Akla kalma er tecellî nûruna,
Şem'a hâcet kalmaz erdikte sabah...
"Ey kardeşim, sen böyle bazı şeyleri aklınla ölçmeye kalkma, akıl terazisine
kalma; çünkü sabah olduğu zaman muma ihtiyaç kalmaz ki! Tecelli nuruna er!"
O zaman akıl bir mum gibidir, aydınlatıyor
karanlıkları. Her tarafı da aydınlatamıyor. Hasta oluyorsun, doktorlara
gidiyorsun; o kadar ihtisas dalları var, hastalığını bilemiyorlar insanın,
tedavi edemiyorlar. Bir mesele zihnine takılıyor, gidiyorsun, alimlere
soruyorsun; çaresini bulamıyorlar. Bir çok esrârı var kâinâtın, çözmek mümkün
değil...
Onun için tecellî nuruna ererse insan, orda
her türlü şey olur. Akıl çok kuvvetli bir alet değil, bir alet ama çok kuvvetli
değil...
İdrâk-i meâlî bu küçük akla gerekmez,
Zîrâ o terâzi bu kadar sıkleti çekmez.
Yüksek meseleler bu
terazide tartılamaz. Bu terazinin bir kapasitesi var. Çok uzun boylu şeyler
bunun üstünde tartılamaz. Bakkal terazisinin kapasitesi 25 kilo kadardır. Ona
getirip birbuçuk tonluk bir şeyi koyacak olursan, terazi devrilir. Devrilmezse,
ezilir, yamyassı olur. Terâzinin bir tâkati var. Akıl da öyle...
Eğer insan nûr-u tecellîye ererse, Allah-u
Teàlâ Hazretleri o zaman gösterir, anlatır, anlar.
Bir gecede Mescid-i Haram'dan, bizim Kâbe
dediğimiz mübarek binanın bulunduğu yerden, bugün bizim Kudüs dediğimiz,
Mescid-i Aksâ'nın bulunduğu şehre, Allah-u Teàlâ Hazretleri Peygamber Efendimiz'i
götürdü.
--Rüya ile götürmüştür, rüyasında
görmüştür...
Rüyasında olsa, o kadar öğünülecek bir şey
yok ki; herkes rüya görür, neler görür, nereleri gezer. Rüya ile değil... Ayet-i
kerime'de buyruluyor ki:
(Mâ zâğal-basaru vemâ tağà) "Göz
kaymadı ve edepsizlik etmedi." Demek ki, gözle görülecek hadiseler cereyan
etmiş. Basîretle değil de basarla olan hadiseler cereyan etmiş. Hocanın yatsı
namazının ilk rekâtında okuduğu ayet-i kerime İsrâ Sûresi'nin ilk ayetidir.
Peygamber Efendimiz'in böyle bir gecede Beytullah'tan Kuds-ü Şerife gittiğini
ayet-i kerime isbat ediyor, ifade ediyor. Hiçbir mü'min kimsenin tereddüdü
kalmayacak şekilde açıkça beyan eylemiş.
Buyurmuş ki, Allah-u Teàlâ Hazretleri
Peygamberimizin bu seyahati hakkında, bismillâhir-rahmânir-rahîm:
(Sübhànellezî esrâ biabdihî leylen minel-mescidil-harâmi
ilel-mescidil-aksallezî bâreknâ havlehû linüriyehû min âyâtinâ, innehû hüves-semîul-basîr.)
Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin her türlü noksandan münezzeh olduğunu, her
türlü kemal sıfatı ile muttasıf olduğunu; bir şeyi oldurmak istediği zaman, (Kün)
"Ol!" dediğini ve o şeyin olduğunu belirtmek için, "Sübhânellezî" diye
başlıyor. "Şânı her türlü noksandan münezzehtir o zât-ı celîlin, o Allah-u Teàlâ
Hazretleri'nin..." diye, her türlü noksandan onu tenzih eden sübhan
sözüyle başlıyor ayet-i kerime...
Yapar mı?.. Her şeye gücü yeter, ne dilerse
öyle yapar. Ölüden diri çıkartır, diriden ölü çıkartır.
Ol dedi bir kerre var oldu cihân,
Olma derse, mahvolur ol dem hemân.
Kâinat nasıl oldu?.. Ol dedi, oldu;
oldurmuş... "Olma!" derse, "Yok ol!" derse, bir anda mahvolur. Her şeye kàdir...
