Madde ile Mânânın; Ruh ile Vücûdun; Akıl ile Zekânın Buluştuğu Adres
Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM
UFO’LAR ve GERÇEK UZAYLILAR
**
Uzaydaki komşularımız acaba neye benziyor? “Uzay
Yolu” dizisindeki Mr. Spack gibi sivri kulakları mı var?
İsviçreli astronom Gustav Tammann’ı dinlersek uzaylıların
insanlara benzemeleri mümkün değil. “Eğer gerçekten evrende
başka canlılar varsa, bunlar bizim düşündüğümüzden çok farklı
olmalılar” diyor, Tammann. UFO raporlarında tarif edilen
canlıların çoğu insana benziyor: Narin vücutlu kocaman kafalı
‘uzaylıların’ genelde masum ve sevimli görünüşleri var...
Hayata sahip olması itibariyle
karınca ya da sinek koskoca küreden ağır ve anlamlı hâle
geldiğini söyleyebiliriz ve bu yüzden evren denen muhteşem
ülkenin diğer şehirleri hükmündeki gök sistemlerinin hayatlı ve
şuurlu varlıklarla dolu olmasını düşünmemek abes olur. Düşünün
ki muhteşem binalar yapıyorsunuz içinde hiç kimseyi
barındırmıyorsunuz. Galiba yürüttüğümüz yanlış mantık, örneğin
oralarda biz yaşayamıyorsak o halde başkası da yaşayamaz
düşüncesinden kaynaklanıyor. Suda, kutuplarda, sıcak çöllerde
daha bize göre anormal ortamlarda yaşamaya müsait organ ve
mekanizmalar geliştiren Yaratıcının oraları molekülsel ve
hücresel olmayan, örneğin enerji-ışın türü, uygun canlı ve
akıllı varlıklarla dolu olamaz mı?
Günümüzde astronomi büyük rağbet gören bir bilim
dalı ve herhangi bir gecede teleskobuyla gözlem yapan
amatörlerin sayısı onbinleri buluyor. Profesyonel astronomlar da
evrenin bilinmezlerini araştırırken sabaha kadar ayakta
kalıyorlar. Atmosfer dışında gözlem yapan Hubble uzay teleskobu
gibi nice farklı uzay spektroskopi aletleri ile gökyüzünün her
noktası karış karış inceleniyor. Bu son teknolojideki araçların
onbinlerce astronomun bütün gece gözlemledikleri gökyüzünde
göremedikleri UFO’ları şehirdeki evinin balkonundan gördüğünü
idda edenlere ne demeli?! Bir kısım insanlar gerçekten bir takım
objeler görüyor olabilir mi? Ya da gördükleri görme yanılması
mı?
Başından UFO hadisesi geçenler incelendiğinde
genelde zengin hayal muhayyilesine sahip hassas kişiler çıkması
ilginç çok ilginçtir. Ya da medyum özelliği taşıyan psikolojik
yapısı hassas veyahut da duru görü sahibi insanların Ufolarla
temas kurması aklımıza şöyle bir soru getiriyor: Acaba bu
“uzaylılar” neden bilim adamı ve araştırmacı insanlardan uzak
duruyorlar?”
UZAYLILAR VE CİNLER
Hangi din ve kültürden olursa olsun insanoğluna
çeşitli şekillerde kendini belli eden ve kendinden sürekli söz
ettiren görünmeyen varlıklar olmuştur.. Kimi toplum bunlara
“hayalet” kimisi “ruh,” “peri” vs; isimler takmışlar. Kur’an-ı
Kerim bu tür varlıklara “cin” adını verir. Kâhinler ve medyumlar
cinlerle irtibatlı insanlardı. Onları değişik hizmetlerde meselâ
bilinmeyene dair sırlarda haber getirmede kullanıyorlardı. Yine
cinler putların içinden garip ses ve hareketlere neden olarak
onları esrarengiz bir havaya bürüyorlardı.
İnsanların bilinmeyene karşı
yoğun ilgisinden olsa gerek son zamanlarda cinleri ve
parapsikolojik hadiseleri konu eden kitapların neşrinde hayli
bir artış var. Bu kitapları yazanlar içinde meselâ Müslüman
cinlerle irtibatlı olduklarını söyleyen medyumlar da bulunuyor.
