CAHİLİYE DÖNEMİNDE NESİ' OLAYI
**
Lugat bakımından "nesî" hem masdar, hem sıfat olarak kullanılır.
Herşeyden önce fiilinden masdar olarak gelir ki, esas anlamı tehir, etmek geri
bırakmak demektir. Nitekim kırâetinde demektir. Alışverişte "veresiye" demek
olan ismi de yine bu kökten gelir. Bazı hallerde gecikme bir ilave ile ilgili
olur. O da ya tehirin gereği veya sonucu olur. Mesela eceli tehir etmek, ömrü
arttırmak, ömrü uzatmak demektir. Bir seneye bir ay ziyade etmek demek, ertesi
seneyi bir ay geciktirmek demektir. Yahut bunun aksine birinci seneden bir ay
eksiltmek, ertesi seneyi bir ay erken başlatmak suretiyle ziyadeleştirmek demek
olur. Bundan dolayı "nesî" masdarı da bazan ziyade etmek mânâsına kullanılırsa
da esas mânâsı tehirdir. Ve bunda ziyadenin hiç bulunmadığı haller de olabilir.
Mesela aynı sene içinde Muharrem ayı, Safer, Safer ayı da Muharrem farzedilerek,
bir geriye bırakma ve öne alma yapılırsa sene yine oniki olarak kalmış olur, bir
eksiklik veya fazlalık olmaz. Bundan dolayıdır ki, âlimlerin çoğunluğu, öne alma
ve geriye bırakma mânâsını değil, örfi ve şer'î anlamda esas olan en kesin mânâ
olarak "tehir" mânâsını önemle vurgulamışlardır. Sonra "nesî", bu tehir
mânâsından "fail bimânâ meful" olarak yani gecikmiş mânâsına sıfat olmuştur.
Maktul mânâsına gelen "katîl" de böyledir. Bundan başka fail vezninde fail
olarak "nâsi" yani tehir eden mânâsına da olabilir. Nitekim şehid, şahid demek
de olabilir, meşhud demek de olabilir. İkinci olarak örfle ilgili anlamda da
Nesîy kelimesi yine bu üç mânâ ile ilgili bir isimdir. Birincisi masdar
mânâsından alınarak bir özel tehirin ismidir ki, ayı tehir etmek demektir. [
Elmalılı Hamdi Yazır
]
**
Araplar ötedenberi ayları gerçek yönüyle kamerî aylar olarak
tanıyor, seneyi de gök ayı senesi olarak oniki ay sayıyorlardı. Hangi isimlerle
sayarlarsa saysınlar ayları ve seneleri kamerî idi. İbrahim ve İsmail
aleyhimesselam zamanından beri bu oniki aydan dördünü haram aylar olarak
biliyorlar ve bu aylardaki savaş yasağına saygı gösteriyorlardı. Bu aylarda
birbirleriyle savaş yapmıyorlar, ibadetle meşgul oluyorlardı. Bu aylara o kadar
hürmet ediyorlardı ki, hatta bir adam babasının katiline bile rastlasa ona el
uzatmıyor, dokunmuyordu. Bu dört haram ayın ise Zilka'de Zilhicce, Muharrem
üçü"Serd", yani bir dizi, dördüncüsü olan Recep de tek başına idi. Böyle ardarda
gelen üç ay boyunca savaş yapmamak, bütün gelirleri gazvelere, çapul ve ganimet
elde etmeye bağlı olan bazı kabilelere zor gelmeye başlamıştı. Bundan dolayı
gazve yapabilmek için bunlardan birini tehir ederek araya boş zaman koymaya
çalışmak için ayların tertibi üzerinde oynamışlardı. Böylece oniki ayda dört
aylık yasağı daha da küçültmek, haccı da işlerine gelen belli bir mevsimde
tutabilmek için altı ayda birer hafta olmak üzere, yirmidört ayda, yani iki
senede bir ay kazanmaya çalışarak o seneyi onüç ay hesabıyla daha uzatmışlar.