Yâni bizim zâten nasıl oluyor da, gökyüzünde bu kadar dolaşıp duran yıldızların
ortasında, bu vakte kadar sağ salim kalabilmiş olduğumuza şaşmak lâzım!.. Bu
mahzâ Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin kudretinin isbatıdır. İnsanın elini kalbine
koyup "İnandım sana yâ Rabbi!" demesi için bir sebeptir.
Şu gökyüzünde gördüğünüz yıldızların hepsi
dolaşıp duruyor. Birbirlerine çarpmazlar mı, küçücük dünyayı ezip geçmezler
mi?.. Bu dünyayı yutmazlar mı, bu dünyayı yakmazlar mı?.. Dünyanın yanında
Güneş'in büyüklüğü; Güneş kocaman bir büyük küre, dünya onun yanında toplu iğne
başı kadar... Bu kadar azamet karşısında, bu kadar dolaşan varlıkların arasında
bir çarpışma olmadan bu dünyamızın böyle durması zâten bir hârikulâde hadise...
Allah-u Teàlâ Hazretleri her türlü noksandan
münezzehtir. Bu kâinatın sahibidir. Bu esrarı koyan zât-ı celildir. Ne dilerse
öyle yapar. Hem her şeyi bilir, her şeyi istediği şekilde tanzim eder.
Kulunu bir gecede götürdü. Esrâ - yüsrî -
isrâen; geceleyin seyahat etmek demek. Araplar geceleyin seyahat ederler.
Acaba neden?.. Gündüz 60 derece sıcağın altında gidilmez ki! çatır çatır sıcak,
kum var, güneş var, su yok, gölge yok... Ne yaparlar?.. Geceleyin çıktı mı,
Arap geceyi çok sever. Onun için "Arabın
yâ leyl'i" derler ya... "Ey gece!" diye onlar geceye medhiyeler yazmışlar,
ilâhiler okumuşlar, şiirler yazmışlar.
Geceleyin seyahat ederler, gece seyahati çok
bilinen bir şeydir. Bu gece seyahat etmeye esrâ derler. (Esrâ biabdihî)
"Kulunu geceleyin götürdü." demek. "Bir gecede, geceleyin kulunu Mescid-i
Haram'dan Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin şânı her türlü
noksandan münezzehtir." (2).
*
* * *
MEKKE ve KUDÜS HARİTASI
* ( Bu iki yer arasındaki uzaklık mesafesi : Yaklaşık 1235 Km'dir. )
* Akdeniz’e 62 km ve Lut Denizi'ne
38 km mesafede bulunan Kudüs, dağlık ve yüksek bir bölgede yerleşmiştir. Eski
Kent olarak anılan asıl Kudüs, kenarları yaklaşık 1 km uzunluğundaki kare
biçiminde surlarla çevrilidir. İkisi kapalı olmak üzere yedi kapısı ve üç büyük
caddesi vardır. Kuzey doğudaki bölüm Müslüman, kuzey batıdaki bölüm Hıristiyan,
güney doğudaki bölüm Yahudi ve güney batıdaki bölüm Ermeni mahallesi
durumundadır.
*
**** **** ****
****
*
* Gecenin bir
bölümünde Mekke-i Mükerreme'deki Mescid-i Haram'dan, Beytü'l-Makdis'teki Mescid-i
Aksa'ya kulu getiren Yüce Allah'ı her türlü kötülükten tenzih ederim. Her türlü
acizlik ve eksiklik sıfatından ve müşriklerin ileri sürdüğü ortağının yahut
evladının .bulunmasından da, tam anlamıyla uzak olduğunu belirtir, Onun üstün ve
eksiksiz kudrete sahip olduğunu ifade ederim. O mümkün görülmeyen her türlü şeyi
gerçekleştirmeye Kadir olandır. Dolayısıyla kısa bir zaman süresi içerisinde
peygamberinin şerefini yükseltmek, kadrini yüceltmek, şanını üstün kılmak
kasdıyla, o uzak mesafede kulunu -bu çağlar boyunca ona daimi bir mucize olsun
diye- isra ettirmesinde garip görülecek bir taraf yoktur.
"Kulunu" buyruğundan kasıt, müfessirlerin icmâı ile Muhammed (a.s.)'dir.
"Geceleyin" lafzının nekire olarak gelmesi ise, süresinin kısalığını anlatmak ve
İsrâ'nm gecenin bir bölümünde olduğunu göstermek içindir. Çünkü bu şekilde
nekire, "bir bölüm" anlamını ifade eder. Mekke ile Şam (Suriye toprakları)
arasındaki uzaklık ise, eski taşıma araçlarına göre kırk günlük bir süredir.
