Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM

     SÜNNET NEDİR? -- ÇEŞİTLERİ NELERDİR?
SÜNNETİ İNKÂR ETMENİN HÜKMÜ NEDİR?

    *  En son ve en büyük peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'e Allah tarafından gönderilen vahiylerden meydana gelen en büyük kutsal kitap Kur’an-ı Kerimdir. Allah peygamberlerini rehberlik etmeleri için insanlığa göndermiştir.
     * Kur’an-ı Kerim, İslamiyet’in Temel kaynağı olup, dinin temel esaslarını içerir. İslam’ın inanç, ibadet, ahlak ve insanlar arası ilişkiler gibi konularını öğrenmede birinci kaynaktır. Bu kitaba iman eden her Müslüman'ın ilahi kitabın ilkelerine uyması ve ayetlerden çıkarılan hükümlerden istifa etmesi gerekir.
   * Dinî bir kavram olarak Sünnet, Kur’an’dan sonra dinî kaynakların ikincisi olup, Farzlar ve vacipler dışında Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in söz, fiil ve davranışlarına denir. Söz, haber, yeni şey anlamlarına gelen hadis de sünnetin içinde yer alan bir kavramdır. Hadislerin bütünü Sünneti oluşturur.
     Sünnet, Kur’an’ı açıklama konusunda çok önemli bir kaynaktır. Dini bir konuda hüküm verilirken önce Kur’an’a, sonra sünnete bakılırdı. Çünkü Kur’an daha çok genel hükümler içerir. Bu hükümlerin geniş anlamda açıklaması ise sünnet sayesinde olmuştur.
  
  *  Sünnet: Arapça bir kelime olup; sözlük anlamı,  “yol, birinin devamlı gittiği yol, âdet, prensip, gidişat, hayat tarzı” gibi anlamlara gelmektedir. Terim anlamı ise, Peygamber Efendimizin (Sallâllahü aleyhi ve sellem) söz ve fiillerinin ve takrirlerinin tümü mânâsına gelir. Takrir, bir konuda sükût etmekle, o işi reddetmemek demektir.
  
* Hadis ve sünnet arasında kullanım açısından biraz fark vardır.  Hadis, daha çok Hz. Rasulullah’ın (sallallâhü aleyhi ve sellem) sözlerine, fiillerine ve sükût yoluyla tasdik ettiği şeylere denir. Sünnet ise, daha çok Hz. Rasulullah’ın (sallallâhü aleyhi ve sellem) gidişat, davranış, ahlak ve takip ettiği yol için kullanılır. Sünnet, hadisten daha özel bir mana ifade eder. Birini diğerinin yerine kullanmanın dinen bir sakıncası yoktur.
     Ehl-i Sünnet demek, itikad, amel ve yaşantı olarak Hz. Rasulullah’ın (sallallâhü aleyhi ve sellem) yolundan giden kimse demektir. 
    *  Sünnet kelimesinin dînimizde üç mânâsı vardır: Kitab ve sünnet birlikte söylenince; kitâb, Kur’ân-ı Kerîm; sünnet de, hadîs-i şerîfler demektir. Farz ve sünnet denince; farz, Allahü teâlânın emirleri; sünnet ise, Peygamber efendimizin sünneti, yâni emirleri demektir. Sünnet kelimesi yalnız olarak söylenince; İslâmiyet’in bütün hükümleri demektir. Meselâ, Kudûrî Muhtasarı’nda; “Sünneti en iyi bilen imâm olur” diyor. Cevhere kitabında burayı açıklarken; “Sünnet demek, burada İslâmiyet’in hükümleri demektir” diye bildirilmektedir.
  
  * (Sünnetimi terk edene şefaat etmem) hadis-i şerifindeki sünnet, namazın sünnetleri değildir, diğer sünnetler de değildir. İslamiyet demektir. Burada sünnet, yol demektir. Benim sünnetim demek, benim yolum demektir. Şeyh-ul-islam İbni Kemal Paşazade hazretleri, (Şerh-ı hadis-i erbain) kitabında, (Sünnetimi terk edene şefaatim haram oldu) hadis-i şerifini açıklarken buyuruyor ki: Bu hadis-i şerifteki sünnet, İslamiyet demektir; çünkü mümin, büyük günah işlese de şefaatten mahrum kalmaz. Nitekim hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Ümmetimden, büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [Ebu Davud] 
     *
    
