Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM
CAHİLİYE DÖNEMİNDE NESİ' OLAYI
 
     ** Lugat bakımından "nesî" hem masdar, hem sıfat olarak kullanılır. Herşeyden önce fiilinden masdar olarak gelir ki, esas anlamı tehir, etmek geri bırakmak demektir. Nitekim kırâetinde demektir. Alışverişte "veresiye" demek olan ismi de yine bu kökten gelir. Bazı hallerde gecikme bir ilave ile ilgili olur. O da ya tehirin gereği veya sonucu olur. Mesela eceli tehir etmek, ömrü arttırmak, ömrü uzatmak demektir. Bir seneye bir ay ziyade etmek demek, ertesi seneyi bir ay geciktirmek demektir. Yahut bunun aksine birinci seneden bir ay eksiltmek, ertesi seneyi bir ay erken başlatmak suretiyle ziyadeleştirmek demek olur. Bundan dolayı "nesî" masdarı da bazan ziyade etmek mânâsına kullanılırsa da esas mânâsı tehirdir. Ve bunda ziyadenin hiç bulunmadığı haller de olabilir. Mesela aynı sene içinde Muharrem ayı, Safer, Safer ayı da Muharrem farzedilerek, bir geriye bırakma ve öne alma yapılırsa sene yine oniki olarak kalmış olur, bir eksiklik veya fazlalık olmaz. Bundan dolayıdır ki, âlimlerin çoğunluğu, öne alma ve geriye bırakma mânâsını değil, örfi ve şer'î anlamda esas olan en kesin mânâ olarak "tehir" mânâsını önemle vurgulamışlardır. Sonra "nesî", bu tehir mânâsından "fail bimânâ meful" olarak yani gecikmiş mânâsına sıfat olmuştur. Maktul mânâsına gelen "katîl" de böyledir. Bundan başka fail vezninde fail olarak "nâsi" yani tehir eden mânâsına da olabilir. Nitekim şehid, şahid demek de olabilir, meşhud demek de olabilir. İkinci olarak örfle ilgili anlamda da Nesîy kelimesi yine bu üç mânâ ile ilgili bir isimdir. Birincisi masdar mânâsından alınarak bir özel tehirin ismidir ki, ayı tehir etmek demektir. [ Elmalılı Hamdi Yazır ]
     **
Araplar ötedenberi ayları gerçek yönüyle kamerî aylar olarak tanıyor, seneyi de gök ayı senesi olarak oniki ay sayıyorlardı. Hangi isimlerle sayarlarsa saysınlar ayları ve seneleri kamerî idi. İbrahim ve İsmail aleyhimesselam zamanından beri bu oniki aydan dördünü haram aylar olarak biliyorlar ve bu aylardaki savaş yasağına saygı gösteriyorlardı. Bu aylarda birbirleriyle savaş yapmıyorlar, ibadetle meşgul oluyorlardı. Bu aylara o kadar hürmet ediyorlardı ki, hatta bir adam babasının katiline bile rastlasa ona el uzatmıyor, dokunmuyordu. Bu dört haram ayın ise Zilka'de Zilhicce, Muharrem üçü"Serd", yani bir dizi, dördüncüsü olan Recep de tek başına idi. Böyle ardarda gelen üç ay boyunca savaş yapmamak, bütün gelirleri gazvelere, çapul ve ganimet elde etmeye bağlı olan bazı kabilelere zor gelmeye başlamıştı. Bundan dolayı gazve yapabilmek için bunlardan birini tehir ederek araya boş zaman koymaya çalışmak için ayların tertibi üzerinde oynamışlardı. Böylece oniki ayda dört aylık yasağı daha da küçültmek, haccı da işlerine gelen belli bir mevsimde tutabilmek için altı ayda birer hafta olmak üzere, yirmidört ayda, yani iki senede bir ay kazanmaya çalışarak o seneyi onüç ay hesabıyla daha uzatmışlar. Dört aylık haram aylardan üçünün birarada gelmesini önlemek için söz konusu dört haftayı ikinci senenin sonuna bir ay olarak eklemişler ve o seneyi onüç ay olarak kabul etmişlerdi. Buna göre bu onüçüncü ay senenin sonuna eklendiğinden Zilhicceden sonraki ayın da Muharrem olması gerekirken, araya sokuşturulan o bir ay yüzünden Muharrem ayı Safer yerine kaydırılmış oluyordu, ve bütün aylar bulunması gereken yerlerinden bir ay geriye atılmış oluyorlardı. Bundan dolayı o ilave aya "Safer-i