1- İslâm inancında Allah, Yaratıcıdır. Varlık âlemini hem ibdâ, hem de inşâ suretiyle yaratır. Bilimin mevzularına giren bütün varlıklar ve kanunlar, Allah'ın eseridir. Bu eserlerden Müessir'e geçip Allah'ı tanımak ise, insanın bu dünyadaki imtihanıdır. Bütün varlık âlemi ve onların tâbi olduğu kanunlar Allah'ı ispatlar; bunlar insana Allah'ı tanıtan tekvinî âyetlerdir. Bunun yanında Allah, kelam sıfatının tecellîsi olan âyetlerini de peygamberleri vasıtasıyla suhûf ve kitaplar halinde göndermiştir.
Bu durumda; kâinat sanki bir laboratuar, peygamberler muallim, suhûf ve kitaplar ders notları ve ders kitapları, bunların muhatabı olan insanlar ise, bütün ilimlerin başı olan marifetullah (Allah'ı tanımak) ilminin öğrencisi olmaktadır. Böyle bir durumda, o laboratuardan öğrenilenlerle ders kitabındakilerin ve öğretmenin söyledikleri arasında aykırılıklar olabileceğinden bahsetmek, Muallim-i Hakikî olan Allah'a iftirada bulunmaktır.
2- Bilim-din çatışması vehmi, zararlı başka birçok şey gibi, bize dışardan gelmiştir. Gümrüklerdeki laboratuarlarda, ithal edilecek mallar kontrol edilir ve evsafı uygun olmayan malların yurda girişi engellenir. Her insan tek başına, bir devletten de ötede, bir âlemdir. Hz. Ali'nin bir sözü bunu ifade eder: "Sanma ki, bir zerresin sen bu âlemde; koca bir âlem gizlidir sende." Fakat, insan koca bir âlem gibi olmasına rağmen, tezatlı bir şekilde, zararlı ve tahripkâr bazı fikrî malları, ithalat için uygunluğunu araştırmadan âlemine ithal edebiliyor; bununla da kalmayıp "ithal malı" diye onu daha değerli bile görebiliyor. Aslında, zehirli kimyevî atıkların yurdumuza sokulmağa çalışılmasına karşı nasıl tepki gösteriyor ve günlük gazetelerin manşetlerine bu mevzuu taşıyorsak, o kimyevî atıklardan daha zehirli ve zararlı ve sadece geçici dünya hayatımızı değil, ebedî hayatımızı mahvedebilecek zehirler gibi olan bazı ithal malı fikirlerin de âlemimize kontrolsüz olarak, hattâ itibar da görerek girmesine karşı uyanık, tedbirli ve tepkili olmalıyız.
3- Bilim ve teknikte halen bizden ileri olan ülkelerdeki bilim-din çatışması görüntüsü bize emsal olamaz. Şu sebeptendir ki, aralarındaki çatışmanın gerçekten varlığına hükmedilebilmesi için, her iki tarafın söylediklerinin değişmez, sabit ve kesin olması lâzımdır. Bunlardan birinin değişebilir olsa veya mecazlı, teşbihli zahirî manâsına bakılmak yerine, hakikî manâsının tefsirle, yorumla açıklığa kavuşturulması icap etse, iki tarafın söyledikleri arasında, zahire bakarak uyumsuzluk ve çatışma olduğu söylenemez.
Bu bakış açısıyla baktığımızda, bilim-din çatışması mevzuunda şunları görürüz:
a ) Müsbet Bilimler Daima Kesin Hakikatler Değildir
Müsbet bilimler, deney ve hesap yoluyla ispatlanmış bilimlerdir. Deney ve hesap metotları zamanla daha geliştirilebilir ve bunlarla elde edilen yeni ve farklı neticeler daha öncekileri yürürlükten kaldırabilir. Buna dair misaller veren kitaplar yazılmıştır. Bu durumda, müsbet bilimler vasıtasıyla, semavî dinlerin vahye dayanan inanç sistemini reddetmek mümkün değildir. Bu vesileyle, "âyet" kelimesinin de aslında "ispat" manâsını taşıdığını belirtmekte fayda vardır.