* Yapısı Bakımından Sünnetin Nevileri:
   
* Kavli Sünnet : Peygamber Efendimizin sözlerini içeren sünnet şeklidir. Fıkıhçıların kaynak olarak kabul ettiği ve daha kuvvetli bulunan kavli sünnet hüküm çıkarmada kullanılmaktadır.
    * Fiili Sünnet : Peygamberimizin yaptığı davranışlar ve hareketler doğrultusunda ortaya çıkan sünnettir. Kur’an-ı Kerim’de geçen üzerimize farz olan ibadetleri nasıl yapacağımıza dair kaynak olarak bu sünnet çeşidinden yararlanılmaktadır.
    * Fiili Sünnet : Peygamberimizin yaptığı davranışlar ve hareketler doğrultusunda ortaya çıkan sünnettir. Kur’an-ı Kerim’de geçen üzerimize farz olan ibadetleri nasıl yapacağımıza dair kaynak olarak bu sünnet çeşidinden yararlanılmaktadır.
     
*
   
  *  Sünnet ikiye ayrılır: 1- Sünnet-i Hüda , 2- Sünnet-i Zevaid
    
1- Sünnet-i Hüda:
     Buna sünnet-i müekkede de denir. İslam dininin şiarıdır, başka dinlerde yoktur. Peygamber efendimiz bunları devamlı yapmış, nadiren terk etmiş ve terk edenlere de bir şey dememiştir. Ara sıra terk ettiği sünnetlere de (gayri müekkede) denir. Müekked sünneti, özürsüz [mazeretsiz] devamlı terk etmek mekruhtur.
 Bunları arasıra yapmıyanlara azâb bildirilmedi. Hiç terk etmediği ve terk edenlere azâb yapılacağını bildirdiklerine (Vâcib) denir. Arasıra yapdığı ibâdetlere (Müekked olmıyan sünnet) veyâ (Müstehab) denir. Âdet olarak yapdıklarına (Sünnet-i zevâid) veyâ (Edeb) denir. İyi şeylere sağdan, fenâ şeylere soldan başlamak ve sağ, sol elleri kullanmak edebdir.
     *
    
2- Sünnet-i Zevaid:
    
Peygamber efendimizin, ibadet olarak değil de âdet olarak devamlı yaptığı şeylere denir. Zevaid sünnetleri terk etmek mekruh değildir. Peygamber efendimizin giyiniş şekli, iyi şeyleri yapmaya sağdan başlaması gibi şeyleri sünnet-i zevaiddir.  Sünnet-i zevâidi yapmak mecbûrî değildir. Fakat yapanlara çok sevâb verilir. Zevâid sünnetleri terk etmek mekrûh olmaz. Bununla berâber, âdete bağlı şeylerde de Resûlullah'a tâbi olmak, dünyâda ve âhirette insana çok şey kazandırır ve çeşitli seâdetlere (kurtuluşa, huzûra) yol açar.
     Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Farza bağlı olan ve olmayan sünnet vardır. Farzdaki sünnetin aslı Allah’ın kitabındadır. Bu sünneti, [sünnet-i hüda’yı] almak hidayet, terki ise dalalettir. Diğer sünneti [sünnet-i zaide’yi] almak fazilet, terki ise günah değildir.) [Taberani].
    Peygamber efendimizin böyle âdet olarak yaptığı şeyleri yapmamak bid'at değildir. Bunları yapıp yapmamak, ülkelerin ve insanların âdetlerine bağlı olup, dini hükümler değildir. Her ülkenin âdeti başka başkadır. Hatta bir ülkenin âdeti zamanla değişir. Bununla beraber, âdete bağlı şeylerde de [Bir mazeret yoksa] Resulullaha tâbi olmak, dünya ve ahirette insana çok şey kazandırır ve çeşitli saadetlere yol açar. (Mektubat-ı Rabbani C.2, M.55).
      *