âhir" adı verildiği gibi, bu tehir işine de "nesîy" deniliyordu. Tehire uğrayan Muharrem'e de "Nesîy" deniliyordu. Bu onüç aylık sene de Nesîy senesi olmuş oluyordu. Böylece özellikle eşhuru hurum denilen yasak ayları bölmeyi hedef tutan bir nesîy geleneği ihdas edilmiş idi. İki sene bir ay sayılması gereken yirmibeş ay, tamamı tamamına iki sene sayılmış, ancak bunlardan birinci sene oniki, ikinci sene de onüç olarak kabul edilmişti. Böylece bir ay göz göre göre iç edilmişti. Oniki ay içinde dört olan eşhuru hurum yerlerinden oynatılmakla kalmamış oniki buçukda dört nisbetine düşürülmüştü. Ve bu minval üzere her iki senede bir ay ilavesiyle yapılan nesîy geleneği sayesinde yirmi beş senenin de bir senesi çalınmış oluyordu. Her yirmi beş sene içinde bir sene ortadan kayboluyor ve kaynayıp gidiyordu. Böylece yirmi beş senede bir sene yok edildiğinden o senenin haccı da umresi de, öteki ibadetleri de yapılmamış oluyordu, hürmetleri de terk ediliyordu. [ Elmalılı Hamdi Yazır ]
     ** Güneşin hareketleri esas alınarak hesaplanan aylara "şemsî aylar", ayın hareketlerine göre belirlenen aylara ise "kamerî aylar" denir. Oniki kamerî ay şunlardır: Muharrem, Safer, Rabîul-evvel, Rabîul-âhır, Cumâdel-ûlâ, Cumâdel-uhrâ, Recep, Şa'ban, Ramazan, Şevvâl, Zilka'de, Zilhicce. Bu ayların toplamı da "Kameri yılı" meydana getirir. Güneş yılı 365 gündür. Kameri yıl ise bundan on gün kısa olup, kamerî aylar her yıl on gün önce başlamış olur. İşte İslâm'da ve önceki semavî dinlerde günlük, aylık veya yıllık bir takım ibadet ve muâmelelerde Kamerî yıl ve aylar esas alınmıştır. Orucun Ramazan ayında tutulması, Hac ibadetinin Zilhicce'de yapılması, yıllık zekatın Kamerî yıl sonundaki zenginlik durumuna göre hesaplanması gibi.
     Kur'an-ı Kerim'de bu aylar şöyle açıklanır: "Gerçekte ayların sayısı Allah yanında, Allah'ın kitabında gökleri ve yeri yarattığı günden beri on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu en doğru hesaptır. O halde bu haram aylarda kendinize zulmetmeyin. Ancak müşrikler sizinle topyekun savaşa kalkışırsa, siz de onlarla topluca savaş yapın. Bilin ki Allah sakınanlarla beraberdir" (et-Tevbe, 9/36).
     Ayette sözü edilen haram aylar Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep'tir. Arap toplumu İbrahim ve İsmail peygamberlerden beri bu on iki aydan dört ayı haram kabul ediyor, bu aylarda çapulculuk, savaş ve kıtal yapmıyorlardı. İbadetle meşgul olmak bu ayların simgesi gibiydi. Onlar bu aylara o kadar saygı gösterirlerdi ki, bir kimse yolda babasını öldürene rastlasa ona el kaldırmazdı. Ancak bu dört aydan üçü yani Zilkade, Zilhicce ve Muharrem peşpeşe geldiği için geçimleri yalnız savaşa dayalı olan kabilelere, üç ay savaşsız kalmak güç gelmeye başlamıştı. Bu yüzden aylardan birini geri bırakıp ayların sırasını değiştirmişler ve böylece on iki ayda dört ayı kısaltmak ve haccı dört mevsimden işlerine gelen bir mevsimde yapmak için altı haftada birer haftadan yirmi dört ayda bir ay arttırıp genişletmişler ve bu durumda bir yıl on iki buçuk ay itibar edilmesi gerekirken, dört haftayı ikinci yıl sonuna bir ay olarak toplayıp, bu yılı on üç ay yapmışlar, ancak bu on üçüncü ay yılın sonu olan Zilhicce'yi takip ettiğinden gerçekte Muharrem olması gerekirken, araya sokulmuş başka bir ay itibar edilerek Muharrem, Safer'e tehir olunup, gelen yıl bir ay geriye atılmış ve bundan dolayı da artık aya "Safer-i âhir" denilmiştir. Bu geri bırakma işine "nesî"' terimi kullanılır olmuştur.