b ) Kur'an'dan Önce Gelmiş Olan Mukaddes Kitaplar Tahrif Olmuştur
Kur'an'dan önce gelmiş olan mukaddes kitapların
tahrif edilmiş olduğu bir gerçektir. Kur'an ise, tahrif edilmemiş yegane ve son
semavî kitaptır. Bu durumda, müsbet bilimleri İslâm dışındaki ülkelerden
alırken, tahrif olmuş semavî kitaplarıyla olan ihtilaflarını da aynen ithal ile,
tahrif olmamış semavî kitabımızla bilimin ihtilafının da olabileceğini
vehmetmemiz hata olur. Bilim ve teknikte ilerlemiş olan ülkeler buna, semavî
kitapların doğrularına tabi olup uygulayarak muvaffak olmuşlardır. Aynı
ülkelerdeki dine karşı ilgisizlik ise, dinlerindeki tahrif olmuş hususlara
muhalefetlerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü, "İnsan fıtraten mükerrem olduğundan
hakkı arar." (Vicdanı bozulmuş ve bu hasletini kaybetmiş olanlar bahsimizden
hariçtir.) Burada şunu da belirtmek lâzımdır: İslâm dışındaki dinlerde de
insanların çeşitli bakımlardan ve bu arada bilimde, kemalâtına, terakkîsine
medar olabilecek hakikatler vahiyle de uyum halinde olarak bulunmasına rağmen,
tümüyle ilahî vahiy olan tek din, halen İslâm dinidir. Bir âyet-i kerîmede:
"Şüphesiz ki, Allah indinde yegâne din İslâm'dır" denilerek bu hakikate dikkat
çekilmiştir. O halde bilim-din çatışmasının varlığını, bilimle sadece İslâm dini
arasında araştırmak; İslâm dışındaki tümüyle ilahî vahye dayanmayan dinleri bu
mevzuda taraf saymamak icap eder.
c ) Kur'an'da Bazı Hakikatler Müteşabih Âyetlerle
Açıklanmıştır
Kur'an, l5 asır öncesinden kıyamete kadar, bütün insanlara Allah'ın hitabıdır. Bu hitapta, her devirdeki ve muhtelif devirlerdeki ve coğrafî bölgelerdeki insanların anlayış seviyelerine göre inkârı celp etmeyecek, fakat insanların telâhuk-u efkârlarıyla, tefekkürleriyle açılabilecek manâlar hazinesinin tarz-ı beyanı vardır. Bu manâ hazinesinden cevherler çıkarmakta insanlar yardımcıya, rehbere, mürşide ihtiyaç duyabilirler. Asrımızda bunu en mükemmel olarak Risale-i Nur yapmakta, hem ülkemizde hem de dünyada, talip olanlara Kur'an hazinesinden cevherler çıkarıp sunmaktadır. Risale-i Nur'u husumetli ön yargılardan uzak olarak hakşinaslıkla inceleyenler, onun bu özelliğini tasdik ve kabul etmektedir. Tümü vahye dayanmayan diğer dinlerle bilimin çatışmasını mevzuumuz haricine çıkardıktan sonra, vahye dayanan yegâne hak din olan İslâm'ın kitabı olan Kur'an'daki, herkesin doğrudan manâsını anlayamayabileceği, ilahî hikmetin muktezası olarak müteşabih âyetlerle bildirilmiş hususlarda Risale-i Nur vasıtasıyla bu manâ hazinesine girilmeye çalışılması büyük kolaylık sağlayabilecektir. Bu yapıldığı takdirde, bilim-din çatışmasının olmadığı, çok açık bir şekilde görülebilir.
Çok kaygan olan bilim-din çatışması fikrinden, kendimizi böyle
sağlam bir zemine alabilirsek, ne mutlu bizlere.
Öz
Bilim-din çatışması fikri, çok kaygan bir zemindir. Bilim-din çatışmasından bahsedenlerin aşağıdaki hususları dikkate almalarında fayda vardır:
1- İslâm inancında Allah, Yaratıcıdır. Varlık âlemini hem ibdâ, hem de inşâ suretiyle yaratır. Bilimin mevzularına giren bütün varlıklar ve kanunlar, Allah'ın eseridir. Bu eserlerden Müessir'e geçip Allah'ı tanımak ise, insanın bu dünyadaki imtihanıdır.
2- Bilim-din çatışması vehmi, zararlı başka birçok şey gibi, bize dışardan gelmiştir.
3- Bilim ve teknikte halen bizden ileri olan ülkelerdeki bilim-din çatışması görüntüsü bize emsal olamaz. Şu sebeptendir ki, aralarındaki çatışmanın gerçekten varlığına hükmedilebilmesi için, her iki tarafın söylediklerinin değişmez, sabit ve kesin olması lâzımdır.
4- Müsbet bilimler vasıtasıyla, semavî dinlerin vahye dayanan
inanç sistemini reddetmek mümkün değildir.
MAKALE YAZARI : Prof.
Dr. Mustafa Y. Nutku
**
YUKARIDAKİ MAKALE, KÖPRÜ DERGİSİ'NDEN ( SAYI : 89 ) İKTİBAS EDİLDİ...
*****
altuntopnet@gmail.com
BUCA / İZMİR