    * Kitab ve Sünnet denilince, buradaki sünnet, hadis-i şerifler demektir. Farz ve Sünnet denince, buradaki sünnet, Peygamber efendimizin farz olmayarak yaptığı işler demektir. Sünnet, yalnız olarak kullanılınca (İslamiyet) demektir. Bu sünnete uyanlara (Ehl-i sünnet) denir.
     *  Hadis-i Şerifler, âyetleri açıklarlar. Âyetler de kısa ve öz olarak beyan edilen İlâhî maksatları izah ederler. Kur'an'da yer almayan bir konuda ise hüküm ortaya koyarlar.
   *  Resulûllah Efendimiz (a.s.m.), Allah’ın sevdiği ve razı olduğu örnek insandır. Ona uymayan kimsenin Allah sevgisi, sözde kalmaya mahkûmdur. Hakikat bu iken, sadece âyetle amel etme vehmine kapılarak sünnetten yüz çevirmek, Allah’ın sevdiği zata benzemeyi terk etmek demektir.
     Bir insan, Kur’an-ı Kerim’i hadislerin ışığında değil de kendi fikriyle yorumlamaya kalkışırsa, ortaya çıkacak yol Allah Resulünün (a.s.m.) değil, o adamın şahsî yolu olacaktır. Bu yolun ise nereye çıkacağı bellidir. Kur’anı anlamaktan maksat onu yaşamak ve yaşatmaktır. Bu noktada, en büyük rehber Allah Resulüdür (a.s.m.).
     Kur’an’da, Hz. Peygamber’e itaati emreden ve ona itaat etmenin Allah’a itaat etmek demek olduğunu açıklayan çok sayıda ayet vardır. 
     Bu gerçeği bizzat Kur’an âyetlerinden okuyalım:
     “Peygamber size neyi verdiyse onu alın ve size neyi yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşir, 59/7)
     “O, kendiliğinden konuşmaz. Onun konuşması ancak indirilen bir vahiy iledir.” (Necm, 53/3-4)
     “Kim Resule itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 4/80)
      Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) de, “size emrettiklerimi yerine getirin, yasaklarımı da gücünüz yettiğince terk edin.” buyurmuştur. (Müslim, 412, İbn Mâce, Mukaddime, 1.)  
      Burada zikrettiğimiz bütün bu ayet ve hadislerden de anlaşıldığı gibi, Sünnete bağlılık, dinî bir zorunluluktur. "Kur’an bize yeterlidir" düşüncesiyle sünneti ihmal etmek, tarih boyunca bütün bid’at fırkalarının ortak özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır.
      “Sadece Kur’ân ayetleri yeterlidir, hadislere bile ihtiyaç yoktur.” demek, başlı başına ve sorumsuzca yapılmış bir sözdür.
      Zira, Kur’ân-ı Kerimde, “Sadece ayetlerle iktifa edin, Peygamberin sünnetine uymanız gerekmez.” mânasında bir ayet yoktur. Aksine, o Hak elçisine her hususta uymamız gerektiğini emreden ayetler mevcuttur.
     **

     **

    Zevâid Sünnetin Hükmü :
** Mü'min, Hz. Peygamber'e sevgi, saygı ve bağlılığından dolayı, onun gibi yer, içer ve giyinirse sevabı hakeder. Bu fiilleri terkeden ise kötü bir davranışta bulunmuş olmaz. Kınanma ve azarlanmaya müstehak bulunmaz.
Şâtibî, el-Muvâfakât isimli eserinde genel olarak sünnet anlamındaki mendûbun işlenişindeki fayda ve hikmetleri şöyle açıklar:
Hz. Peygamber'den sünnet olarak nakledilen, her mendûb, farz ve vacibin ikmali ve korunması için yardımcıdır. İnsan, devamlı olarak yapmakla yükümlü olduğu mendupları yerine getirirse, devamlı olarak yapmakla yükümlü olduğu farz ve vacipleri elbette ihmal edemez. Bir kimse mendubları yerine getirmede gevşeklik gösterirse, farzlarda da gevşeklik gösterebilir. Hadis-i şerifte iftarın acele yapılması ve sahurun geciktirilmesi istenmiştir. Bu sünnete uyulması oruç tutmayı kolaylaştırmakta, mü'minin bu ibadeti sürekli olarak yapmasını sağlamaktadır.