    İslâm'dan önceki Arapların uygulamasında peşpeşe gelen üç haram ayın üçüncüsü olan Muharrem'in, Safer ayı olarak kabul edilmesiyle başlatılıyordu. Böylece Muharrem, Safer'e tehir edilmekle gelen yılın bütün ayları da geri bırakılmış oluyordu. Ancak geri bırakma Muharrem ayı ile başlatılması için Nesî' deyimi daha çok bu ayla ilgili olarak kullanılmıştır. Kâmus'ta da nesî'; câhiliyyet döneminde tehir edilen ay diye tarif edilmiştir [Şamil İslam Ansiklopedisi ].
     * İslam öncesi Arap toplumunda Kameri takvime 3 yılda bir 1 ay eklenerek ayların yerleri sabitlenir, aylar hicri takvimde olduğu gibi yılın mevsimleri arasında dolaşmaz, en fazla 1 aylık oynamalar olurdu. Bu duruma Nesie' ismi verilirdi. İslam Ansiklopedisi'ne göre nesi uygulaması genel gözlemde olduğu gibi sabit bir takvim oluşturmak amacıyla değil, hac ve hac ile bağlantılı panayırların yılın belirli ve uygun bir mevsiminde icra edilmesi amacını taşımaktaydı.
    * Nesi' vasıtasıyla yapılan bu fazlalık güneş yılı dikkate alınarak şöyle yapılıyordu: Güneş yılı ay yılından 11 gün fazladır. Bu ise üç yılda 33 gün eder. İşte her üç senede bir; yıllar 13 ay olunca, ayların yeri de değişmektedir. Muharrem Safer, Safer Rebiu'l-Evvel, Rebiu'l-Evvel Rebiu's-Sânî ilh... şeklinde değişip gitmektedir [    ].
    Nesi' için yapılan açıklamalardan biri de şöyledir: Araplar 6 ayda bir hafta, 24 ayda da bîr ay artırmışlar. Buna göre bir sene, on iki buçuk ay olarak hesaplanması gerekirken, ayları kameri ay olarak hesap edip, haram aylardan üçünü peş peşe getirmemek için, dört haftayı ikinci senenin sonunda bir ay olarak toplayıp kebs ederek, o yılı 13 ay yapmışlardır. On üçüncü ay, senenin sonu olan Zilhicce'yi takip ettiğinden, aslında Muharrem olması gerekirken, araya sokulmuş diğer bir ay sayılıp; Muharrem, Safer'e tehir edilip, gelen sene bir ay geriye atılarak; bundan dolayı artan aya Sa­fer denilmiş, tehir olunan Muharrem'e de Nesi' adı verilmiştir. Dolayısıyla 13 aylık sene, Nesi' senesi olmaktadır. Yani iki yıl bir aylık bir zaman; biri 12 ay, diğeri 13 aylık iki sene sayılmıştır. Her iki senede bir aylık ilâve ile. 25 senenin bir senesi çalınmış olur. Böylelikle tam bir kamer yılının haccı ve haram ayları ile ilgili hüküm terk edilmiş olmaktadır. Ayrıca İslâm'ın beş şartından biri olan hac ibadeti, ancak birinci 12 aylık sene ile, onu takip eden ilk 13 aylık nesil senesinde, asıl vaktine isabet edebilir. Geriye kalan 23 senenin hac ve haram aylarıyla ilgili hüküm, başka vakitlerde uygulanmakta idi. Haliyle 26 senede bir başlangıca dönülüp; Muharrem, Muharrem'e; Zilhicce de Zilhicce'ye denk gelen tam bir kamerî yıl olmaktadır. Dolayısıyla hac ve haram aylara riayet, tam zamanına isabet ederdi. Aşağıdaki Arapça-Türkçe cetvel, yapılan bu açıklamaların özetidir[      ].
     *
    * Araplar, haram aylarda savaşmayı yasak sayarlardı. Bu yasak, ataları İbrahim ve İsmail'in devrinden beri devam ederek kendilerine kadar ulaşmıştı. Aradan uzun zamanlar geçip kaibleri katılaşınca hac ibadetinde ve haram ayların saygınlığında değişiklikler yaptılar. Özellikle Muharrem ayında bu değişikliği yaptılar. Muharrem'in haramlığını Safer ayına erteliyorlardı. Böylece haram ayların sayısı yine dört oluyordu.Allah'ın haram kıldığı ayların sayısına muvafakati sağlamak için böyle yapıyorlardı. Oysa böyle yapmakla nassa ve hacc gayesiyle konulan haramlığın hikmetine muhalefet etmiş oluyorlardı.
    Tarih kitaplarında anlatıldığına göre; Kinâne oğulları kabilesinin büyüklerinden Kalemmes adındaki bir kişi, her sene Minâ'ya gelip: Benim koyduğum hüküm reddedilmez, demiş. Araplar: Doğru söylüyorsun. Şu halde Muharrem ayının haramlığın bizde uzaklaştırıp Safer ayına ertele, derlermiş. O da kendilerine Muharremi helal, Seferi de haram yaparmış. Artık bundan sonra araplar Muharrem ayının haramlığını başka aya erteler olmuşlardır.
    Araplardan varid olduğu gibi, haram aylardaki haramlığı başka aylara naklederek ertelemek, küfrü arttırmaktan başka bir şey değildir. Çünkü on­lar kötü te'vil yaparak İbrahim (A.S.)'ın dinini değiştirdiler. Böylece Allah'a ortak koşuşlarım ve kâfirliklerini daha da arttırmış oldular. Zira helallik ve haramlık hükümlerini koyma yetkisi sadece Allah'a mahsustur. Onlar, ayın haramlığını ertelemekle, kendilerine tabi olan diğer kâfirleri de şaşırtıyorlar. Onlara, İbrahim'in dininde bulunduklarını, haram aylarda fazlalık veya ek­siklik yapmadıklarını vehm ettiriyorlar. Yaptıkları kötü işleri bu batıl şüphe le şeytan onlara süsleyip hoş gösterdi. Cenab-ı Allah hayır ve sevap işlerinde, özellikle din işlerinde kâfirler topluluğunu doğru yola asla eriştirmez. Hz. Ebu Bekir ile Ömer (R.A.), Veda haccında Peygamber (s.a.v.) efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet ederler.
    "Muhakkak ki zaman, Allah'ın gökleri ve yarattığı gündeki şekline dönmüştür". Yani haram aylarda erteleme yaparak arapların hesabında değiştikten sonra ayların hesap ve.düzeni, kâinatın yaratılışındaki aslî ilk düzenine dönmüştür [ Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri ] .
    * 
    * Cahiliye zamanında bu kamerî ayların vakitleri değiştirilmiş, savaşta bulunmak için haram olan bir ay, ileri veya geri alınmak suretiyle helâl sayılmış, helâl olan bir ay da haram gösterilmiş, yani: Dînen belirlenmiş olan günler, keyfî surette değiştirilmişti. İşte "Nesi" denilen bu hal,  [Tevbe Suresi, A: 37] âyeti kerimesiyle büyük bir küfr sayılmıştır. [Ömer Nasuhi BİLMEN Tefsiri]
     *
  