Dört aylık haram aylardan üçünün birarada gelmesini önlemek için söz konusu dört
haftayı ikinci senenin sonuna bir ay olarak eklemişler ve o seneyi onüç ay
olarak kabul etmişlerdi. Buna göre bu onüçüncü ay senenin sonuna eklendiğinden
Zilhicceden sonraki ayın da Muharrem olması gerekirken, araya sokuşturulan o bir
ay yüzünden Muharrem ayı Safer yerine kaydırılmış oluyordu, ve bütün aylar
bulunması gereken yerlerinden bir ay geriye atılmış oluyorlardı. Bundan dolayı o
ilave aya "Safer-i âhir" adı verildiği gibi, bu tehir işine de "nesîy"
deniliyordu. Tehire uğrayan Muharrem'e de "Nesîy" deniliyordu. Bu onüç aylık
sene de Nesîy senesi olmuş oluyordu. Böylece özellikle eşhuru hurum denilen
yasak ayları bölmeyi hedef tutan bir nesîy geleneği ihdas edilmiş idi. İki sene
bir ay sayılması gereken yirmibeş ay, tamamı tamamına iki sene sayılmış, ancak
bunlardan birinci sene oniki, ikinci sene de onüç olarak kabul edilmişti.
Böylece bir ay göz göre göre iç edilmişti. Oniki ay içinde dört olan eşhuru
hurum yerlerinden oynatılmakla kalmamış oniki buçukda dört nisbetine
düşürülmüştü. Ve bu minval üzere her iki senede bir ay ilavesiyle yapılan nesîy
geleneği sayesinde yirmi beş senenin de bir senesi çalınmış oluyordu. Her yirmi
beş sene içinde bir sene ortadan kayboluyor ve kaynayıp gidiyordu. Böylece yirmi
beş senede bir sene yok edildiğinden o senenin haccı da umresi de, öteki
ibadetleri de yapılmamış oluyordu, hürmetleri de terk ediliyordu. [
Elmalılı Hamdi Yazır ]
**
Güneşin hareketleri esas alınarak hesaplanan aylara "şemsî aylar", ayın
hareketlerine göre belirlenen aylara ise "kamerî aylar" denir. Oniki kamerî ay
şunlardır: Muharrem, Safer, Rabîul-evvel, Rabîul-âhır, Cumâdel-ûlâ, Cumâdel-uhrâ,
Recep, Şa'ban, Ramazan, Şevvâl, Zilka'de, Zilhicce. Bu ayların toplamı da
"Kameri yılı" meydana getirir. Güneş yılı 365 gündür. Kameri yıl ise bundan on
gün kısa olup, kamerî aylar her yıl on gün önce başlamış olur. İşte İslâm'da ve
önceki semavî dinlerde günlük, aylık veya yıllık bir takım ibadet ve
muâmelelerde Kamerî yıl ve aylar esas alınmıştır. Orucun Ramazan ayında
tutulması, Hac ibadetinin Zilhicce'de yapılması, yıllık zekatın Kamerî yıl
sonundaki zenginlik durumuna göre hesaplanması gibi.
Kur'an-ı Kerim'de bu aylar şöyle açıklanır: "Gerçekte ayların
sayısı Allah yanında, Allah'ın kitabında gökleri ve yeri yarattığı günden beri
on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu en doğru hesaptır. O halde
bu haram aylarda kendinize zulmetmeyin. Ancak müşrikler sizinle topyekun savaşa
kalkışırsa, siz de onlarla topluca savaş yapın. Bilin ki Allah sakınanlarla
beraberdir" (et-Tevbe, 9/36).
