Abdülhakim ALTUNTOP -- Peygamber Efendimizin Mekke’den Medine’ye Hicreti

Peygamber Efendimizin Mekke’den Medine’ye Hicreti



hicret


    **  CHP iktidarının İslam Tarihi’ne bakışını anlamak için CHP döneminde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okutulan ders kitaplarına bakmak yeterli olacaktır. Makalemizin konusu olan ders kitabı 1931’te Türk Tarihi Tetkik Kurumu tarafından hazırlanıp İstanbul Devlet Matbaasında basılan Tarih II, Orta Zamanlar isimli kitaptır. Kitabın Papak sayfası ile birlikte Birkısım ithamların bulunduğu sayfa fotoğrafı yukarıda görülmektedir. 
     Kitap basıldığı dönemde Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk, Başbakan İsmet İnönü, Milli Eğitim Bakanı ise Reşit Galip’tir.
    **
   **  Tek parti döneminde okullarda okutulan tarih dersi görenleri hayretler içinde bırakıyor. Vahiy için "ilham kaynağı"; Peygamber efendimiz için ise "kaçtı" deniliyor, yani korkaklıkla suçluyor...
   ** 
   **
   ** 
  ** Hicret, Hz. Muhammed (s.a.v.) ve diğer Müslümanların, baskılardan kurtulmak için 622 yılında Mekke’den Medine’ye göç etmelerine verilen isimdir. Bu göçün sonucunda Medine’de, Medine Sözleşmesi ile günümüzde İslam Devleti olarak sınıflandırılan devletlerden ilki kabul edilen Medine Şehir Devleti kuruldu.
   ** 
   **  Hicret, İslâm tarihinin en önemli olaylarından biridir ve tarihin dönüm noktasıdır. İslâm tarihinin ve takviminin başlangıcı hicret olayına dayanır. İnsanlık tarihinin en büyük olayı, hiç şüphesiz ki hicret olayıdır.
   Çünkü; Resûlullah (s.a.v.)ve ashabının hicreti, İslam'ın bütün cihana yeni bir hızla açılmasıdır.Bu sebeple hicret, kaçış değildir. Zafer için çileli bir aksiyondur. İnsanlığın barış ve huzuru için yardan, serden, eşten, dosttan, aileden vazgeçmeyi göze almanın adıdır. Hicret, İslam’ın müntesiblerinin teşkilatlanmış olması, hak ve adaletle insanlığa huzur, barış ve güveni sağlamasıdır.
   **
   ** Hicret aynı zamanda bırakmayı, vazgeçmeyi öğretir. Değerli olanla değersiz olan arasına çekilen çizgidir o. Hz. Nûh’un gemiye binmeyen ve tufanda boğulan oğlu Kenan ve Hz. Lût’un geride kalıp, helak olan eşi misali, malını, mülkünü, evladını ve eşini sırf Allah rızası için geride bırakabilmenin adıdır. Hicret, maişet ve mal-mülk derdiyle yollara düşmek değildir. Hicret, bir kaçış değil, şuurlu bir arayıştır.
   ** 
   ** 
   ** 
   ** *** *** *** *** *** ***
   **  ‘Hicret’ sözlükte, kişi veya kişilerin bulundukları yerden göç yoluyla ayrılmaları anlamına gelir. Bu ayrılma beden ile olabileceği gibi, dil veya kalp ile de olabilir (73/Müzzemmil 10; 4/Nisâ, 34). Bir âyette ise kalbi Allah’ın dışındaki şeylerden ayırıp yine O’na yönelmek anlamında kullanılmaktadır ki bu, Allah’a hicret (yönelme) ibâdetidir (29/Ankebût, 26). ‘Hicret’ terim olarak Peygamberimizin ve Mekkeli müslümanların milâdî 622 yılında, peygamberliğin on üçüncü yılında Mekke’den Medine’ye göç etmeleridir.
     İslâm tarihinde ve Peygamberimizin hayatında kuşkusuz en önemli olay Hicret’tir. Çünkü bu olay İslâmî tebliğde bir dönüm noktasıdır, Hak dinin var olmasına açılan kapıdır, dirilişi ve güçlü bir bina olarak ortaya çıkışıdır Ansiklopedik Kur'an Kavramları ve Güncel Yansımaları ; İslam'ın Temel Kavramları ).
   ** Hicret, yalnızca baskı, işkence ve zorluktan kurtulmak üzere göç etme, ya da zulümden bir kaçış değildir. Peygamberimizin Hicretini bu şekilde yorumlamak onu anlamamak ve onun sonuçlarını görmemek olur. Hicret, sonuçları yönünden üzerinde önemle durulması gereken bir olaydır Ansiklopedik Kur'an Kavramları ve Güncel Yansımaları ; İslam'ın Temel Kavramları ).
   ** 
   İslâm târihinde Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâmın ve Eshâb-ı kirâmın Mekke’den Medîne’ye göçü. Hicret, lugatte göç etmek, bir memleketten başka bir memlekete gitmek mânâsınadır. Hemen hemen bütün peygamberler, dînin emirlerini yerine getirmek ve yaymak için hicret etmişlerdir. Bunlardan Lût, Mûsâ, İbrâhim ve Îsâ aleyhimüsselâmın hicretleri meşhurdur. Eshâb-ı kirâm da Medîne’ye hicretten önce iki defâ Habeşistan’a hicret etmişlerdir. Ayrıca Eshâb-ı Kehf’in de Allah yolunda yaptıkları hicret Kur’ân-ı kerîmde bildirilmektedir. 
    Hicrî târihin başlangıcı olan hicret, hem İslâm târihinin hem de cihân târihinin en mühim hâdisesidir.
   Kıyâmete kadar nesh edilmeden (değiştirilmeden) bâki kalacak tek ve en son din olan İslâmiyet, hicret hâdisesi ile “devlet” olmaya doğru ilk adımlarını atmıştır. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm ve ilk Müslümanlar; doğdukları topraklar olan Mekke’de kendilerine ve dinlerine tanınmayan hayat hakkını hicret ederek Medîne’de bulmuşlar, burada çoğalıp, güçlenip kuvvetlenerek Mekke’yi ve Arabistan Yarımadasındaki birçok beldeleri fethetmişler, ilk İslâm Devletini kurmuşlardır. Bundan sonradır ki, önünde durulmaz İslâm orduları asırlar boyu dünyânın dört bir tarafına bir îmân seli gibi akmışlar, İslâmiyetin nûrunu yeryüzüne yaymışlardır. Böylece İslâm medeniyeti bâtıl dinlerin, zulmün, hakâretin ve ilimde, teknikte geri kalmışlığın pençesinde inleyen insanlığı emniyete, adâlete, râhata, huzûra, dünyâ ve âhiret seâdetine kavuşturmuştur.