Onlara göre bütün Ufo görme hadiseleri cinlerin oyunundan başka
birşey değil. Cinler insanları kandırmak ve eğlenmek istiyorlar
işte hepsi bu!”
Ufo bir masal mı bir hakikat mı?
Konuyu pozitif deneylerle ele almaya çalışanlar, ihtiyatı elden
bırakmamakla birlikte, peşin hükümlü ve ön yargılı olmamaya
çalışıyorlar. Çünkü geçen zaman bize, beş duyu ile tesbit
edemediğimiz pek çok şeyin var olduğunu gösterdi ve
geliştirdiğimiz teknolojilerle, dün ‘yok’ dediğimiz sayısız
nesneye bugün ‘var’ demek mecburiyetinde kaldı. Bir takım
paranormal olayları incelemek için ilgili araştırmalar çeşitli
bilimsel metotlarla araştırma merkezlerince ele alınmaya
çalışılmaktadır. Meselâ uzaylı diye kendini tanıtan görüntülerin
fotoğrafları alınmaktadır. Spirtüalistlerin masasına gelen ve
kendilerini ‘ruh’ diye tanıtan vizyonların da. Bu görüntülerin
bazı spektroskopik incelemeleri de yapılabilmiştir. İlginç
olanın, her iki tür üzerindeki incelemelerin aynı sonuca
götürmesidir. Spirtüalistlerin masasına gelen ‘sözde ruh’larla
bu ‘sözde uzaylı’ların polaroid filmleri, kırmızı ötesi (infrared)
ve normal ışınlara dayalı spektrum analizleri aynı sonuçları
veriyor. Bu ne demektir? Eğer uzaylılar bir şeyse kendini ruh
diye tanıtanlarla aynı şey olmaktadır. Bu benzerlik ve
parelellik sadece spektroskopik incelemelerin sonuçlarında
değil, her iki kaynağın verdiği mesajlarda görülmektedir.
AKILLI ENERJİLER: CİNLER
Kur’an-ı Kerim’de cinlerin
dumansız ateşten yaratıldığı haber verilir. “Dumansız ateş”
tabiri meçhulün malûmla ifade edilmesi ise, çağdaş fiziğin
verileriyle düşündüğümüzde, bugün için bu kelimenin
“enerji-ışın-dalga” benzeri kavramları ifade ettiğini
söyleyebiliriz. Meselâ ışınların bir türü olan mikrodalgalar
yemeklerimizi onunla pişirdiğimiz bir tür dumanı ve isi olmayan
ateşten başka bir şey değil. Gördüğümüz ışınların merceklerle
odaklandığında nasıl bir yakıcı etkiye sahip olduğunu da
biliriz.
Cinler, onlara verilen özel
yetenekler sayesinde madde âleminde görüntü ve tesirler
oluşturabilirler ve değişik şekillerde görünebilirler. Tıpkı
görünmez TV dalgalarının TV ekranına görüntü ve ses hâlinde
gelmesi gibi…
Zihninizde her türlü hayali
zorlanmadan kolayca kurarsınız. Düşüncenin boyut etkisi altında
birer akıllı enerji olan cinler de, kolayca değişik kılıklara
bürünebilirler. Lazer hologramı görüntüsünü düşünelim. Böyle bir
görüntü aslında bir ışık gösterisidir ve aynı zamanda
magnetiktir. Bir görüntü oluşturabiliyorsunuz ve sonra da
mıknatıs akımlarını demir tozlarıyla görünür yapabiliyorsanız.
Bir tür “kıvamlı köpük” elde etmiş oluyorsunuz. Bu köpükle iyi
resmedilmiş bir organı, bir çiçeği üç boyutlu olarak boşlukta
gösterebiliyorsunuz.
EKTOPLAZMA VE TEMESSÜL
Dinî literatürde yer alan
“temessül” terimi bir varlığın herhangi bir keyfiyette misalinin
ortaya çıkmasını ifade eder. Güneş maddî olduğu halde, sayısız
yerde görünmekte, yani temessül etmektedir.. Görüntüsü yanında
hem ışığı ile hem de ısısı ile aynalarda hazır bulunmaktadır.