    
    Ayları Ertelemenin Hükmü
     *  İslam Alimlerinden Nesefî bu konuda şöyle yazmaktadır:   «Nesie» vakti geciktirmek demektir. Meselâ «Alış-verişte nesie yaptım» demek «süreyi geciktirerek, uzattım» mânâsındadır. Ayette ise bir haram ayın başka "bir aya ertelenmesi anlamında kullanılmıştır. Bu olayın mahiyeti şudur:
     Cahilliyye devrinde Araplar haram aylara hürmet ve saygı göstermeye inanırlardı. Bunu Hz. İbrahim'in dininden tevarüs etmişlerdi. Ancak Arapların geçim kaynakları avcılık ve korsanlık yapmaktan başka bir şey olmadığından üç ay peşisıra bu işlerden uzak kalmaları kendilerine oldukça ağır geliyordu. Haram aylarda vuku bulan savaşları, helâl aylara bırakmayı hiç hoş karşılamadıkları için, haram ayların haramlığını başka aylara ertelerlerdi. Meselâ Muharrem ayının haramlığım Safer ayına ertelemek suretiyle Muharrem ayını helâl, Safer ayını ise haram kılarlardı. Safer ayının haramlığını başka bir aya ertelemek zorunda kalırlarsa eğer, bu sefer onu da helâl kılarlardı. Meselâ onu da Rebî'ul-Evvel ayına ertelerlerdi. Artık ay be ay bu işi yaptıklarından, haramlık yılın tüm aylan üzerinde döner hale geldi.
      Araplar her bir ayda iki sene haccederlerdi. Yani iki senenin hacc'ı aynı aya rastlardı. Zilhicce'de iki sene, sonra Muharrem'de iki sene sonra da Safer'de iki sene haccederlerdi. Diğer aylar da aynı şekildeydi. Hz. Ebubekir'in Haccet'ul-Veda'dan önceki haccı Zilkade'ye rastlamıştı. Bu Zilkade'ye rastlayan ikinci haccı idi. Sonra Hz. Peygamber (s.a) ertesi yıl Haccet'ul Veda yılı geldi. Haccı Zilhicce'ye rastlamıştı. Bu bakımdan Zilhicce ayı haccın meşru olan ayıdır. Hz. Peygamber (s.a) Zilhicce'nin 9. gününde vakfeye durdu, 10. gününde Mina'da halka hutbe okudu, onlara Nesie'nin kaldırıldığını haber verdi. Böylece iş sonunda, Allah Teâlâ'nın gökleri ve yeri yaratmış olduğu gündeki ay hesaplarının üzerine dönmüş oldu.
   