   Hicret’ten evvel Peygamberimiz İslâmiyeti, önce yakın akrabâlarına anlatıyordu. Müslüman olanların sayısı çok azdı. Müslüman olanlar da Mekkeli putperest müşriklerden çok işkence ve eziyet görüyorlardı. Peygamberimize İslâmiyeti açıkça anlatmasını emreden; “Emr olunduğun şeyi apaçık bildir. Müşriklerden yüz çevir.” (Hicr sûresi: 93) meâlindeki âyet-i kerîme gelince, açıkça İslâmiyete dâvet başladı. Bunun üzerine müşriklerin düşmanlıkları daha da arttı. Eziyet ve işkencenin sonu gelmiyor, gün geçtikçe daha da şiddetleniyordu. Mekke, Müslümanlar için yaşanmaz bir şehir hâline gelmişti. 615 yılında Peygamberimizin müsâdesiyle Müslümanlardan 10 erkek ve 5 kadın, bundan bir yıl sonra da Ebû Tâlib’in oğlu Ca’fer-i Tayyâr başkanlığında 82 erkek ve 10 kadın daha Habeşistan’a hicret ettiler. Orada râhat ve huzûra kavuştular.
   İslâmiyetin günden güne yayılması üzerine şaşkına dönen müşrikler, bu sefer de Müslümanları Ebû Tâlib Mahallesinde kuşatma altına aldılar. Giriş-çıkışı yasakladılar. Yiyecek, giyecek ve hiç bir ihtiyâç maddesi sokmadılar. Üç sene büyük sıkıntılara mâruz bıraktılar.
   Mekkeli müşriklerin her gün artan düşmanlık ve zulümlerine rağmen Müslümanların sayısı gittikçe artıyordu. Peygamberimiz hak dîni, insanlara duyurmaya ve öğretmeye sabır ve yumuşaklıkla devâm ediyor, karşılaştığı herkesi, Allahü teâlâya îmân etmelerini, kendinin Allah’ın resûlü olduğunu, putlara tapmaktan vazgeçilmesini anlatıyordu. 620 senesi hac mevsiminde Medîne’den gelenlerden 6 kişi Müslüman oldular. Bir sene sonra 12 kişi olarak geldiler ve Akabe denilen yerde Peygamberimize bîat ettiler. 622 yılı hac mevsiminde de 73’ü erkek 2’si kadın 75 kişi Akabe Bîatını yaptılar. Peygamber efendimizin uğrunda canlarını seve seve fedâ edeceklerine söz verdiler ve Medîne’ye döndüler. Peygamber efendimizi de Medîne’ye dâvet ettiler. Bundan sonra İslâmiyet, Medîne’de süratle yayıldı. İkinci Akabe Bîatını duyan Mekkeli müşriklerin tutumları, çok şiddetli ve pek tehlikeli bir hâl aldı. Müslümanlar için Mekke’de kalmak tahammül edilemeyecek derecede idi. Peygamber efendimize durumlarını arz ederek, hicret için müsâde istediler. Bir gün sevgili Peygamberimiz, sevinçli bir hâlde Eshâb-ı kirâmın radıyallahü anhüm yanına gelip; “Sizin hicret edeceğiniz yer bana bildirildi. Orası Yesrib (Medîne)dir. Oraya hicret ediniz.” ve “Orada Müslüman kardeşlerinizle birleşin. Allahü teâlâ onları size kardeş yaptı. Yesrib’i (Medîne’yi) size emniyet ve huzûr bulacağınız bir yurt kıldı.” buyurdu. Resûlullah efendimizin izni ile tavsiyesi üzerine, Müslümanlar, Medîne’ye birbiri ardınca bölük bölük hicret etmeye başladılar.
   Resûlullah efendimiz, hicret edenlere son derece ihtiyatlı ve tedbirli davranmalarını sıkı sıkı tenbih ediyordu. Müslümanlar, müşriklerin dikkatini çekmemek için küçük gruplar hâlinde yola çıkıyor, mümkün olduğu kadar gizli hareket ediyorlardı. Medîne’ye ilk hicrette bulunan, müşriklerden çok eziyet görmüş olan Ebû Seleme’dir. Neden sonra işin farkına varan müşrikler, hicret etmek üzere yola çıkan Müslümanlardan görebildiklerini yoldan çevirmeye, kadınları kocalarından ayırmaya, gücü yettiklerini hapsetmeye ve çeşitli cefâlar yapmaya başladılar. Onları dinlerinden döndürmek için her türlü eziyeti yaptılar. Fakat bir iç harbin patlak vermesinden korktukları için öldürmeye cesâret edemediler. Ancak Müslümanlar da her fırsattan istifâde ederek Medîne’ye hicrete devâm ettiler ( Yeni Rehber Ansiklopedisi ).
   ** 
   **
   **
   **
   **   Hz. Ömer'in (r.a.)  Hicreti :
   Sâir Müslümanlar gizli gizli hicret ederken, Hz. Ömer kılıcını kuşandı. Yayını, oklarını ve mızrağını alıp Kâbe'ye gitti. Açıkça Kâbe'yi 7 sefer tavaf etti. Orada bulunan müşrik elebaşlarına cesaretle şöyle seslendi:
    "İşte ben de dinimi korumak için Allah yolunda hicret ediyorum. Karısını dul bırakmak, anasını ağlatmak, çocuklarını öksüz bırakmak isteyen varsa şu vadide önüme çıksın!"
   Bu pervasızca seslenişten sonra, yirmiye yakın Müslümanla gün ortasında Medine'nin yolunu tuttu. Müşriklerden hiç biri arkalarına düşme cesâretini gösteremedi.
   Böylece bir kaç ay içinde Müslümanların büyük bir kısmı Medine'ye yerleşmek üzere Mekke'den ayrıldı. Geride Peygamber Efendimiz, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali ile yol tedâriki göremeyecek kadar yoksul olanlar, yolculuk yapmaya takatı bulunmayanlar ve müşrikler tarafından hapsedilenler kaldı.
    Resûl-i Ekrem Efendimiz de hicret etmek niyetinde idi. Fakat, bu hususta Cenab-ı Hakkın iznini bekliyordu. Hatta, Hz. Ebû Bekir Medine'ye hicret etmek arzusunu izhar ettikçe, "Sabret! Umulur ki, Allah Teâla, sana bir arkadaş ihsan eder" buyururdu ( Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı  ).
    
