Madde ile Mânânın; Ruh ile Vücûdun; Akıl ile Zekânın Buluştuğu Adres
Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM
Atatürk İnkılâpları Ne Kadar Millî idi?
* Uğruna beş yüz bin (500.000) can alınan (1) Atatürk inkılâpları, üzerinden takribî 80 sene
geçmesine rağmen, henüz tam anlamıyla tartışılamamakta, tenkit edilememektedir.
Gerek hukukî maniler, gerek Kemalist mahalle baskısı bu konuda nefes almayı dahi
suç addetmektedir. Şükür ki, internet var.. İnsanlar, taassubuna bir şekilde
susturuldukları bu konuda, internet tarikîyla kendini ifade edebilmekte,
tenkidini yapmaktadır. İnkılâplar hakkında konuşulabilse de, 5816 sayılı kanun
gereği, hâlâ Mustafa Kemal Paşa, dokunulmazlığını korumakta, her türlü
eleştiriden berî kalmaktadır. “Bir insan neden
kanunla korunur?” sorusu da, akıllarındaki tazeliğini korumaktadır.
Bu yazımızda, Atatürk inkılâplarının ne derece millî olduğunu sorgulamak
istiyoruz. Bıçak gibi keskin bir şekilde dönüştürülmeye çalışılan millete, acaba
ne derece kendini ifade eden, kendinden bir şeyler dayatılmıştı?
Mesela kıyafet konusunda yapılan dayatmalardan başlayalım. Dayatma diyoruz,
çünkü rıza ile değil, emri vakî ile yerleştirilmeye çalışılmıştır. Şapka
takmayanların başına katranlar sürülmüştür. Bir devrimcinin, devrimlerini
yerleştirme telaşı(!) deyip, bu cebir hareketlerini mazur görelim. Lakin mazur
görülemeyecek bir nokta vardır ki, millîlik ve Türklük edebiyatının her nev’ini
yapan Mustafa Kemal Paşa, bunu fiiliyata dökmede, pek de samimi durmuyor.
Osmanlıların kıyafetini, “altı kaval, üstü
şişhane” (2) olarak niteleyip, Türk değil Arap kıyafeti olduğunu söyleyip
millilik edebiyatı yaparken, 28.8.1925 tarihinde İnebolu’da yaptığı konuşmada
“Turan kıyafetini araştırıp ihya eylemeğe mahal
yoktur. Medenî ve beynelmilel kıyafet milletimiz için layik bir kıyafettir. Onu
giyeceğiz.” diyerek tezada düşebiliyordu.
Bu tezad sadece kıyafet konusundaki yapılanlarda yoktu. Harf ve lisan üzerine
yapılan inkılâplar daha derin tezadlar ihtiva ediyordu. Yine
“Arabındır, Türklükle alâkası yoktur”
denilen alfabe atılıp, Türklükle alâkası olmayan bir alfabe (Latin alfabesi)
alınabiliyordu. Arabî ve Farsî kelimeleri atarken, Fransızca yahut da İngilizce
ve hatta Moğolca bir kelime almakta bir mahzur görülmüyordu. Moğolların, İslamî
terakkiye en büyük darbeleri vurduğu düşünülürse, bunun hiç de normal bir durum
olmadığı ortaya çıkar. Acaba inkılâpların asıl amacı ne idi sorusu, akıllarda
çakmaya başlar..
Hukuk alanında yapılan inkılâplar da farklı değildi. Bir topluluğun tâbi olacağı
kanunlar, o topluluğun din ve örfüne mütabakatı mecburi iken, Türk milleti ve
Müslüman ahali ile zerre ortak yanı bulunmayan İsviçre’den kanun-i medeni
alındı. İsviçre’den alınmasının sebebi de, İsviçre kanun-i medenisinin alanında
en iyisi olduğundan değil, Adliye Vekili Mahmud Esad Bozkurt’un, İsviçre'de
tahsil görmüş olmasındandır. Bunu Kemalist yazar Fethi Gözler şöyle açıklıyor: “(…) İsviçre’de okuyan hukukçuların Türkiye’de idare başına geçmesi İsviçre Kanun-i Medenisinin tercih edilmesine sebep
olmuştur”(3)
İnkılâpların ne derece millî(!) olduğunu ispatlamak için, sayısız delil vardır.