Ayette sözü edilen haram aylar Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve
Recep'tir. Arap toplumu İbrahim ve İsmail peygamberlerden beri bu on iki aydan
dört ayı haram kabul ediyor, bu aylarda çapulculuk, savaş ve kıtal
yapmıyorlardı. İbadetle meşgul olmak bu ayların simgesi gibiydi. Onlar bu aylara
o kadar saygı gösterirlerdi ki, bir kimse yolda babasını öldürene rastlasa ona
el kaldırmazdı. Ancak bu dört aydan üçü yani Zilkade, Zilhicce ve Muharrem peşpeşe geldiği için geçimleri yalnız savaşa dayalı olan kabilelere, üç ay
savaşsız kalmak güç gelmeye başlamıştı. Bu yüzden aylardan birini geri bırakıp
ayların sırasını değiştirmişler ve böylece on iki ayda dört ayı kısaltmak ve
haccı dört mevsimden işlerine gelen bir mevsimde yapmak için altı haftada birer
haftadan yirmi dört ayda bir ay arttırıp genişletmişler ve bu durumda bir yıl on
iki buçuk ay itibar edilmesi gerekirken, dört haftayı ikinci yıl sonuna bir ay
olarak toplayıp, bu yılı on üç ay yapmışlar, ancak bu on üçüncü ay yılın sonu
olan Zilhicce'yi takip ettiğinden gerçekte Muharrem olması gerekirken, araya
sokulmuş başka bir ay itibar edilerek Muharrem, Safer'e tehir olunup, gelen yıl
bir ay geriye atılmış ve bundan dolayı da artık aya "Safer-i âhir" denilmiştir.
Bu geri bırakma işine "nesî"' terimi kullanılır olmuştur.
İslâm'dan önceki Arapların uygulamasında peşpeşe gelen üç haram ayın üçüncüsü olan Muharrem'in, Safer ayı olarak kabul edilmesiyle
başlatılıyordu. Böylece Muharrem, Safer'e tehir edilmekle gelen yılın bütün
ayları da geri bırakılmış oluyordu. Ancak geri bırakma Muharrem ayı ile
başlatılması için Nesî' deyimi daha çok bu ayla ilgili olarak kullanılmıştır. Kâmus'ta da nesî'; câhiliyyet döneminde tehir edilen ay diye tarif edilmiştir [Şamil İslam Ansiklopedisi ].
* İslam öncesi Arap toplumunda Kameri takvime
3 yılda bir 1 ay eklenerek ayların yerleri sabitlenir, aylar hicri takvimde
olduğu gibi yılın mevsimleri arasında dolaşmaz, en fazla 1 aylık oynamalar
olurdu. Bu duruma Nesie' ismi verilirdi. İslam Ansiklopedisi'ne göre nesi uygulaması genel gözlemde olduğu gibi sabit bir takvim oluşturmak amacıyla
değil, hac ve hac ile bağlantılı panayırların yılın belirli ve uygun bir
mevsiminde icra edilmesi amacını taşımaktaydı.
* Nesi' vasıtasıyla yapılan bu fazlalık güneş
yılı dikkate alınarak şöyle yapılıyordu: Güneş yılı ay yılından 11 gün fazladır.
Bu ise üç yılda 33 gün eder. İşte her üç senede bir; yıllar 13 ay olunca,
ayların yeri de değişmektedir. Muharrem Safer, Safer Rebiu'l-Evvel, Rebiu'l-Evvel
Rebiu's-Sânî ilh... şeklinde değişip gitmektedir [ ].
Nesi' için yapılan
açıklamalardan biri de şöyledir: Araplar 6 ayda bir hafta, 24 ayda da bîr ay
artırmışlar. Buna göre bir sene, on iki buçuk ay olarak hesaplanması gerekirken,
ayları kameri ay olarak hesap edip, haram aylardan üçünü peş peşe getirmemek
için, dört haftayı ikinci senenin sonunda bir ay olarak toplayıp kebs ederek, o
yılı 13 ay yapmışlardır. On üçüncü ay, senenin sonu olan Zilhicce'yi takip
ettiğinden, aslında Muharrem olması gerekirken, araya sokulmuş diğer bir ay
sayılıp; Muharrem, Safer'e tehir edilip, gelen sene bir ay geriye atılarak;
bundan dolayı artan aya Safer denilmiş, tehir olunan Muharrem'e de Nesi' adı
verilmiştir. Dolayısıyla 13 aylık sene, Nesi' senesi olmaktadır. Yani iki yıl
bir aylık bir zaman; biri 12 ay, diğeri 13 aylık iki sene sayılmıştır. Her iki
senede bir aylık ilâve ile. 25 senenin bir senesi çalınmış olur. Böylelikle tam
bir kamer yılının haccı ve haram ayları ile ilgili hüküm terk edilmiş
olmaktadır. Ayrıca İslâm'ın beş şartından biri olan hac ibadeti, ancak birinci 12
aylık sene ile, onu takip eden ilk 13 aylık nesil senesinde, asıl vaktine isabet
edebilir. Geriye kalan 23 senenin hac ve haram aylarıyla ilgili hüküm, başka
vakitlerde uygulanmakta idi. Haliyle 26 senede bir başlangıca dönülüp;
Muharrem, Muharrem'e; Zilhicce de Zilhicce'ye denk gelen tam bir kamerî yıl
olmaktadır. Dolayısıyla hac ve haram aylara riayet, tam zamanına isabet ederdi.