İsra hicretten -Mukatil'in de belirttiği gibi- bir sene önce
gerçekleşmişti, el-Harbî ise hicretten bir sene önce Rabiulâhir ayının 17.
gecesinde İsrânın gerçekleştiğini kaydetmiştir. İbni Sa'd da Tabakat'mda İsrâ'nm
hicretten 18 ay önce gerçekleştiğini rivayet etmektedir.
Hz. Peygamberin İsrâ'ya götürüldüğü yere gelince: Bu da bizatihi Mescid-i
Haram'ın kendisidir. Nitekim Kur'ân lafzının zahiri de buna delâlet etmektedir.
Hz. Peygamberden: "Ben Beyt-i Haramın yanında Hicr'de Mescid-i Haram'da uyku ile
uyanıklık arasında iken Cebrail Burak ile geldi." şeklindeki rivayet de bunu
göstermektedir. Çoğunluk ise der ki: Mescid-i Haram'dan kasıt harem bölgesidir.
Çünkü Harem bölgesi Mescid-i Haram'ı kuşatır ve Haremin her tarafı da mescittir.
Nitekim İbni Abbas böyle demiştir. Hz. Peygamber İsra'ya Ebu Talib'in kızı Ümmü
Hani'nin evinden miladi 621 yılında götürülmüştür.
Mescid-i
Aksa da ittifakla Beytü'l-Makdis'tir. Ona aksa (en uzak) adının veriliş sebebi
bu mescit ile Mescid-i Haram arasındaki mesafenin uzaklığıdır. O zamanlarda
Mekkeliler için yeryüzünde ziyaretle tazim olunan en uzak mescit o idi.
Müslümanların çoğunluğu da Rasulullah (a.s.)'m beden ve ruhu ile birlikte
israsının gerçekleştiğini ittifakla kabul etmektedirler. Zayıf bir görüşe göre
ise İsra, Hz. Peygamberin yalnızca ruhuyla olmuştur. Bu görüş Huzeyfe, Aişe ve Muaviye'den nakledilmektedir.
Daha sahih olan ise birinci görüştür. Çünkü Yüce Allah'ın "kulunu" buyruğundaki
"kul" kelimesi, hem ruhun hem bedenin birlikte adıdır. O halde İsrânın, hem
ruhunun hem bedeninin birlikte oluşu ile gerçekleşmiş olması gerekir. Çünkü Enes
b. Malik'ten rivayet edilen haber -ki bu da Mi'rac ve İsra'ya dair sair
kitaplarında rivayet edilen meşhur hadistir- Mekke'den Beytü'l-Makdis'e gidişe,
oradan da göklere yükselmeye işaret eder .
*
Kısacası buradaki ayet kesin olarak İsrânın olduğuna delâlet etmektedir. Mi'râc
ise Hz. Peygamberin Beytü'l-Makdis'e varmasından sonra göklere, oradan da
meleklerin kalem cızırtılarını işiteceği bir seviyeye kadar çıkmaya denilir. Yüce
Allah Mescid-i Aksa'yı etrafı mübarek kılınmış olmakla vasfetmekte-dir. Bereket
ise din ve dünyanın bereketini kapsamına almaktadır. Din bereketi ile mübarek
kılınması, peygamberlerin bulunduğu yer olmasıdır. Dünyevi bereketlerden
kastedilen ise, çevresinde dünyevi hayır ve mahsullerle kuşatılmasıdır. Çünkü
orada akarsular, ağaçlar ve meyveler bulunmaktadır ki bunlar da çeşitli maişet
ve gıdaların bol bol bulunmasına sebeptir. İsra'dan gözetilen hedef, Yüce
Allah'ın kuluna büyük ayetlerini; varlığına, birliğine, kudretinin azametine
dair muazzam delilleri göstermektedir.
* Bütün bunlarda hayret edecek bir şey yoktur. Çünkü
şanı Yüce Allah her sözü işiten Semî'dir, herkesi gören Basîr'dir. O işleri
yerli yerine ve hikmete uygun olarak yapar. Hak ve adaletin gereğine göre
gerçekleştirir. İşte müşriklerin sözlerini işitmesi, onların İsra olayına dair
açıklamalarını, böyle bir olayın meydana gelmesini uzak bir ihtimal olarak
görmelerini, Mekke'den Kudüs'e İsra'sını bahane ederek peygamber ile alay
etmelerini işitir ve bu müşriklerin yaptıklarını, Allah'ın peygamberine ve
risaletine karşı tuzaklarını da görürdü. "Musa'ya da kitabı verdik..." Yüce
Allah İsmail'in soyundan gelen Muhammed (a.s.)'e ikramını yapmasını söz konusu
ettikten sonra, bu ayet-i kerimede de Muhammed (a.s.)'den önce Hz. Musa'ya,
vermiş olduğu kitap olan Tevrat ile ikramda bulunduğunu söz konusu etmektedir.
