** **
** ***
*** *** *** *** ***
**
‘Hicret’
sözlükte, kişi veya kişilerin bulundukları yerden göç yoluyla
ayrılmaları anlamına gelir. Bu ayrılma beden ile olabileceği gibi, dil
veya kalp ile de olabilir (73/Müzzemmil 10; 4/Nisâ, 34). Bir âyette ise
kalbi Allah’ın dışındaki şeylerden ayırıp yine O’na yönelmek anlamında
kullanılmaktadır ki bu, Allah’a hicret (yönelme) ibâdetidir (29/Ankebût,
26). ‘Hicret’
terim olarak Peygamberimizin ve Mekkeli müslümanların milâdî 622
yılında, peygamberliğin on üçüncü yılında Mekke’den Medine’ye göç
etmeleridir.
İslâm tarihinde ve Peygamberimizin hayatında kuşkusuz en önemli olay
Hicret’tir. Çünkü bu olay İslâmî tebliğde bir dönüm noktasıdır, Hak
dinin var olmasına açılan kapıdır, dirilişi ve güçlü bir bina olarak
ortaya çıkışıdır
(
Ansiklopedik Kur'an Kavramları ve Güncel Yansımaları ; İslam'ın Temel Kavramları
).
**
Hicret, yalnızca baskı, işkence ve zorluktan kurtulmak üzere göç
etme, ya da zulümden bir kaçış değildir. Peygamberimizin Hicretini bu
şekilde yorumlamak onu anlamamak ve onun sonuçlarını görmemek olur.
Hicret, sonuçları yönünden üzerinde önemle durulması gereken bir olaydır
(
Ansiklopedik Kur'an Kavramları ve Güncel Yansımaları ; İslam'ın Temel Kavramları
). **
*
İslâm târihinde Peygamber efendimiz
Muhammed aleyhisselâmın ve Eshâb-ı kirâmın Mekke’den Medîne’ye göçü.
Hicret, lugatte göç etmek, bir memleketten başka bir memlekete gitmek
mânâsınadır. Hemen hemen bütün peygamberler, dînin emirlerini yerine
getirmek ve yaymak için hicret etmişlerdir. Bunlardan Lût, Mûsâ, İbrâhim
ve Îsâ aleyhimüsselâmın hicretleri meşhurdur. Eshâb-ı kirâm da Medîne’ye
hicretten önce iki defâ Habeşistan’a hicret etmişlerdir. Ayrıca Eshâb-ı
Kehf’in de Allah yolunda yaptıkları hicret Kur’ân-ı kerîmde
bildirilmektedir.
Hicrî târihin başlangıcı olan hicret, hem
İslâm târihinin hem de cihân târihinin en mühim hâdisesidir.
Kıyâmete kadar nesh edilmeden
(değiştirilmeden) bâki kalacak tek ve en son din olan İslâmiyet,
hicret hâdisesi ile “devlet” olmaya doğru ilk
adımlarını atmıştır. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm ve ilk
Müslümanlar; doğdukları topraklar olan Mekke’de kendilerine ve dinlerine
tanınmayan hayat hakkını hicret ederek Medîne’de bulmuşlar, burada
çoğalıp, güçlenip kuvvetlenerek Mekke’yi ve Arabistan Yarımadasındaki
birçok beldeleri fethetmişler, ilk İslâm Devletini kurmuşlardır. Bundan
sonradır ki, önünde durulmaz İslâm orduları asırlar boyu dünyânın dört
bir tarafına bir îmân seli gibi akmışlar, İslâmiyetin nûrunu
yeryüzüne yaymışlardır. Böylece İslâm medeniyeti bâtıl dinlerin, zulmün,
hakâretin ve ilimde, teknikte geri kalmışlığın pençesinde inleyen
insanlığı emniyete, adâlete, râhata, huzûra, dünyâ ve âhiret seâdetine
kavuşturmuştur.