     * Hey’et (astronomi) bilginlerinin tastik ettiği üzere bu söz Resulullah salla'llahu aleyhi ve alih’in bir mucizesidir. Çünkü, cahiliyet döneminde kameri aylar üzerinde uygulanan nesi olayı neticesinde kameri takvim hesapları tamamen karışmıştı. Otuz altı yıl geçtikten sonra o yıl nesi hesabıyla gerçek takvim uyum sağlamıştı. Resulullah (salla'llahu aleyhi ve selem) hiçbir rasathaneden yararlanmadan bu hutbesinde kamerî ayların tam yerini bulduğunu ve halk arasındaki hesapla gerçek hesabın birbiriyle uyum sağladığını bildirmiş ve artık, nesi yapılmasını haram kılmıştır.” ( Tuhef'ul – Ukul -  Hasan bin Ali El-HARRANÎ )
   
 *
   * Zamanın tanzimiyle oynamada tek amaç, ranttır. Böyle bir davranışta hareket noktası şükürsüzlük ve emre uymamadır. Bu nedenle nesi', küfür çemberinde önemli bir adımdır. Ancak her zaman yapılması helâl ve mubah olan şeyler cihetinden nesi' düşünülemez. Herhangi bir haram, zarurî bir durum olmadıkça haram kılındığı vakitte helâl sayılamaz   [     ].
   Zaman ayarlamalarında böyle bir durum söz konusu olmadıkça Nesi' meydana gelmiş olmaz. [ 
Dr. Faiz Kalın, Kur’an’da Zaman Kavramı  ].
  