    **  Sünnetin Kaynak Değeri:
    *  Hz. Peygamber'e nisbeti sabit ve sahih Sünnetin İslâm hukukunun kaynaklarından olduğu ve bunun gereğine göre amel etmenin vücûbu üzerinde bütün müctehidler ve bilginler ittifak etmişlerdir. Onlar bu sonuca varırken. Rasûlûllah'a itaati emreden, ona Allah'a itaat sayan, ona uymayı Allah'ın sevgisine erişmenin ve günahları bağışlamanın yolu olarak gösteren, onun hükmüne rıza göstermeyenin imansız olduğunu tade eden, ona muhalefet edene şiddetli tehdidlerde bulunan âyetlere dayanıyorlardı. Pek çok sayıdaki bu âyetlerden bir kaçını örnek olarak zikredelim: "Allah'a itaat edin, Rasûl'e de itaat edin ve kötülüklerden) sakının. "Kim Rasûl'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur.  -(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah 'i seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınız, bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir."Peygamber size ne verdiyse onu alın ve size neyi yasakladıysa ondan sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.
   "Hayır, Rabb'ine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.
    'Allah ve Rasulü bir işte hüküm verdiği zaman, artık mü'min bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah 'a ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.'
    "...Bu sebeple onun (Allah Rasûlünün) emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden yahut kendilerine çok acı bir azap isabet etmesinden sakınsınlar. işte bunlar ve benzeri pek çok âyet, Sünnetin hüküm teşriînde kendisine başvurulması gerekli ve bağlayıcı bir kaynak olduğunu kesin olarak göstermekteydi.
   Şu var ki. Sünnet Hz. Peygamber'den farklı yollardan ve çeşitli senetlerle rivayet edilerek sabit olmuştur. Râvileri arasında rivayetine güvenilecek kişilerin yanısıra, rivayetine güvenilemeyecek kimseler de bulunmuştur. İşte bu durum, hüküm istinbati sırasında Sünnet malzemesinin bir ayırıma tabi tutulmasını gerekli kılmıştır.
     "Tevatür" yoluyla nakledilen Sünnet, Hz. Peygamber'e aidiyeti kesin olduğu için bütün bilginlerce kabul edilmiştir. Hanefi bilginlere göre "şöhret" yoluyla, diğerlerine göre "istifada" yoluyla nakledilen Sünnet, sübût yönünden mütevâtire yakın olduğundan, aynı şekilde makbuldür. "Ahâd" yoluyla nakledilen Sünnete gelince, bunu, gerek Sahabe bilginleri gerekse fıkhî mezheplerin imamları ancak bir takım kayıt ve şartlarla kabul etmişlerdir. Onların bu konuda farklı metodlara sahip olduklarını görüyoruz. 
    * Herhangi bir dinin, peygamberi olmadan insanlara ulaştırılması, anlaşılması, yerleşmesi ve kurumlaşması mümkün değildir, İslâm Dini de aynı şekildedir ve Rasûlullah (s.a.) olmadan İslâm'ı düşünmek müm­kün değildir. Zira İslâm sadece Kur'ân-ı Keirm değildir; o, Rasûlullah'ın (s.a.) şahsında açıklanmış ve hayata geçirilmiş, bizzat onun öncülüğünde kurumlaşmış bir dindir, Rasûlullah (s.a.), bir taraftan Kur'ân'ı tebliğ etmiş, bir taraftan onu beyân etmiş ve uygulamaya koymuş, diğer taraftan da onun kendisine havale ettiği boşlukları tamamlamış, böylece onu herkesin anlayabileceği mükemmelliğe ulaştırmıştır.
    Bu itibarla dinimizde Rasûlullah'ın (s.a.) ve dolayısıyla sünnetin önemli bir yeri vardır. Rasûlullah (s.a.) ve hikmeti içinde taşıyan sünneti olmadan, sadece Kur'ân-ı Keirm ile yetinecek bir müslümanlık iddiasında bulunmak gerçekçi olmamak, Kur'ân'ı ve Rasûlullah'ı (s.a.) tanımamak, vahyin ve peygamberlik kurumunun mahiyetini bilmemek demektir.
    *   Burada belirtmemiz gereken bir diğer önemli husus da şudur: Sünnet-i Seniyye’nin belirleyiciliğinde yaşanan bir hayatta, adet ibadete dönüşerek sevap konusu haline gelir Bir başka deyişle Müslüman, sırf Sünnet’te tavsiye edildiği için herhangi bir davranışı benimser ve yaparsa, karşılığında sevap kazanır.
   Çok basit bir örnek olarak şunu zikredelim: Yemeği sol elimizle yersek dinden çıkmayız; ama sağ elimizle yersek bir sünneti yerine getirmiş, dolayısıyla sevap almış oluruz Tekrarlı yaptığımız işlerde 3, 5, 7 gibi tekli rakamlara riayet etmek, yatağa sağ tarafımız üzerine yatmak, tuvalete, banyoya sol ayakla girip sağ ayakla çıkmak, camiye, eve, işyerine sağ ayakla girip sol ayakla çıkmak gibi bireysel alanla sınırlı işlerden, toplumsal, hukuki, ekonomik, ticari konulara kadar aklımıza gelecek her faaliyet sahasıyla ilgili olarak Sünnet’in eşsiz rehberliği ve diriltici soluğu, bizlere iyiyi, doğruyu ve güzeli işaret ettiği kadar, sevap hanemizin dolmasını da sağlamaktadır.
    **   Müslümanlığın simgesi olarak kabul edilmiştir. Geçmişi Hz. İbrahim (as)'e kadar varan sünnet, câhiliye devri Arapları arasında da devam edegelen bir âdetti. Araplarda hem kadın hem de erkekler sünnet edilirdi. Erkeğin sünneti için "Hitan" kadınların sünneti için "hafd" kelimesini kullanmaktaydılar. Ancak "el-hıtanan" ifadesi sünnet edilen yer anlamına hem kadın hem erkek için müşterek kullanılır.
    Bizim dilimizde sünnet denilmekle, Hz. Peygamber efendimize olan bağlılık vurgulanmıştır. Sünnet; Hz. Muhammed ümmetinin önemli bir şiarıdır. Çocuk buluğ çağına gelmeden sünnet ettirilmelidir. Sünnet olmak, milletinden olmakla öğündüğümüz Hz. İbrahim’den bize bir yadigârdır. Tevrat ve İncil’e göre sünnet, Hz. İbrahim ile başlamıştır.
     Sünnet (Hitan): Erkek üreme organının uç kısmında bulunan deri parçasının kesilmesine denir. Sünnet olmak; Hanefi ulemasına göre büluğ çağına kadar müekked sünnettir. Büluğ çağından sonra sünnet olmamak vücuda zararlı olduğundan sünnet olunması vaciptir. Şafiîlere göre vaciptir. Hanbelî mezhebine göre ise erkek için vacip, kadın için bir ikramdır.
  Sünnetin dinimiz açısından büyük hikmetleri olduğu gibi, birçok sağlıkla ilgili yararları da vardır. Bilim adamları ve özellikle tıp doktorları bunun olumlu sonuçlarını belirtmişlerdir. Meselâ, sünnetsizlerde sünnet derisi ile kamış başı arasında ‘smegna’ ismi verilen bir salgı birikir. Bu birikim ise mikropların da işe karışmasıyla çok acı veren iltihaplara yol açabilmektedir. Ayrıca, sünnet olmuş erkeklerin hemen hiçbirinin penis kanserine yakalanmadıkları kanıtlanmıştır.
   Bazen de sünnet derilerinde darlık olur. Bu durum, ameliyatla giderilmediği, yani bildiğimiz ‘sünnet’ ameliyesi gerçekleşmediği takdirde, peniste ‘fimosiz’ dediğimiz bir rahatsızlık ortaya çıkarır. Bu da penis sertleşmesi veya idrar boşalımı esnasında acı duyulmasına sebep olur.
     *
     *
     *  