Hicret’ten evvel Peygamberimiz
İslâmiyeti, önce yakın akrabâlarına anlatıyordu. Müslüman olanların
sayısı çok azdı. Müslüman olanlar da Mekkeli putperest müşriklerden çok
işkence ve eziyet görüyorlardı. Peygamberimize İslâmiyeti açıkça
anlatmasını emreden; “Emr olunduğun şeyi apaçık bildir.
Müşriklerden yüz çevir.” (Hicr sûresi: 93) meâlindeki âyet-i
kerîme gelince, açıkça İslâmiyete dâvet başladı. Bunun üzerine
müşriklerin düşmanlıkları daha da arttı. Eziyet ve işkencenin sonu
gelmiyor, gün geçtikçe daha da şiddetleniyordu. Mekke, Müslümanlar için
yaşanmaz bir şehir hâline gelmişti. 615 yılında Peygamberimizin
müsâdesiyle Müslümanlardan 10 erkek ve 5 kadın, bundan
bir yıl sonra da Ebû Tâlib’in oğlu Ca’fer-i Tayyâr
başkanlığında 82 erkek ve 10 kadın daha
Habeşistan’a hicret ettiler. Orada râhat ve huzûra kavuştular.
İslâmiyetin günden güne yayılması
üzerine şaşkına dönen müşrikler, bu sefer de Müslümanları Ebû Tâlib
Mahallesinde kuşatma altına aldılar. Giriş-çıkışı yasakladılar. Yiyecek,
giyecek ve hiç bir ihtiyâç maddesi sokmadılar. Üç sene büyük sıkıntılara
mâruz bıraktılar.
Mekkeli müşriklerin her gün artan düşmanlık ve zulümlerine rağmen
Müslümanların sayısı gittikçe artıyordu. Peygamberimiz hak dîni,
insanlara duyurmaya ve öğretmeye sabır ve yumuşaklıkla devâm ediyor,
karşılaştığı herkesi, Allahü teâlâya îmân etmelerini, kendinin Allah’ın
resûlü olduğunu, putlara tapmaktan vazgeçilmesini anlatıyordu. 620
senesi hac mevsiminde Medîne’den gelenlerden 6 kişi Müslüman oldular.
Bir sene sonra 12 kişi olarak geldiler ve Akabe denilen yerde
Peygamberimize bîat ettiler. 622 yılı hac mevsiminde de 73’ü erkek 2’si
kadın 75 kişi Akabe Bîatını yaptılar. Peygamber efendimizin uğrunda
canlarını seve seve fedâ edeceklerine söz verdiler ve Medîne’ye
döndüler. Peygamber efendimizi de Medîne’ye dâvet ettiler. Bundan
sonra İslâmiyet, Medîne’de süratle yayıldı. İkinci Akabe Bîatını duyan
Mekkeli müşriklerin tutumları, çok şiddetli ve pek tehlikeli bir hâl
aldı. Müslümanlar için Mekke’de kalmak tahammül edilemeyecek derecede
idi. Peygamber efendimize durumlarını arz ederek, hicret için müsâde
istediler. Bir gün sevgili Peygamberimiz, sevinçli bir hâlde Eshâb-ı
kirâmın radıyallahü anhüm yanına gelip; “Sizin hicret edeceğiniz
yer bana bildirildi. Orası Yesrib (Medîne)dir. Oraya
hicret ediniz.” ve “Orada Müslüman kardeşlerinizle
birleşin. Allahü teâlâ onları size kardeş yaptı. Yesrib’i (Medîne’yi)
size emniyet ve huzûr bulacağınız bir yurt kıldı.”
buyurdu. Resûlullah efendimizin izni ile tavsiyesi üzerine, Müslümanlar,
Medîne’ye birbiri ardınca bölük bölük hicret etmeye başladılar.
Resûlullah efendimiz, hicret
edenlere son derece ihtiyatlı ve tedbirli davranmalarını sıkı sıkı
tenbih ediyordu. Müslümanlar, müşriklerin dikkatini çekmemek için
küçük gruplar hâlinde yola çıkıyor, mümkün olduğu kadar gizli
hareket ediyorlardı. Medîne’ye ilk hicrette bulunan, müşriklerden
çok eziyet görmüş olan Ebû Seleme’dir. Neden sonra işin farkına
varan müşrikler, hicret etmek üzere yola çıkan Müslümanlardan
görebildiklerini yoldan çevirmeye, kadınları kocalarından ayırmaya,
gücü yettiklerini hapsetmeye ve çeşitli cefâlar yapmaya başladılar.