Yüce Allah o kitabı bir hidayet rehberi ve hidayetin ta kendisi kılmıştı.
İsrailoğulları'na bu kitabı bilgisizliğin karanlıklarından ilmin aydınlığına
çıkmaları için vermişti. "Beni bırakıp başkalarını vekil edinmeyiniz." Yani
işlerinizi kendisine havale edeceğiniz Allah'tan başka bir vekil edinmeyiniz.
"Vekil" kelimelerinin anlamı ise işlerini kendisine havale edip tevekkül
edeceğiniz bir Rab demektir. (3).
*
*
**** **** ****
MİR'AC
NEDİR?
Arapça'da merdiven, yukarı çıkmak,
yükselmek anlamlarını dile getirir. İslam'da Hz. Peygamber (s.a.s)' in göğe
yükselerek Allah'ın huzuruna kabul edilmesi olayı [ Bu itibarla Miraç, Resul-ü
Ekrem Efendimizin (asm) yeryüzünden ulvi makamlara yükselme vasıtası demek
oluyor. Miracı anlatan Hadis-i Şeriflerde Peygamber Efendimiz'in (SAS) (yükseğe
çıkarıldım) tabiri sebebiyle bu mucize “Miraç” adıyla anılmıştır]. Mirac olayı hicretten bir yıl
ya da onyedi ay önce Receb ayının yirmi yedinci gecesi gerçekleşir. Olayın iki
aşaması vardır. Birinci aşamada Hz. Peygamber (s.a.s) Mescidül-Haram'dan Beytü'l-Makdis'e
(Kudüs) götürülür. Kur'an'ın andığı bu aşama, gece yürüyüşü anlamında isra adını
alır. İkinci aşamayı ise Hz. Peygamber (s.a.s)'in Beytü'l-Makdis'ten Allah'a
yükselişi oluşturur. Mirac olarak anılan bu yükselme olayı Kur'an'da anılmaz,
ama çok sayıdaki hadis ayrıntılı biçimde anlatılır.
Hadislerde
verilen bilgiye göre Hz. Peygamber (s.a.s), Kâbe'de Hatim'de ya da amcasının
kızı Ümmühani binti Ebi Talib'in evinde yatarken Cebrail gelip göğsünü yardı,
kalbini Zemzem ile yıkadıktan sonra içine iman ve hikmet doldurdu. Burak adlı
bineğe bindirilerek Beytü'l-Makdis'e getirildi. Burada Hz. İbrahim, Hz. Musa,
Hz. İsa ve diğer bazı peygamberler tarafından karşılandı. Hz. Peygamber (s.a.s)
imam olarak diğer peygamberlere namaz kıldırdı.
Hz. Peygamber (s.a.s), Beytü'l-Makdis'te
kurulan bir Mirac'la ve yanında Cebrail olduğu halde göğe yükselmeye başladı.
Göğün birinci katında Hz. Adem, ikinci katında Hz. İsa ve Yahya, üçüncü katında
Hz. Yusuf, dördüncü katında Hz. İdris, beşinci katında Hz. Harun, altıncı
katında Hz. Musa ve yedinci katında Hz. İbrahim ile görüştü. Cebrail ile
birlikte yükseliş Sidretü'l-Münteha'ya kadar sürdü. Cebrail, "Buradan bir parmak
ucu ileri geçecek olursam yanarım" diyerek Sidretü'l Münteha'da kaldı. Hz.
Peygamber (s.a.s) buradan itibaren Refref adlı başka bir binekle yükselişini
sürdürdü. Bu yükseliş sırasında Cennet ve nimetlerini, Cehennem ve azabını
müşahede etti. Sonunda Allah'ın huzuruna kabul edildi. Kendisine ümmetinden
Allah'a şirk koşmayanların Cennet'e gireceği müjdelendi, Bakara suresinin son
ayetleri verildi ve beş vakit namaz farı kılındı. Yeniden Refref ile Sidretü'l-Münteha'ya,
oradan Burak'la Kudüs'e, oradan da Mekke'ye döndürüldü.
Hz.