 
    * İbâdetleri kameri yıla göre yapmak, dünyevî menfaatleri haleldar eder. O ibadetleri güneş yılına göre yapmak da dünyevî menfaatlerin nazar-ı dikkate alındığını ifade eder. Halbuki Cenâb-ı Hak, Hz. İbrahim ve İsmail (a.s.) zamanından beri, işlerin ay yılına göre ayarlanmasını emretmiştir. Binâenaleyh onları dünyevi menfaatlerini nazar-ı dikkate aldıkları için, Allah'ın kameri yılın nazar-ı dikkate alınması yolundaki emrini terketmiş, güneş yılını nazar-ı dikkate almışlardır. Böylece de Hacc ibadetini, haram ayların dışındaki başka bir ayda yapmışlardır. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak onları kınamış ve bunu, onların küfürlerinin artmasının bir sebebi saymıştır. Bu, onların küfürlerinin artmasına sebep olmuştur; zira, Allah Teâla onlara, Hacc ibadetlerini haram aylarda yapmalarını emretmiş, onlarsa, şubat ayına bir gün ilave etmeleri sebebiyle Hacc ibadetlerini malûm ayların dışında yapmışlar ve kendilerine tabi olanlara da, vâcib olanın kendilerinin yapmış olduğu bu iş olduğunu; haccı "kameri" aylara göre yapmanın vâcib olmadığını telkin etmişlerdir, Böylece bu, onların bile bile Allah'ın hükmünü kabul etmeyip O'nun hükmüne karşı koyma olmuştur ki, bu da bütün müslümanların ittifakıyla küfrü gerektirir. Bu sebeple onların nesî hususunda yaptıkları bu işin, küfürlerinde bir artışa yol açtığı sabit olur. O kebîseler sebebiyle meydana gelen fazla günlerin öğrenilmesini temin eden hesap usûlü, astronomi ilminde bildirilir [Fahreddin Razi - Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb].
   
    
    ** Müşrikler bu davranışlarıyla dünyevi menfaatlerini ön plana alarak hareket etmişlerdir. Kameri yılı değil de güneş yılını temel almışlardır. Böylece de hac ibadetini, haram ayların dışındaki başka bir ayda yapmışlardır. İşte bu sebeple Cenabı Hak onları kınamış ve bunu, onların küfürlerinin artmasının bir sebebi saymıştır. Bu, onların küfürlerinin artmasına sebep olmuştur; zira Allah Teala onlara, hac ibadetlerini haram aylarda yapmalarını emretmiş, onlarsa, şubat ayına bir gün ilave etmeleri sebebiyle hac ibadetlerini malum ayların dışında yapmışlardır. Ve kendilerine tabi olanlara da, olanın kendilerinin yapmış olduğu bu işin doğru olduğunu telkin etmişlerdir. “Bu suretle de onların amellerinin kötülüğü kendilerine süslenip güzel gösterildi.” Bunu onlara süsleyip güzel gösteren şeytandır. Onlar bu çirkin işlerini güzel bir iş zannettiler.
   O dönemde ahkâmı çıkarları uğruna ters yüz edenlere müşrik deniliyordu. Bunu dünyevi menfaatleri gereği müşrikler yapıyordu. Bugün ise kendilerini aydın diye telakki eden kimileri yapmaktadırlar. Çağdaşlık, modernlik ve daha birçok kendilerinden menkul anlayışlarla (anlayışsızlıklarla) İslam’ın ahkâmını ters yüz etme gayretindedirler. Maalesef ki yeri geldiğinde İslamî şeâiri tahfif kastıyla eskidenmiş gibi ifadeler kullanmaktalar. Oysa ki kendi anlayışları hala bundan bin beş yüz yıl öncesindeki anlayış ve düşüncelerdir.
   
   
    ****
    ****

TelePhone & WhatsApp :

*****

E-Mail :

altuntopnet@gmail.com

Adress :

BUCA / İZMİR