Aşağıdaki Arapça-Türkçe cetvel, yapılan bu açıklamaların özetidir[
].
*
* Araplar, haram aylarda savaşmayı
yasak sayarlardı. Bu yasak, ataları İbrahim ve İsmail'in devrinden beri devam
ederek kendilerine kadar ulaşmıştı. Aradan uzun zamanlar geçip kaibleri
katılaşınca hac ibadetinde ve haram ayların saygınlığında
değişiklikler yaptılar. Özellikle Muharrem ayında bu değişikliği yaptılar.
Muharrem'in haramlığını Safer ayına erteliyorlardı. Böylece haram ayların
sayısı yine dört oluyordu.Allah'ın haram kıldığı ayların sayısına muvafakati
sağlamak için böyle yapıyorlardı.
Oysa böyle yapmakla nassa ve hacc gayesiyle konulan haramlığın hikmetine
muhalefet etmiş oluyorlardı.
Tarih kitaplarında anlatıldığına göre; Kinâne oğulları
kabilesinin büyüklerinden Kalemmes adındaki bir kişi, her sene Minâ'ya gelip:
Benim koyduğum hüküm reddedilmez, demiş. Araplar: Doğru söylüyorsun. Şu halde
Muharrem ayının haramlığın bizde uzaklaştırıp Safer ayına ertele, derlermiş. O
da kendilerine Muharremi helal, Seferi de haram yaparmış. Artık bundan sonra
araplar Muharrem ayının haramlığını başka aya erteler olmuşlardır.
Araplardan varid olduğu gibi, haram aylardaki haramlığı
başka aylara naklederek ertelemek, küfrü arttırmaktan başka bir şey değildir.
Çünkü onlar kötü te'vil yaparak İbrahim (A.S.)'ın dinini değiştirdiler. Böylece
Allah'a ortak koşuşlarım ve kâfirliklerini daha da arttırmış oldular. Zira
helallik ve haramlık hükümlerini koyma yetkisi sadece Allah'a mahsustur. Onlar,
ayın haramlığını ertelemekle, kendilerine tabi olan diğer kâfirleri de
şaşırtıyorlar. Onlara, İbrahim'in dininde bulunduklarını, haram aylarda fazlalık
veya eksiklik yapmadıklarını vehm ettiriyorlar. Yaptıkları kötü işleri bu batıl
şüphe le şeytan onlara süsleyip hoş gösterdi. Cenab-ı Allah hayır ve sevap
işlerinde, özellikle din işlerinde kâfirler topluluğunu doğru yola asla
eriştirmez. Hz. Ebu Bekir ile Ömer (R.A.), Veda haccında Peygamber (s.a.v.)
efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet ederler.
"Muhakkak ki zaman, Allah'ın gökleri ve yarattığı gündeki şekline
dönmüştür". Yani haram aylarda erteleme yaparak arapların hesabında
değiştikten sonra ayların hesap ve.düzeni, kâinatın yaratılışındaki aslî ilk düzenine
dönmüştür [ Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri ] .