     *  SÜNNETİ İNKÂR ETMENİN HÜKMÜ :
     * Biz sadece Kur'ana bakarız, Kur'an dışında başka delil tanımayız iddiasını ortaya atan kimseler Ehl-i Sünnet Ve'l-Cemaat İtikadından (yolundan) ayrılan insanlardır... Bu iddiayı ortaya atanlara ulemamız “Kur’aniyyun Mezhebi” adını vermişlerdir. Hatta bunların ZINDIK olduğunu söylemişlerdir. Ümmet için çok tehlikelidirler, tamamı batıl bir yol üzeredirler... Allah cc şerlerinden Ümmeti muhafaza eylesin. 
     Hadislerin Hüccet Oluşunu İnkar Edenlerin Hükmü “Sünnetin hüccet olduğunu inkar edenlerin hükmü nedir?” sorusuna dönüp, cevap olarak derim ki; genel bir kavram kullanacak olursak, sünnetin veya sadece sünnetin ‘haber’ül âhad’ kısmının hüccet olduğunu inkar edene ‘kafir’dir hükmü verilir." (118) Muhammed Salih Ekinci, Gülistan Dergisi, Sayı:77. Mayıs, 2007 ..
    "İslam hukukunda Sünnet delil değildir" diyenler, bir kaç arapça kitabı yarım yanlış okuyup da, doğru dürüst anlamayan veya "Ben Ezher mezunuyum veya ben profesörüm, içtihad yapabilirim" diyenlerin tamamı ya delidir veya sapıktır. Deli demek, hep üstünü başını yırtan, serseri ve sergerde dolaşan kimseler demek değildir. Delilik ve deliler çeşitlidir. Kimileri kendisini mecnun veya meczub, kimileri kendisini kral veya şövalye, hatta bazıları (haşa) Allah veya Peygamber olarak görenlerde olmuştur. Bu delilerin en akıllıları kendilerini müçtehid veya reformcu olarak görenlerdir. Allah (cc) Müslümanları bunların şerrinden korusun. Bunlar zarar bakımından şeytandan daha tehlikelidir." (...).
      "Sünneti İslam Hukukunda delil olarak kabul etmeyen dinsizler, meale dayanarak Kur'an-ı Kerimden hüküm çıkarmak isteyen, Kur'anı kendi dar kafalarına dayanarak, çağdaş bir tefsir yapmak isteyen mezhepsizler..." (....).
      İslam Hukukunda Sünneti delil olarak kabul etmeyen, "Bu yobazlar, herhalde Rasulullah (sav) Efendimizin emir ve nehiylerine uymanın farz olduğunun farkında değiller. Halbuki Kur'an-ı Kerim'de: (Etiullahe ve eti'urresule) "Allah'a ve Rasulüne itaat edin" mealindeki ayetler çoktur. Rasulullah (sav)'a itaat etmemek, Allah'a itaat etmemektir. Efendimiz (sav)'in sözü, fiili ve takriri sünnetleri, herhangi bir insanın sözü, fiili ve takriri gibi saymak ve onu delil olarak kabul etmemek, Kur'an-ı Kerim'in açık ve kesin naslarına ters düştüğü için açık ve sarih küfürdür." (...)..
     "Bir başka konuda ise şöyle denmektedir (El-Ahkam,2/80): "Birinin sadece Kur'an'da bulduklarımızla yetinir ve sadece onlar uygulanır, dediği varsayılsa, İcma-i Ümmet'le kafir olmuş olur." (.....).
     "Müçtehidi ve mukallidi, bütün alimler (Rh.a) Rasulullah (sav) efendimizin mübarek sünnetini, İslam Hukukunda ikinci kaynak olarak kabul etmiş, bunun üzerinde ittifak etmişler ve aksini iddia edenlere de kafirdir, demişlerdir." (....).
   "Biliniz ki, Allah (cc) size rahmet etsin. Usul ilminde bilinen şartlarıyla sabit olmuş bir hadisi, bu hadis sözlü veya fiili olsun, delil olduğunu inkar eden kafir olur ve İslam dairesinden çıkar." (....).