Peygamber (s.a.s) ertesi günü Mirac olayını anlattı. Olayı duyan müşrikler yoğun
bir kampanya başlatarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i suçlamaya, alaya almaya
başladılar. Bu kampanya bazı müslümanları da etkileyerek şüpheye düşürdü. Olayın
gerçek olup olmadığını araştırmak isteyenler Beytü'l-Makdis'e ve Mekke'ye
gelmekte olan bir kervana ilişkin sorular sorarak Hz. Peygamber (s.a.s)'i
sınadılar. Hz. Peygamber (s.a.s)'in verdiği bilgilerin doğruluğu müslümanları
şüpheden kurtardıysa da müşriklerin inatlarını kırmaya yetmedi. Mirac olayı
inatlarını ve düşmanlıklarını artırarak onlar için bir fitne nedeni oldu. Bu
olay karşısındaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekr, Hz. Peygamber (s.a.s)'ce "Sıddîk"
lakabıyla onurlandırıldı. Hz. Ebu Bekir olayı kendisine anlatarak hala inanmaya
devam edip etmeyeceğini soran müşriklere "O söylüyorsa şüphesiz doğrudur"
cevabını vermişti.
Ahad hadislere dayansa
da Mirac olayının gerçekliğinde tüm müslümanlar birleşmişlerdir. Ancak olayın
gerçekleşme biçimi İslam bilginleri arasında görüş ayrılıklarına neden olmuştur.
Buna göre İbn Abbas'ın da içinde bulunduğu bazı bilginlere göre Mirac olayı
uykuda gerçekleşmiştir. Bilginlerin büyük çoğunluğuna göre ise uyku durumunda ve
rüyada değil, uyanık iken gerçekleşmiştir. Fakat bu görüşü savunanlar da
Mirac'ın yalnız ruhla mı, yoksa hem ruh, hem de bedenle mi olduğu konusunda
ikiye ayrılmışlardır. Sonraki Kelamcıların büyük çoğunluğuna göre mirac olayı
uyanıkken hem ruh, hem de bedenle gerçekleşmiştir. İçlerinde Hz. Aişe'nin de
bulunduğu bazı bilginlerle mutasavvıfların büyük çoğunluğuna göre ise uyanık
durumda iken ama yalnız ruhla gerçekleşmiştir.
Mirac olayının
gerçekleştiği gece müslümanlarca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayılmış
ve bu gecenin ibadetle ihyası gelenekleşmiştir. Osmanlılar döneminde, camiler
kandillerle donatıldığı için Mirac kandili olarak anılan geceyi izleyen gün,
cami ve tekkelerde Mirac olayını anlatan ve Miraciye adı verilen şiirlerin
okunması, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti
(1).
*
*** ** *** *** *** ***
* Mi'rac Olayı Rüya
Olabilir mi?
*
İsrâ sûresindeki âyet-i kerimenin meâl-i şerifi,
(Kulumu gece Mescid-i haramdan Mescid-i Aksâya götürdüm)dür. Kul, insana
denir. Ruha veya insanın bir hâline kul denmez. Buhârîdeki uzun hadis-i şerifte
ve Ehl-i sünnet âlimlerinin tefsîrlerinde ve bütün
kitaplarda, Resûlullahın Kudüste, Mescid-i Aksâya gittim, gördüm buyurduğu
bildirilmektedir. O zaman, Mescid-i Aksâ
Kudüste vardı. Çok önce, Süleymân aleyhisselâm yaptırmıştı.
Sonra, Îrânlıların ve Yunanlıların eline geçmişti.
Îsâ aleyhisselâm göğe çıkarıldıktan sonra Romalıların
eline geçti. Birkaç kere yıkıldı, yapıldı. Son olarak, Hazreti Ömer
tâmir ettirdi. Filistin, Arabistâna komşu bir yerdir.
Başka memleketlerden daha yakın olduğu için, (en yakın yer) buyuruldu.
Mescid-i Aksâ o zaman yeryüzünde bulunan mescidler arasında,
Mekkeye en uzak olanı idi. Bunun için, (en uzak mescid) buyuruldu. En yakın
yerde en uzak mescid niçin bulunamazmış? Müslümanlar, hicretten onaltı ay
sonraya kadar, Mescid-i Aksâ'ya
karşı namaz kıldı. O zaman, Kudüste mescid yok olsaydı, oraya karşı namaz kılmak emrolunur mu idi?