*
* Cahiliye zamanında bu kamerî ayların vakitleri
değiştirilmiş, savaşta bulunmak için haram olan bir ay, ileri veya geri alınmak
suretiyle helâl sayılmış, helâl olan bir ay da haram gösterilmiş, yani: Dînen
belirlenmiş olan günler, keyfî surette değiştirilmişti. İşte "Nesi" denilen bu
hal, [Tevbe Suresi, A: 37] âyeti kerimesiyle büyük bir küfr sayılmıştır. [Ömer Nasuhi BİLMEN
Tefsiri]
*
Ayları Ertelemenin Hükmü
* İslam Alimlerinden Nesefî bu konuda şöyle yazmaktadır:
«Nesie» vakti geciktirmek demektir. Meselâ «Alış-verişte nesie yaptım» demek
«süreyi geciktirerek, uzattım» mânâsındadır. Ayette ise bir haram ayın başka
"bir aya ertelenmesi anlamında kullanılmıştır. Bu olayın mahiyeti şudur:
Cahilliyye devrinde Araplar haram aylara hürmet ve saygı göstermeye
inanırlardı. Bunu Hz. İbrahim'in dininden tevarüs etmişlerdi. Ancak Arapların
geçim kaynakları avcılık ve korsanlık yapmaktan başka bir şey olmadığından üç ay
peşisıra bu işlerden uzak kalmaları kendilerine oldukça ağır geliyordu. Haram
aylarda vuku bulan savaşları, helâl aylara bırakmayı hiç hoş karşılamadıkları
için, haram ayların haramlığını başka aylara ertelerlerdi. Meselâ Muharrem
ayının haramlığım Safer ayına ertelemek suretiyle Muharrem ayını helâl, Safer
ayını ise haram kılarlardı. Safer ayının haramlığını başka bir aya ertelemek
zorunda kalırlarsa eğer, bu sefer onu da helâl kılarlardı. Meselâ onu da Rebî'ul-Evvel
ayına ertelerlerdi. Artık ay be ay bu işi yaptıklarından, haramlık yılın tüm
aylan üzerinde döner hale geldi.
Araplar her bir ayda iki sene haccederlerdi. Yani iki senenin hacc'ı aynı aya rastlardı. Zilhicce'de iki sene, sonra Muharrem'de iki sene
sonra da Safer'de iki sene haccederlerdi. Diğer aylar da aynı şekildeydi. Hz.
Ebubekir'in Haccet'ul-Veda'dan önceki haccı Zilkade'ye rastlamıştı. Bu
Zilkade'ye rastlayan ikinci haccı idi. Sonra Hz. Peygamber (s.a) ertesi yıl
Haccet'ul Veda yılı geldi. Haccı Zilhicce'ye rastlamıştı. Bu bakımdan Zilhicce
ayı haccın meşru olan ayıdır. Hz. Peygamber (s.a) Zilhicce'nin 9. gününde
vakfeye durdu, 10. gününde Mina'da halka hutbe okudu, onlara
Nesie'nin
kaldırıldığını haber verdi. Böylece iş sonunda, Allah Teâlâ'nın gökleri ve yeri
yaratmış olduğu gündeki ay hesaplarının üzerine dönmüş oldu.
* “Hey’et
(astronomi) bilginlerinin tastik ettiği üzere bu söz Resulullah salla'llahu
aleyhi ve alih’in bir mucizesidir. Çünkü, cahiliyet döneminde kameri aylar
üzerinde uygulanan nesi olayı neticesinde kameri takvim hesapları tamamen
karışmıştı. Otuz altı yıl geçtikten sonra o yıl nesi hesabıyla gerçek takvim
uyum sağlamıştı. Resulullah (salla'llahu aleyhi ve selem) hiçbir rasathaneden
yararlanmadan bu hutbesinde kamerî ayların tam yerini bulduğunu ve halk
arasındaki hesapla gerçek hesabın birbiriyle uyum sağladığını bildirmiş ve
artık, nesi yapılmasını haram kılmıştır.”
( Tuhef'ul – Ukul - Hasan bin Ali El-HARRANÎ )
*
* Zamanın tanzimiyle oynamada tek amaç,
ranttır. Böyle bir davranışta hareket noktası şükürsüzlük ve emre uymamadır. Bu
nedenle nesi', küfür çemberinde önemli bir adımdır. Ancak her zaman yapılması
helâl ve mubah olan şeyler cihetinden nesi' düşünülemez. Herhangi bir haram,
zarurî bir durum olmadıkça haram kılındığı vakitte helâl sayılamaz [
].
