**
Sual: Evrim teorisi
hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Darwin, materyalistlerin iddia ettiği gibi, insanların maymundan türediğini veya
bir hayvandan başka bir hayvan geleceğini söylememiştir. Darwin böyle bir şey
söylese bile bu sözün ilmi bir kıymeti olmaz.
İnsan ile hayvanlar arasındaki en büyük fark, insanın ruhudur. İnsanlarda ruh
vardır. İnsanlık şerefi bu ruhtan gelmektedir. Bu ruh, ilk olarak Hazret-i
Âdem’e verildi. İnsanlara mahsus olan bu ruh hayvanlarda yoktur. Maddecilerin bu
ruhtan haberleri olmadığı için, insanı maymuna yakın sananları çıkıyor. İlk
insanların şekli, yapısı, maymuna benzese de, insan insandır. Çünkü ruhu vardır.
Maymun ise hayvandır, insana mahsus olan ruhtan ve bu ruhun sağladığı
üstünlüklerden mahrumdur. İnsan ile hayvan, tamamen ayrıdır. Aralarında, hiçbir
zaman bir geçit olamaz.
Darwin’i kullandılar
Materyalistler, fen adamı rolüne girip, (İnsanların maymundan türediğini
Darwin söyledi) diyorlar. Halbuki Darwin böyle bir şey söylemedi. Canlılar
arasında hayat mücadelesini anlattı. (Türlerin Kökeni) ismindeki kitabında,
canlıların çevreye uyduklarını, bunun için, ufak değişikliklere uğradıklarını
yazdı. (Bir tür, başka türe döner) demedi. İngiliz İlim Birliğinin 1980’de
Salford’daki toplantısında konuşan Prof. John Durant diyor ki:
(Darwin’in insanın kökeni ile ilgili görüşleri, modern bir efsane olup çıktı. Bu
efsane, ilmi ve sosyal gelişmemize zarardan başka bir şey vermedi. Evrim
masalları, ilmi araştırmaları tahrip etti. Şimdi Darwin’in teorisi dikiş
yerlerinden patlamış, geriye perişan ve bozuk bir düşünce yığını bırakmıştır.)
Evrimcilere göre, Neandertalar, ilk insandır, önce dört ayak üzerinde yürümüş,
daha sonra da bugünkü hâle gelmiştir. Bu kadar ilkel olan bir mahlûkun bugünkü
mükemmelliğe ulaşması mümkün değildir. Bütün din kitapları, ilk insanın homo
sapien [iki ayak üzerinde yürüyen ve düşünebilen bir mahlûk] olduğunu
bildirmektedir. Dört ayakla yürüyen hayvanın bugünkü insana dönüşebileceğini hiç
kimse iddia etmemiştir. Paleontoloji mütehassısları, bir canlının başka türe
dönmediğini, canlılardaki değişmelerin, kendi türleri arasında olduğunu
bildirirler.
Bütün din kitapları, ilk insan olan Hazret-i Âdem’in, buğday ektiğini, ev
yaptığını ve kendisine on forma kitap verildiğini bildirmektedir. Görüldüğü gibi
ilk insanın, dünyanın oldukça tekamül ettiği bir zamanda yaratılmış olduğu, dört
ayağı üzerinde yürüyen, mağaralarda yaşayan mahlûklarla hiçbir ilgisinin
olmadığı apaçıktır. [Zaten bütün din kitapları, Hazret-i Âdem’in, Hazret-i Havva
ile Cennette yaşadığını, sonra dünyaya indirildiklerini bildirmektedir.
Cennetten gelenlerin başka ilkel mahlûklarla ne alakası olabilir?]
Üçüncü zaman sonunda yaşayan “Antropoit” dedikleri maymun iskeleti
bulununca, evrimciler tarafından, (İnsanın ceddi olan maymunun kemiği bulundu.
İnsanın maymundan geldiği kesinleşti) gibi yalanlar yazılıp, hayali resimler
yapıldı.
1912’de İngiltere’de C. Dawson bir fosil bulduğunu söyledi.
Sonradan (Piltdown adamı) denilen bu fosil, maymunla insan arasında bulunan
fosiller içinde en güvenilir olarak meşhur oldu. Bu fosilin kafatası ve dişleri
insanınkine, çene kemikleri ise maymunun çene kemiğine benziyordu. Böylece ilk
insanın maymun insan arası bir mahlûk olduğu yazılıp çizildi. Din ile alay
edildi. Bu fosilin şüpheli taraflarının bulunduğunu, bu bakımdan yeniden
incelenmesini isteyen bilim adamlarına izin verilmedi. Ama son yıllarda bir
Alman heyeti, bu fosili inceler, şüpheli yerler bulur. Neticede Dawson’un, hile
yaparak, insan kafatasına maymunun çene kemiğini yerleştirdiği, çeneye de insan
dişlerini koyduğu açığa çıktı.
1922’de Pliosen devrine ait bir azı dişi
bulundu. Hemen evrimciler, bunun ilkel bir insan olduğunu söylediler. Bir azı
dişinden esinlenerek, (Nebraska adamı eşiyle beraber) diye hayali resimler
çizdiler. Amerika ve İngiliz basınında günlerce makaleler yazıldı. Neticede bu
dişin, bir domuza ait olduğu tespit edildi.
Yarım kafatası, uyluk kemiği ile üç azı dişi ayrı ayrı yerlerde bulunmuş,
bunların hepsi bir kafa kabul edilmiş ve adına Java adamı denilmiştir. Prof.
Gish bu hususta diyor ki:
(Java adamı denilen varlık bir maymundur. Maymun kafatası ile insan uyluğu
birleştirilmiş, adına Java adamı denilmiştir.)
