de Say’ın sözleri ile ilgilendiler. En çok da
ona tavsiye edenler; "kaçma, savaş" dediler. Böyle masumca tavsiyelerin üzerine
değil de, altına baktığımızda ortada bir "savaşın” olduğunu görmek kimseyi
rahatsız etmedi sanırım. Demek ki demokrasi, seçimler, halk iradesi vs. bunların
hiçbir anlamı yok, anlamlı olan her ne olursa olsun Türkiye’de bir zihniyet
daima iktidarda olsun. Türkiye’de bir "savaşın" sürdüğünü gizli veya açık haber
verenler kendilerinin de bu savaşta bir cephede yer aldığını, bir tarafın
taraftarı olduğunu ilan ediyor.
Fazıl Say’dan siyasî
çıkışlar değil, müzik bekleyen insanlar bu çıkışa elbette bir anlam veremedi.
Say’ın açıklamalarının en çok neye katkısı oldu diye sorarsanız ve gayet
serinkanlılıkla düşünürseniz, cevabı bulmakta zorlanmazsınız; ben, Ahmet Turan
Alkan’dan böyle nefis bir yazı, mektup okumamıza derim.
** ** **** **** **** ****
**** **** **** ** **
MEHAZLAR :
** YUKARIDAKİ MAKALE ; 20 ARALIK 2007 TARİHLİ
MİLLİ GAZETE'DEN İKTİBAS EDİLDİ.
**
****
****