      "Hadislere bir zorunluluk sonucu başvurmak kaçınılmazdır. Bu durumda herhangi biri eğer; "Biz ancak Kur'an da olanlarla amel ederiz, derse durum bütün anlamıyla onun kafirliğiyle sonuçlanır. Böylesi birisi içinde kanı ve malı helal kılınmış müşrik ve kafir birisidir hükmü verilmiştir." (119)..
    Hadislerin Hüccet Oluşunu İnkar Edenlerin Hükmü “Sünnetin hüccet olduğunu inkar edenlerin hükmü nedir?” sorusuna dönüp, cevap olarak derim ki; genel bir kavram kullanacak olursak, sünnetin veya sadece sünnetin ‘haber’ül âhad’ kısmının hüccet olduğunu inkar edene ‘kafir’dir hükmü verilir." (118) Muhammed Salih Ekinci, Gülistan Dergisi, Sayı:77. Mayıs, 2007 ..
    "İslam hukukunda Sünnet delil değildir" diyenler, bir kaç arapça kitabı yarım yanlış okuyup da, doğru dürüst anlamayan veya "Ben Ezher mezunuyum veya ben profesörüm, içtihad yapabilirim" diyenlerin tamamı ya delidir veya sapıktır. Deli demek, hep üstünü başını yırtan, serseri ve sergerde dolaşan kimseler demek değildir. Delilik ve deliler çeşitlidir. Kimileri kendisini mecnun veya meczub, kimileri kendisini kral veya şövalye, hatta bazıları (haşa) Allah veya Peygamber olarak görenlerde olmuştur. Bu delilerin en akıllıları kendilerini müçtehid veya reformcu olarak görenlerdir. Allah (cc) Müslümanları bunların şerrinden korusun. Bunlar zarar bakımından şeytandan daha tehlikelidir." (...).
     "Sünneti İslam Hukukunda delil olarak kabul etmeyen dinsizler, meale dayanarak Kur'an-ı Kerimden hüküm çıkarmak isteyen, Kur'anı kendi dar kafalarına dayanarak, çağdaş bir tefsir yapmak isteyen mezhepsizler..." (....).
      İslam Hukukunda Sünneti delil olarak kabul etmeyen, "Bu yobazlar, herhalde Rasulullah (sav) Efendimizin emir ve nehiylerine uymanın farz olduğunun farkında değiller. Halbuki Kur'an-ı Kerim'de: (Etiullahe ve eti'urresule) "Allah'a ve Rasulüne itaat edin" mealindeki ayetler çoktur. Rassulullah (sav)'a itaat etmemek, Allah'a itaat etmemektir. Efendimiz (sav)'in sözü, fiili ve takriri sünnetleri, herhangi bir insanın sözü, fiili ve takriri gibi saymak ve onu delil olarak kabul etmemek, Kur'an-ı Kerim'in açık ve kesin naslarına ters düştüğü için açık ve sarih küfürdür." (...).
    "Bir başka konuda ise şöyle denmektedir (El-Ahkam,2/80): "Birinin sadece Kur'an da bulduklarımızla yetinir ve sadece onlar uygulanır, dediği varsayılsa, İcma-i Ümmet'le kafir olmuş olur." (.....).
    "Müçtehidi ve mukallidi, bütün alimler (Rh.a) Rasulullah (sav) efendimizin mübarek sünnetini, İslam Hukukunda ikinci kaynak olarak kabul etmiş, bunun üzerinde ittifak etmişler ve aksini iddia edenlere de kafirdir, demişlerdir." (....)..
  "Biliniz ki, Allah (cc) size rahmet etsin. Usul ilminde bilinen şartlarıyla sabit olmuş bir hadisi, bu hadis sözlü veya fiili olsun, delil olduğunu inkar eden kafir olur ve İslam dairesinden çıkar." (....).
    "Hadislere bir zorunluluk sonucu başvurmak kaçınılmazdır. Bu durumda herhangi biri eğer; "Biz ancak Kur'an da olanlarla amel ederiz, derse durum bütün anlamıyla onun kafirliğiyle sonuçlanır. Böylesi birisi içinde kanı ve malı helal kılınmış müşrik ve kafir birisidir hükmü verilmiştir." (119)