Bu kemikleri bulan ve Java adamı adını veren Mr. Dubois, ölmeden önce, gerçeği
itiraf etmiştir. (Java adamı dediğim kemikler, gerçekte bir gibbon maymunudur)
demiştir.
Madem böyle şu adam, bu adam yaşamış da, niye bir tane de, binlerce değildir? Bu
husus da bunların uydurma olduğunun başka bir delilidir.
Evrimciler ne kadar uğraşırsa uğraşsın güneş balçıkla sıvanmaz. Maymundan
geldiğini söyleyenler olduğu gibi, ayıdan geldiklerini söyleyenleri de vardır.
Bir İtalyan profesörü, insanın maymundan değil, ayıdan geldiğine dair üç delil
ortaya atmıştır:
1- Ayı, yavrusunu döverken insan gibi tokatlar, maymun ise
ısırır.
2- Ayı, dişisi ile, yavrularının görmediği bir yerde çiftleşir.
Halbuki maymunda böyle bir şey yoktur. Yavrularının yanında da çiftleşir.
3- Oyuncak dükkânına giden bebekler, ayı oyuncaklarını
tercih ederler. Bu deliller insanların ayıdan geldiğini gösterir.
Maymun teorisi gibi ayı teorisi de, ilim adına
uydurulmuş bir rezalettir.
Evrim ve tesadüfler
Prof. Dr. Cevat Babuna konuşmasına şöyle devam etti:
İnançsız evrimcilere göre, bir organizma veya bunun temsilcisi olan hücreler,
bir işi yapa yapa öğrenirler ve sonunda ona göre uyum sağlarlar. Mesela
zürafanın boynu yüksek dallardan gıda temin etmeye çalışa çalışa uzamıştır.
Parmaklarımız sert cisimlere vura vura koruyucu olan tırnağı geliştirmiştir.
Türler ve hücreler arasında bir hayat savaşı vardır. Bu savaşta kuvvetli olan
zayıfı tasfiye eder.
Sadece hayatın başlama noktası, bütün bu iddiaların ne kadar geçersiz ve saçma
olduğunu ortaya koymaktadır.
Dünya kurulalı beri hiçbir sperma hücresi, dölleme görevini yaptıktan sonra
tekrar geri dönmek ve ana hücrelerine yaptığı işler hakkında bilgi vermek
imkânını bulamamıştır.
Mademki, sperma ana hücresinin ve spermanın, kendisini ne gibi görevler
beklediğini önceden bilmesine imkân yoktur. O zaman kendisine özel yapıyı veren
ve bir sürü tedbirler aldıran nedir?
Spermanın başına koruyucu zırhı yerleştiren, birtakım hücreleri yok edecek
eritici silahları taşıtan hangi kuvvettir?
Bilim dünyasının bile ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında öğrenebildiği insan
hücresinin kromozom sayısının 46 olduğunu sperma nereden biliyor?
46’dan daha fazla kromozomlu bir insanın sakat olacağını, hatta öleceğini ve bu
sebepten kromozom sayısını yarıya indirmesi gerektiğini nasıl öğrenmiştir? Yola
çıkmadan önce görevinin başka bir hücreyle birleşmek olduğunu da bilmeden,
üstelik bu işlemi 20. asırda değil, onbinlerce yıldan beri kusursuz olarak
yerine getirmektedir.
Bu bilgileri ne kendisini yapan ana hücreden, ne de dünyadaki antropologlardan
veya jinekolog doktorlardan alması mümkün değildir. O halde bu tedbirler ve ince
mühendislik hesapları hangi kuvvetin eseridir?
Kromozomlarını indirgeyen sperma hücresi, taşıdığı yüzbinlerce genin kontrolünü
hangi bilgisayarlarla yapmakta ve bunların yeterli olmadığını görerek yarıştan
niçin çekilmektedir?
Çocuğun cinsiyetini verecek kromozomlar X ve Y harfleriyle adlandırılır.
Yumurtacıkta daima X kromozomu vardır. Sperma ise yarısı X, yarısı Y
kromozomlarından oluşan bir kombinasyona sahiptir. Yumurtacık, X kromozomu
taşıyan bir sperma tarafından döllenirse, döllenmiş hücrede XX kromozomları olur
ve çocuk dişi olur. Y kromozomu taşıyan bir sperma döllerse, çocuk XY kromozomlu
olur, yani erkek olur. Buradan da anlaşılabileceği gibi, cinsiyeti tayin edecek
spermadır, yani babadır.
Bu bilgilere göre, doğacak çocukların % 50’sinin erkek ve % 50’sinin kız olması
gerekir. Hâlbuki gerçekte bu böyle olmamaktadır.
Normal hayatta dış şartlara kadınlar erkeklere göre daha dayanıklıdır. Mesela
düşük kilolu bebeklerin kuvözlerde erkek çocukların yaşama şansı, kız çocuklara
oranla daha azdır.
Aynı şekilde büyüklerde de, çeşitli sebeplerle erkekler kadınlardan daha çok
ölmektedir. Harpler, trafik kazaları vs. ele alındığında, dünya üzerindeki erkek
sayısının gittikçe azalan bir çizgi izlemesi gerekirdi.
Bu şekilde, sonunda sadece kadınlardan ibaret bir dünya ortaya çıkardı. Hâlbuki
herkes biliyor ki, dünyada kadın erkek sayısında belirli bir denge vardır ve bu
denge değişmemektedir.
Bütün bunlara rağmen, aklı başında olmak kaydıyla, her şeyin
tesadüfen meydana geldiğini söyleyebilecek bir kişi çıkabilir mi?
**** **** **** **** ****
**** **** **** ****
MEHAZLAR :
** http://www.dinimizislam.com/
WEB SİTESİNDEN
ALINDI.
**
**