Ölçü, saat, takvim, hafta tatilleri, sanat alanındaki yenilikler… Bazıları,
bunların beynelmilel arenaya uymak için yapıldığını savunacaktır. Ama bunun
aslında böyle olmadığını, asıl sebebinin ne olduğunu İsmet Paşa itiraf
etmektedir, lakin ondan önce sanat alanındaki değişiklikler için bir iki kelam
etmek isteriz.
Osmanlı’dan bize kalan nice sanat vardır. Ebru, hat, minyatür, çini ve daha
niceleri..
Şimdii “sanatsız kalmış bir milletin, hayat
damarlarından biri kopmuş demektir” diyen Mustafa Kemal Paşa, neden
Osmanlı’dan gelen bu sanat dallarını ölüme terk edip, batının sanatlarının
peşine düşmüştür? Bu da cevaplanması gereken ayrı bir soru.. Buna kimse,
“gelişmiş devletlere uyum sağlamak için”
gibi bir safsata ile yaklaşmasın.
Gelelim yukarıda bahsettiğimiz İsmet Paşa’nın itiraflarına.. İtiraf diyoruz
çünkü devranın dönmeyeceğini düşünerek konuşmuştur Paşa! Evet, şimdi size
İnönü’den iki farklı inkılâp için, iki farklı (öz olarak aynı) itirafını iktibas
edeceğiz.. " Şapka inkılabından sonra diğer bir arkadaşımızın, Ankara valisi Yahya Galip Beyin bir ziyaretini hatırlarım. Aynı
zamanda mebus olarak bulunan Yahya Galip Bey de çok yakınımızdı. Bir teklifi
vardı. Nedir? dedim.
-Şapkanın orta yerine bir ay-yıldız koyalım. Diğer milletlerden farkımız belli
olur? dedi. Teklifi bu. Yahya Galip Beye:
-Canım biz bunları farkımız olmasın diye
yapıyoruz. Sen ne teklif ediyorsun, tarzında çıkıştım.."(4)
Bir diğer itirafı: "Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur-yazar oranının düşük oluşunun yegâne sebebi alfabenin öğrenilmesinin zor olduğu değildi. Uzun yıllar
devlet eğitim sorununa eğilmemiş, kütlesel eğitime önem vermemişti ; vermiş
olsaydı şüphesiz ki daha yüksek olurdu. Devrimin
temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam
dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini
zayıflatmaktı.(...) Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile
çıkan eserleri de biz denetleyecektik.(...)
Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum
üzerindeki etkisi azalacaktı." (5)
Her şey gayet net değil mi? Batılılışmayı, inkılâplaşmak değil inkilâplaşmak
olarak anlayan zihniyete, bir de İslam düşmanlığı eklenince, ne kadar İslamî ve
İslam’ı temsil eden Osmanlıya ait mefhum varsa, toptan tasfiye edildi.. Bugün,
bu hamlelerin sonucu olarak, Batının ilmi değil, kala kala ahlâksızlığı kaldı
elimizde.. Hayırlı olsun.
* DİPNOTLAR : (1)"İrtica
ile boğuşmanın istilayı söküp atmaktan daha lâzım ve zor olduğunu belirtmek
isteriz. Onun içindir ki, Kurtuluş savaşındaki(10bin) can kaybının 50 kat
fazlasını irtica ile savaşta verildiğini hatırlatmak gerekir. (..) "
Kaynak: Falih Rıfkı Atay, Eski Saat, Sh: 330
(2) Fethi Gözler, Atatürk İnkılâpları .Sh: 130
(3) Fethi Gözler, Atatürk İnkılâpları .Sh: 104
(4) İnönü'nün hatıraları, Ulus gazetesi 5 Nisan tarihli nüsha
(5) İnönü, Hatıralar. C.II .Sh:. 223