Güneş için ayna bir temessül aracı.. Demek ki temessülde, ayna
vazifesini görecek bir aracı gerekiyor.
Tasavvuf kitaplarında ruhların “köpük gibi cesetlenir” ifadesi ile
karşılaşınca medyumlardan çıkan ve ektoplazma denen seyyal buhar
misali enerjiyi hatırladım. Bu “ektoplazmanın” bir hologram gibi
şekillenmesini ve resimlenebilmesini düşündüm. Böylelikle bir
medyumun ağzından ve burnundan ‘perisperi’ denen bir salgı,
dışplazma (Ektoplazma) olarak dışarıda bir “görünmez varlık
hologramı” bulabilir.
Ektoplazma
nedir?
Bu ilginç madde ile ilgili verilen bilgiler şöyle:
Maddî varlığı olan fakat başlangıçta buhar gibi görünmez şekilde
iken çeşitli yoğunlaşma şartlarında sıvılaşır ve katılaşır. Bu
madde üzerinde ayrıntılı çalışma yapanlardan birisi Alman bilim
adamı Prof. Boron Schrenk Notzing. Teleplazma adını verdiği
ektoplazmayı medyumun rızası ile deney tüpüne alarak bazı
deneysel çalışmalar da yapmayı başarabilmiş.
Notzing, insan vücudunun organik yapısıyla benzer olan macunumsu
veya buharımsı, ince titreşimli maddeler topluluğu medyumlar
tarafından oluşturulup, bedenin doğal deliklerinden
salgılanabildiğini, sadece derin transa giren medyumlar değil,
başka kaynaklarca meselâ hayvanlarca da oluşturulabileceği ileri
sürülmektedir.
Geley isimli bir başka bilim adamı “Clair Voyance
and Materyalization” adlı kitabında ektoplazma konusunda detaylı
bilgi verir. Medyumun derin trans hâlinde “hayat enerjisini”
harcamasına karşılık gelen ektoplazmanın bir tür enerji gibi de
davrandığını söyler. Hatta elektrik yükü ve ışık olarak âdeta
canlı lamba gibi parlar şekilde kendini göstermesi karşısındaki
bilgilerle karşılaşınca, “ışıklı ufo görüntüleri”ni
hatırlayıverdim.
Bedensiz varlığın fizikî âlemde görünmesi için
ektoplazma bir temessül vasıtası olmaktadır. Kısacası fizik
ötesi şuurlu varlıklar kendilerini bir halogram gibi ortaya
koyuyorlar. Bunun için de medyum denen aracıdan “kıvamlı köpük”
ödünç alıyorlar.
İNSAN BEYNİNİN SIRLARI
Ünlü fizyolog ve nörolog
Hughlings Jackson, cesur ve öncü çalışmalarıyla beynin zihinsel
istemlerinin sinirler aracılığıyla organizmaya seslendiğini
ortaya koyuyordu. Zihin denilen o süper soyut olgu, beynin iki
yarıküresi arasındaki uyum aracılığıyla sinir sistemini güdüyor
ve beş duyu işlemeye başlıyordu.
Bu idrak mekanizması, birçok parapsikolojik olayda beş duyunun
aracılığını gerektirmeksizin de başarılı oluyordu. Böylece
beynin işlevleri, çözümlendikçe, bilim adamlarının karşısına
daha büyük bilinmeyenler dikildi. İnsan, beyninin çok az bir
kısmını kullanabiliyordu. Gerisi bir boşluk ve kullanmaya
kullanmaya körelen ya da uyuşan, fakat zaman zaman ortaya çıkan
bazı normalötesi ruhsal hallerin sorumlusu olabiliyordu.
Beyinle ilgili geliştirilen
teorilerden birisine göre, beynin sempatik sistem ve
parasempatik sistem görevi üstlenmiş iki yarıküresi vardır,
Birisi deneysel, pozitif ve mantıkî olanı yapar, problemleri
çözer, öğrenir ve ezberler. Diğeri ise tersine, sanatsal ve
görsel olaylarda uzmandır.. Mekanik ve katı değildir.