Onları dinlerinden döndürmek için her türlü eziyeti yaptılar. Fakat
bir iç harbin patlak vermesinden korktukları için öldürmeye cesâret
edemediler. Ancak Müslümanlar da her fırsattan istifâde ederek
Medîne’ye hicrete devâm ettiler (
Yeni
Rehber Ansiklopedisi
).
**
**
**
**
**
Hz.
Ömer'in (r.a.) Hicreti :
Sâir Müslümanlar gizli gizli hicret ederken, Hz. Ömer kılıcını kuşandı.
Yayını, oklarını ve mızrağını alıp Kâbe'ye gitti. Açıkça Kâbe'yi 7 sefer
tavaf etti. Orada bulunan müşrik elebaşlarına cesaretle şöyle seslendi:
"İşte ben de
dinimi korumak için Allah yolunda hicret ediyorum. Karısını dul
bırakmak, anasını ağlatmak, çocuklarını öksüz bırakmak isteyen varsa
şu vadide önüme çıksın!"
Bu pervasızca seslenişten
sonra, yirmiye yakın Müslümanla gün ortasında Medine'nin yolunu
tuttu. Müşriklerden hiç biri arkalarına düşme cesâretini
gösteremedi.
Böylece bir kaç ay
içinde Müslümanların büyük bir kısmı Medine'ye yerleşmek üzere
Mekke'den ayrıldı. Geride Peygamber Efendimiz, Hz. Ebû Bekir, Hz.
Ali ile yol tedâriki göremeyecek kadar yoksul olanlar, yolculuk
yapmaya takatı bulunmayanlar ve müşrikler tarafından hapsedilenler
kaldı.
Resûl-i Ekrem
Efendimiz de hicret etmek niyetinde idi. Fakat, bu hususta Cenab-ı
Hakkın iznini bekliyordu. Hatta, Hz. Ebû Bekir Medine'ye hicret
etmek arzusunu izhar ettikçe, "Sabret! Umulur ki, Allah Teâla,
sana bir arkadaş ihsan eder" buyururdu (
Kainatın Efendisi
Peygamberimizin Hayatı
).
**
Hz. Ali
(k.v.) şöyle buyurmuştur:
“Muhâcirlerden
hiç kimse bilmiyorum ki, gizli olarak hicret etmiş olmasın. Ömer bin
Hattâb bundan müstesnâdir. O hicret edeceği zaman kılıcım kuşandı,
yayını omuzuna astı, oklarını ve mızrağını eline aldı ve Kabe’ye
gitti. Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri, o sırada Kâbe’nin
yanında bulunuyorlardı. Ömer (r.a.) Kâbe’yi yedi defi tavif ettikten
sonra onların yanma vardı ve haykırdı:
«--- İşte ben de
Medine’ye gidiyorum! Anasını ağlatmak, hanımını dul, çocuklarını yetim
bırakmak isteyenler arkama düşsün, şu vâdinin arkasında karşıma çıksın!»
Ancak hiç kimse, O’nun ardına düşüp tâkib edemedi.
( Muhtasar
İslâm Tarihi
)
**
**
**
**
**
**
** ** ** ** ** ** **
**
MEHAZLAR
**
**
( 01
) Yeni Rehber Ansiklopedisi
** ( 02
)
Salih SURUÇ -- Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı
**
( 03
)
Kadir MISIROĞLU
--
Muhtasar İslâm Tarihi
**
( 04 ) Ahmed Kalkan , Ansiklopedik Kur'an Kavramları ve Güncel Yansımalar
**
**
BU SAYFA Abdülhakim
ALTUNTOP
TARAFINDAN HAZIRLANMIŞDIR.