Resûlullah da, Kudüste Mescid-i Aksâ'da
namaz kıldım der mi idi? Hamîdullahın aklı, düşüncesi ve fen anlayışı, Resûlullahın mübârek
bedeni ile Kudüse ve göklere götürüldüğünü kavrıyamadığı için, buna inanamıyor.
Mîracın bir hâl olduğunu anlatmak istiyor. Bunun için
de Kur'an-ı kerimi yanlış tefsîr ediyor. Düşüncesini
kaçamak yollarla isbâta kalkışıyor. Mîraç bir hâl
olsaydı, işitenlerden kimse karşı koymazdı. Kâfirler de, buna karşı bir şey
demezlerdi. (Beden ile gittim) buyurduğu için inanmıyanlar çok oldu.
Resûlullahın Mekkeden Kudüse götürüldüğüne inanmıyanın kâfir olduğu sözbirliği
ile bildirilmektedir. Göklere götürüldüğüne inanmıyan ise, bid'at ehli, sapık
olur.
*
*
*
Mutezile fırkası
ile onun yolunda olan bazı bid'at ehli,
Peygamber efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha birçok yerleri gezip
gelmesine akıl erdirememiş, inkâr etmiştir. Bir kısım akılsızlar da, hâşâ,
“Miracı kabul etmek, Allah’a mekan ittihaz etmek olur” diyerek Miracı inkâr
ediyor. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselam ile Tur dağında konuşmuştur. Tur dağı
Allah’ın mekanı mıdır? Elbette değildir. Cennete giren müminler de Allahü
teâlâyı görecektir. Cennet de Allahü teâlânın mekanı değildir. Allahü teâlâ
mekandan münezzehtir.
*
Kavl-ül-fasl
kitabında deniyor ki:
İsra suresinin ilk âyetinde, Allahü
teâlâ, kudret ve azametinden nice acayip işlerden bazılarını göstermek için,
Muhammed aleyhisselamı, Mekke'den Kudüs'e götürdüğünü bildiriyor. İsra kelimesi,
rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır. (Sana
[Miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık)
âyetindeki fitne, imtihan demektir. İmtihan ise uyanıkken olur. Peygamber
efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı. Hazret-i Ebu
Bekir tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı. Resulullahın, Mekke'den Kudüs'e
götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve bilinmeyen yerlere götürüldüğüne
inanmayan sapık olur.
*
Birkaç
saniyede Mekke'den Kudüs'e götüren Allahü teâlâ, neden daha uzaklara
götüremesin? Allah’ın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder.
*
*
Bakınız : Allah
Mekandan Münezzehtir,
*
**** **** **** **** ****
**** **** ****
MEHAZLAR :
*
(1). Şamil İslam Ansiklopedisi
* (2). MİR'AC - Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
* (3). Tefsir'ül
Münir - Vehbe Zuhayli
* (4). Kur’an-ı Kerim Şifa Tefsiri- Mahmut TOPTAŞ
* (5). Fâideli Bilgiler. - İhlas A.Ş. Yay.
*
(**). Yeni Şafak .
29 Ağustos 2005 -
İsrâ ve Miraç Olayı ,
Vecdi AKYÜZ
* (*).
İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri - Celal Yıldırım
*
BKZ.. Tam İlmihâl-Se'âdet-i Ebediyye - M. Sıddık GÜMÜŞ
*
BKZ.. Risale-i Nur Külliyatı - B. Said NURSİ
* BKZ.. Sonsuz Mucize Kuran. - Prof. Dr.
İsmail KARAÇAM
* BKZ.. Ellibin Yıllık Bir Gün - Prof. Dr. Beyza
BİLGİN
* BKZ.. Mir'ac ve Hamidullah - Dr. Zeki ÇIKMAN
* BKZ.. Uzay AyetleriTefsiri. - Dr. Celal YENİÇERİ
* BKZ.. Yeni Rehber Ansiklopedisi
* BKZ :
Mübarek
Aylar Günler Ve Geceler - Osman KARABULUT
*
BKZ
: Ruhu’l-Beyan Tefsiri - İsmail Hakkı BURSEVİ
*
BKZ : Mearicun Nubüvve ,
Altıparmak Mehmed b. Mehmed Üskûbî
* BKZ :
Doğuştan Günümüze
Büyük İslam Tarihi
*
BKZ : Allah ve Kainat - Muhammed
Cemaleddin FENDİ
*
*
*
BU SAYFA
ABDÜLHAKÎM
ALTUNTOP
TARAFINDAN HAZIRLANMIŞDIR.
*****
altuntopnet@gmail.com
BUCA / İZMİR