    1- İbn HAZM (Rh.a.) şöyle der: "Birinin; sadece Kur'an'da bulduklarımızla yetinir ve sadece onlar uygulanır dediği varsayılsa, ÜMMETİN İCMA'I İLE KAFİR OLUR." (120).  
     2- "Sünnete toz kondurmak isteyen kişiler iki kısımdır; biri, ok'un yaydan çıkışı gibi dinden çıkmıştır... Bunlar yalnızca sünnetin hüccet oluşunu inkar etmekle yetinmiyorlar. Kur'an'ı arzularına göre tefsir ediyorlar. Arapça'dan anlamazlar. Kitabın bir kısmını bir kısmına karıştırırlar. Miras ve Sadaka, Zekat ayetlerinin hükümlerini inkar ederler. Bununla da kalmayıp namazın bir kısmını da inkar ederler." (121).    
     3- "...Mütevatir hadisler, Rasül-i Ekrem (s.a.v.)'den işitilmiş haber hükmündedir. Mütevatir Sünnet'i inkar, küfürdür." (122).
     4- Hadis imamı es-Suyuti şöyle demiştir : "Şunu bilesiniz ki, usul ilminde bilinmiş olan şartları taşıyan kavli olsun, fi'li olsun hadisler hüccettir. Rasulullah'ın bu hadislerini inkar eden kimse küfre girer ve İslam dairesinden çıkar; Yahudilerle, Hıristiyanlarla veya Allah'ın dilediği diğer kafir fırkalarla beraber haşrolunur." (123). 
    5- "El Muhit" adlı kitapta yazıldığına göre, "Şeriatta mütevatir hadisleri inkar eden kişi kafirdir." (124). 
   1- İbn HAZM (Rh.a.) şöyle der: "Birinin; sadece Kur'an'da bulduklarımızla yetinir ve sadece onlar uygulanır dediği varsayılsa, ÜMMETİN İCMA'I İLE KAFİR OLUR." (120). 
    2- "Sünnete toz kondurmak isteyen kişiler iki kısımdır; biri, ok'un yaydan çıkışı gibi dinden çıkmıştır... Bunlar yalnızca sünnetin hüccet oluşunu inkar etmekle yetinmiyorlar. Kur'an'ı arzularına göre tefsir ediyorlar. Arapça'dan anlamazlar. Kitabın bir kısmını bir kısmına karıştırırlar. Miras ve Sadaka, Zekat ayetlerinin hükümlerini inkar ederler. Bununla da kalmayıp namazın bir kısmını da inkar ederler." (121). 
    3- "...Mütevatir hadisler, Rasül-i Ekrem (s.a.v.)'den işitilmiş haber hükmündedir. Mütevatir Sünnet'i inkar, küfürdür." (122)
    4- Hadis imamı es-Suyuti şöyle demiştir : "Şunu bilesiniz ki, usul ilminde bilinmiş olan şartları taşıyan kavli olsun, fi'li olsun hadisler hüccettir. Rasulullah'ın bu hadislerini inkar eden kimse küfre girer ve İslam dairesinden çıkar; Yahudilerle, Hıristiyanlarla veya Allah'ın dilediği diğer kafir fırkalarla beraber haşrolunur." (123).
    5- "El Muhit" adlı kitapta yazıldığına göre, "Şeriatta mütevatir hadisleri inkar eden kişi kafirdir." (124)
   118-Muhammed Salih Ekinci, Gülistan Dergisi, sayı:77. Mayıs,2007
   119-Mehmet ÇAĞLAYAN, İslam Hukukunda Sünnetin Yeri, sh: 24-7582-90-151-181-183-184-215. İhtar Yay. İst. 1999. .
   120- Mehmet ÇAĞLAYAN, İslam Hukukunda Sünnetin Yeri, Sh:151.İbn Hazm; El-Ahkam, 2/80, Muhammed Tahir Hekim, Sünnetin Etrafındaki Şüpheler, Sh: 60.
    121-M. Ebu ZEHRA, "Hadaret ül-İslam" dergisi, sayı:5, "Sünnet" isimli makale, sh:8-25.
   122- Yusuf KERİMOĞLU, Akit Gazetesi Fıkıh Köşesi, 29 Aralık 2000. İmam Abdülaziz El- Buhari-Keşfu'l Esrar- İst. 1307. C/3, sh:688.
   123-Enver BAYTAN, Maskaralıklar, sh:107.
   124-İmam-ı Azam, Fıkh-ı Ekber Aliyyül-Kari Şerhi, sh:319. Çağrı Yay.İst.
     *
     *  Gönderen : Nizameddin DEMİR

