Orta Çağ mı Dediniz?
**
Fazıl Say’ın meşhur demeci üzerine yazı yazmak istemedim. Herkes yazdı, ben yazmadım. Çok şükür. Böylesi beylik demeçler, realiteye aykırı, indî ve şahsî açıklamalar pek kıymet arz etmiyor bana göre. Sebebi bu tür beyanların spekülasyonla dolu olmasıdır şüphesiz, ama
daha önemlisi tarihî gerçeklere aykırı durum arz etmesidir. Yalnız benim durumum
bir fıkrada geçen dört kişiden dördüncüyle benzedi tabiî. Anlatayım hemen de,
ağzınızı tatlandırsın şeker yerine.
Efendim dört kişi imamın arkasında saf
bağlamışlar, namaza durmuşlar. En baştaki dirseğiyle yanındaki arkadaşını
dürtükleyip fısıltıyla sormuş: Saat kaç? Arkadaşı cevaplamış: “Namazda
konuşulmaz, bak namazın bozuldu işte.” Onun yanındaki üçüncü kişi müdahale etmiş
ikinciye.. “E kardeşim, sen de konuştun. Senin de namazın bozuldu.” İlk üçünün
konuşup namazlarını bozduklarını anlayan dördüncü kişi başını kubbeye doğru
kaldırmış ve kendi kendine yüksek sesle söylenmiş: “Allah’a şükür üçü konuştu,
ben konuşmadım…”
Dedim ya herkes yazdı, ben yazmadım çok şükür. Ama yine de yazdım. Sorun
ki niye yazdım?
Fazıl Say’ın annesi de tartışmaya dahil oldu
arefe günü. “Siyasetçilerin konuşmaları beni üzmüş de. Oğlum Atatürk’ün bu
topluma hediyesiymiş de… Ortaçağ karanlığına özenenlere bakıp da bu vatan terk
edilmezmiş de… Falan filan… İşte bu “Ortaçağ karanlığı” terimi beni dürtükledi
yazmak için…
Bir kere tarihe aykırı, realiteye aykırı bir
durum var. Fazıl Say’a kimse, “Git, defol!” falan demedi. Siyaset canibinden
böyle bir baskı gelmedi bu yufka yürekli, ürkek hükümetten böyle bir tavır
beklenemez. Zaten yeterince kibarlar. Böyle bir şeye Fazıl Beyin “Onlar” dediği
kesim razı olmaz.
İkinci olarak tam da Fazıl Beyin “Yanlış
anlaşıldım. Ağzımdan kaçtı.. Öyle demek istemedim. İçimden öyle geliyor demek
istemiştim” diye durumu düzelttiği gün, annesi böylesi bir “Ortaçağ
karanlığı”ndan bahsetti. Böylece futbol terimiyle anne Say’ın demeci kontrpiyede
kaldı.
Üçüncü mesele ki, asıl meseleye gelecek
olursak, anne Say, tarihi bilmiyor. Ortaçağ’ın karanlık çağ sayılışı Müslümanlar
için, ya da İslâm medeniyeti için değil, Avrupa medeniyeti, daha kısası Batı
medeniyeti için geçerli bir kategori. Ortaçağ’da Avrupa akıl hastalarını “Ruhuna
şeytan girmiş” diyerek, şeytanın çıkması için bir menfez, bir baca açarak tedavi
ediyordu. Avrupa mendil nedir bilmezdi. Sokakta yerlere, evlerde şöminelere
salya sümük sümkürürdü. Evlerde tuvalet yoktu. Ender olarak kralların
saraylarında fosseptik çukuru vardı. Balolarda dans edilen salonların izbe
köşelerine ekselanslar veya matmazeller def-i hacet ederlerdi. Su kullanılmazdı.
Veba, frengi, taun gibi salgın hastalıklar pislik ve zinadan dolayı toplumu
kırıp geçirirdi. Tedavi bilinmezdi. Tıp bilimi gelişmemişti. Avrupalılar İslâm
devletlerinin üniversite / medreselerine öğrenci göndererek fen bilimlerini
öğrenmeye başladılar. O dönemde akıl hastalarını müzikle tedavi eden Şifahane/tıp
fakülteleri vardı. En yakın örnek Kayseri’deki Gevher Nesibe Şifahanesidir. Anne
Say’a 1200’lü yıllarda yapılmış bu şifahaneyi görüp gezmesini tavsiye ederim.
İslâm dünyasının içinde bulunduğu medeniyet, Avrupa’nın gözünü kamaştırıyordu.
Zaten bizden aldıkları fen, bilim ve bilimsel tercümelerle rönesans ve reform
hareketleri başladı. Sanayi devriminin temeli tâ bu örnek alışa dayanır.
Uzatmayalım, o yıllarda Fazıl Say’ın yerleşmeyi düşündüğü Lousanne şehri ile bir
Bağdat, Şam, Kayseri, Konya karşılaştırılabilir. Balkanlardaki teb’aya aynı anda
hem cami, hem kilise, hem de havra inşaatı için proje gönderen Osmanlı’yı
yazmama gerek var mı? Hoşgörüde bu millet, tarihe adını altın harflerle
kazımıştır zaten.
Netice olarak, herkesin
görüşüne saygı duyarız, ancak bazı konularda sergilenen cehalet, tamiri mümkün
olmayan yaralara ve teessüflere yol açınca, işte böyle konuşmak zorunda
kalıyoruz. Yakın çağ, ortaçağ, yeni çağ v.s. yakıştırmaları bir yerde zaten
izafîdir. Kime, neye göre yazılırsa, ona göre tasnifat değişir. Herkes
kullanıyor diye bazı terimleri ulu orta kullanmak, çağdaşlığa aykırı bir
davranış olsa gerek. Çağdaş insan araştırmacı, tahkikçi, gerçekçi olmalı değil
mi? ....
** ** ** ** **** **** ****
**** **** **** ** **
MEHAZLAR :
**
MAKALE YAZARI :
Zafer AKGÜL
** YUKARIDAKİ MAKALE 22.12.2007
TARİHLİ YENİ ASYA GAZETESİ'NDEN İKTİBAS EDİLDİ..
**
****
****