Güzelliklerin hakkını verebilir. Takdir eder, lezzet alır.
Özellikle uyanıkken parelel çalışan bu ikisi, uykuda yalnızca
görsel merkezleri uyanık tutar.
İkinci teori, maddenin çok yoğun bir enerji
olmasına bağlı olarak, enerjinin türlü biçimlerde açığa
çıkabilmesi olayıdır. Diğer bir deyişle, bir masanın kendi
kendine yürümesi, bir telepatik mesajın iletilmesi, normalötesi
türlü açıklanamaz olaylar, bu enerjinin beyni de bir kumanda
aleti gibi kullandığı biçiminde ikinci teoriyi oluşturuyor.
Enerjinin insan bilinci içinde canlı bir güç olması pekâlâ
mümkündür.
Beyin dalgaları ile sayısız deneyler yapıldı. Bu deneyler sesin ve
ışığın normal bir insan üzerinde nasıl zihinsel ve fiziksel
rahatsızlıklara yol açtığını gösterdi. Örmeğin saniyede 8-12
ışık titreşimi, beynin alfa dalgalarının frekansına yakın
bulunuyor.
Bu titreşime maruz bırakılan insanlar son derece
şiddetli reaksiyonlarda bulunur. Kollar, bacaklar sıçrar,
kendini kaybeder. Kafa hafifler, şuursuz hâle gelir.
Cinler bu ışın dalgalarını kullanmayı biliyor ve
insanlar üzerinde deniyorlarsa o zaman UFO raporlarında sözü
edilen geçici felç olaylarının nedenini açıklamak mümkün olur..
Ufolarla karşılaştığını söyleyen bir çok kişinin tarif ettiği
belli araçlarla yanıp sönen ışık demeti, beynin basit ritmik
dalgalarını bozacak sonuçta hipnoz ve kuruntu ya da her ikisi
birlikte ortaya çıkacaktır.
İlim adamları dış dünyanın,
maddenin varlığına gerek olmadan beyinde sanal bir dünya
oluşturulabileceğini de birçok kez ispatladılar. Yapay
uyarılarla bir dünya oluşturulabileceği gerçeğine verilebilecek
en iyi örneklerden birisi herhalde hipnoz tekniği olsa gerek..
Bilindiği gibi hipnozda, hipnotize edilen kişiye bir dizi telkin
yapılır ve bu kişinin, gerçeğinden ayırt edilemeyecek derecede
inandırıcı birtakım olaylar yaşaması sağlanır. Bu nedenle cin
denen, göze görünmeyen, elle tutulamayan varlıklar çeşitli
fikirler ve değerlerle yaklaşarak, insanları hükümleri altına
alabilirler.. Bilhassa hassasiyeti ve hayal gücü yüksek
insanları hayallerini etkileyerek çeşitli imajlar oluştururlar;
ve icap ederse de onların vehmini tahrik ederek, olmayan şeyleri
varmış gibi göstermek suretiyle korkularını harekete geçirirler.
Bu yolla tasarruf altına alıp, kolayca hükmetmeye başlıyorlar.
SPİRİTUALİSTLER NE YAPMAK
İSTİYOR?
Spiritualizmi kendilerine rehber edinenlerden bir
grubun iddia ettiği fikirler New Age (Yeni Çağ) adıyla adeta
yeni bir din hüviyetinde yeryüzünde yayılmaktadır. Bu grup, uzak
doğu (Hint-Çin) inanç sistemlerindeki mistizm ve esrarını Batı
kültürü ile birleştirerek öğretilerine bilimsellik havası
katarlar. Size “Transandantal Meditasyon” yapıldığında kan
biyokimyanızın, beyin dalgalarınızın, kaslarınızdaki stresin
değişeceğini anlatırlar. Transandantal Meditasyon ve Sidha
tekniklerini uyguladığınızda doğayı nasıl etkileyeceğiniz,
levitasyon yapacağınız (yerden yükseleceğiniz), görünmez
olacağınız, duvarlardan geçebileceğiniz, kendi yaşantınızda
önemli değişiklikler yapabileceğiniz telkin edilir. Öldükten
sonra hayatın devam ettiği, ancak ruhun tekamülünü tamamlamak
için başka birinin bedeniyle tekrar dünyaya geldiği inancı
(reenkarnasyon) telkin edilir.