***** ** *** *** ***** ** ******** ** ***      * 
     *
     ***  MEHAZLAR İÇİN BAKINIZ :
     *  ** Şirat-ul İslam Şerhi, Sh: 015 - 016
     *  ** Birgivi Vasiyetnamesi Şerhi , Sh: 135 - 136
     *  ** İslam Hukuk İlminin Esasları , Sh: 063 - 072
     *  ** Bir Bilene Soralım , C: 03 , Sh: 064 - 065
     *  ** Vesiletün Necat , Sh: 049 - 050 ; 067
     *  ** Mehmet Erdoğan , Akıl-Vahiy Dengesi Açısından Sünnet, Sh: 231
     *  ** Ebubekir Sifil, Hayat Sünnet'le İbadete Dönüşür, Semerkand Dergisi, 42. Sayı. 
     *  ** Fâideli Bilgiler - İhlas AŞ.
     *  ** Prof. Dr. Hamdi Döndüren , Delilleriyle İslam İlmihali
     *  ** 
     *  ** 
     *  ** 
     *  ** 
     *  ** 

*** ALTUNTOP.NET -- Abdülhakim ALTUNTOP

TelePhone & WhatsApp :

*****

E-Mail :

altuntopnet@gmail.com

Adress :

BUCA / İZMİR