   ** Hz. Ali (k.v.) şöyle buyurmuştur: 
    “Muhâcirlerden hiç kimse bilmiyorum ki, gizli olarak hicret etmiş olmasın. Ömer bin Hattâb bundan müstesnâdir. O hicret edeceği zaman kılıcım kuşandı, yayını omuzuna astı, oklarını ve mızrağını eline aldı ve Kabe’ye gitti.  Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri, o sırada Kâbe’nin yanında bulunuyorlardı. Ömer (r.a.) Kâbe’yi yedi defi tavif ettikten sonra onların yanma vardı ve haykırdı: 
   «--- İşte ben de Medine’ye gidiyorum! Anasını ağlatmak, hanımını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyenler arkama düşsün, şu vâdinin arkasında karşıma çıksın!» Ancak hiç kimse, O’nun ardına düşüp tâkib edemedi. ( Muhtasar İslâm Tarihi  ) 
   **
   **
   **
   **
   ** 
  
   ** ** ** ** ** ** ** **
   ** MEHAZLAR
   ** 
   **  ( 01 )  Yeni Rehber Ansiklopedisi 
   **  ( 02 )  Salih SURUÇ --  Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı
   ** 
( 03 )  Kadir MISIROĞLU -- Muhtasar İslâm Tarihi 
   **  ( 04 )  Ahmed Kalkan , Ansiklopedik Kur'an Kavramları ve Güncel Yansımalar
    **
   
       ** BU SAYFA   Abdülhakim ALTUNTOP   TARAFINDAN HAZIRLANMIŞDIR.
 
 

*** *** ***

TelePhone & WhatsApp :

*****

E-Mail :

altuntopnet@gmail.com

Adress :

BUCA / İZMİR