Yeni Çağ dininin mensupları, uzak
planetlerdeki rablerinden uzaylılar yoluyla mesajlar
aladursunlar, taptıkları ve kendilerini yönlendirenin aslında
şeytanî cinler olduğunu bilemeyeceklerdir. Asıl kimliklerini
gizleyen cinler, medyumlar yoluyla telkinlerini o kadar ileri
götürürler ki kendilerini uçan dairelerle kandırdıkları
insanlara, kâh ulu ruh, kâh uzaylı dostlar, hatta sonunda Allah
olarak kabûl ettirmeye başlarlar..
Spiritizm Türkiye’de, 1940’lı
yıllardan itibaren başladı. Halk arasında “ispirtizma” denilen
cinlerle görüşme olayı, esas olarak Dr. Bedri Ruhselman
tarafından yaygın hâle getirildi. Esasen, konuyu Türkiye’de
güncelleştiren, eski Gayret Kütüphanesi sahibi Garbis Fikri’
oldu. Fikri, basmış olduğu Spiritiualizm Ruh Ansiklopedisi”
isimli eserin takdiminde şöyle diyor:
“Bundan 37 sene evvel
memleketimizde ilk olarak cinlerle muhabere; ispirtizm-fakirizim-manyetizm
namında iki ciltlik bir kitap ve Spiritizm isminde 15 fasiküllük
bir mecmua neşrederek, bu mevzuda o vakit büyük bir cereyan
uyandırmıştım.”
Evet, Türkiye’de işte bu şekilde
başlayan bir ruhlarla görüşme modası çıkmış oluyordu.
Ancak ne var ki, Ermeni asıllı
vatandaşımız Garbis Fikri’nin de belirttiği gibi, bu olay ilk
zamanında “Cinlerle muhabere” diye bilinmesine rağmen; zaman
içinde işin bu yanı tamamıyla kapatılmış ve önce: “Ruhlarla
Görüşme” Daha sonra da uzay çalışmalarının yoğunlaştığı
1960’lardan başlanarak “Uzaylılarla görüşme” şeklinde insanlara
kabûl ettirilmeye çalışılmıştır.
Cinler yapılarının da kendilerine
verdiği avantaj dolayısıyla, çeşitli şekillerde insanlarla
bağlantı kurmakta ve çoğu zaman da bu bağlantı sonunda onları
kendilerine tâbi hâle getirmektedirler!....
Çoğunlukla insanlarla eğlenen,
alay eden, aldatan, olmadık hayâller peşinde koşturan bu
varlıklar, ne isimle anarsak analım, genelde hep insanlara
hükmetmekten zevk almaktadır. Şeytanın elinde görünmez ve ciddî
bir alet olarak aldatılmış cinler, kendilerini aldattıkları
şeylerle insanları da aldatmaya çalışmaktadırlar.
Kur`ân-ı Kerim’in ...”Ey cin
topluluğu, insanların ekseriyetini hükmünüz altına aldınız!..”
(6/128) hitabı da onların tesir dairelerinin ne denli geniş
olduğunun açık işareti değil mi?
Enerji dünyasının bilinçli
sakinleri olan cinleri ve şeytanları kabûl etmedikçe, birer
“akıllı enerji” olan cinlerin, disk şeklindeki “uçan fincanları”
garip uzaylı silüetleri ile bizden daha gelişmiş diğer medeniyet
ve dünyaların varlığı masalları sürecek ve bu masallar bu işin
“gönüllü misyonerlerince” bir inanç sistemi şeklinde sunularak
insanlar aldatılmaya devam edilecektir.
* MEHAZ: Dr. OSMAN ÇAKMAK
TARAFINDAN YAZILAN BU MAKALE
ZAFER DERGİSİ'NDEN ALINDI.