Zaman ayarlamalarında böyle bir durum söz konusu olmadıkça
Nesi' meydana gelmiş olmaz. [
Dr. Faiz Kalın, Kur’an’da Zaman Kavramı ].
* İbâdetleri kameri yıla göre yapmak, dünyevî
menfaatleri haleldar eder. O ibadetleri güneş yılına göre yapmak da dünyevî
menfaatlerin nazar-ı dikkate alındığını ifade eder. Halbuki Cenâb-ı Hak, Hz.
İbrahim ve İsmail (a.s.) zamanından beri, işlerin ay yılına göre ayarlanmasını
emretmiştir. Binâenaleyh onları dünyevi menfaatlerini nazar-ı dikkate aldıkları
için, Allah'ın kameri yılın nazar-ı dikkate alınması yolundaki emrini terketmiş,
güneş yılını nazar-ı dikkate almışlardır. Böylece de Hacc ibadetini, haram
ayların dışındaki başka bir ayda yapmışlardır. İşte bu sebeple Cenâb-ı Hak
onları kınamış ve bunu, onların küfürlerinin artmasının bir sebebi saymıştır.
Bu, onların küfürlerinin artmasına sebep olmuştur; zira, Allah Teâla onlara,
Hacc ibadetlerini haram aylarda yapmalarını emretmiş, onlarsa, şubat ayına bir
gün ilave etmeleri sebebiyle Hacc ibadetlerini malûm ayların dışında yapmışlar
ve kendilerine tabi olanlara da, vâcib olanın kendilerinin yapmış olduğu bu iş
olduğunu; haccı "kameri" aylara göre yapmanın vâcib olmadığını telkin
etmişlerdir, Böylece bu, onların bile bile Allah'ın hükmünü kabul etmeyip O'nun
hükmüne karşı koyma olmuştur ki, bu da bütün müslümanların ittifakıyla küfrü
gerektirir. Bu sebeple onların nesî hususunda
yaptıkları bu işin, küfürlerinde bir artışa yol açtığı sabit olur. O kebîseler
sebebiyle meydana gelen fazla günlerin öğrenilmesini temin eden hesap usûlü,
astronomi ilminde bildirilir [Fahreddin Razi - Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb].
**
Müşrikler bu davranışlarıyla dünyevi menfaatlerini ön plana
alarak hareket etmişlerdir. Kameri yılı değil de güneş yılını temel almışlardır.
Böylece de hac ibadetini, haram ayların dışındaki başka bir ayda yapmışlardır.
İşte bu sebeple Cenabı Hak onları kınamış ve bunu, onların küfürlerinin
artmasının bir sebebi saymıştır. Bu, onların küfürlerinin artmasına sebep
olmuştur; zira Allah Teala onlara, hac ibadetlerini haram aylarda yapmalarını
emretmiş, onlarsa, şubat ayına bir gün ilave etmeleri sebebiyle hac ibadetlerini
malum ayların dışında yapmışlardır. Ve kendilerine tabi olanlara da, olanın
kendilerinin yapmış olduğu bu işin doğru olduğunu telkin etmişlerdir. “Bu
suretle de onların amellerinin kötülüğü kendilerine süslenip güzel gösterildi.”
Bunu onlara süsleyip güzel gösteren şeytandır. Onlar bu çirkin işlerini güzel
bir iş zannettiler.
O dönemde ahkâmı çıkarları uğruna ters yüz edenlere müşrik
deniliyordu. Bunu dünyevi menfaatleri gereği müşrikler yapıyordu. Bugün ise
kendilerini aydın diye telakki eden kimileri yapmaktadırlar. Çağdaşlık,
modernlik ve daha birçok kendilerinden menkul anlayışlarla (anlayışsızlıklarla)
İslam’ın ahkâmını ters yüz etme gayretindedirler. Maalesef ki yeri geldiğinde
İslamî şeâiri tahfif kastıyla eskidenmiş gibi ifadeler kullanmaktalar. Oysa ki
kendi anlayışları hala bundan bin beş yüz yıl öncesindeki anlayış ve
düşüncelerdir.
****
****