* Biliyorum benden pek hoşlanmayacaksınız ama, yine de size selâm ve hürmetlerimi arz ediyorum. Yaratılmışların en şereflisi olan size karşı hürmet vazifem. Ama lütfen siz de beni biraz olsun dinleyin. İnsan olarak İlâhî Beyan'a muhatap olmanız ve âlemlere rahmet olarak gönderilen İnsanlığın İftihar Tablosu'nun sizin içinizden çıkması, beni hakîr görmenizi gerektirmez. Zararlı bir haşerat gibi görülebilirim, ancak ortaya çıkarılan hikmetli hâdiseleri bildiğinizde, batınımda ne çok güzellik olduğunu göreceksiniz.. Sınırlı bilginizle ve anlayışınızla düşündüğümüzde yeryüzünde koyun, keçi, sığır, tavuk ve arı gibi faydalarını açık olarak gördüğünüz birkaç hayvan dışında diğerlerinin hayat hakkı olmaması gerekirdi. Halbuki Rabbimin kurduğu muhteşem ekolojik sistem içinde; hamam böcekleri, sivrisinekler, bitler, pireler ve birçok zararlı haşerat gibi benim de çok önemli bir yerim vardır. Benim gibi, yukarıda sayamadığım daha pekçok hayvan zahiren size zarar veriyor olabilir. Fakat kusura bakmayın, bu kâinatı siz idare etmiyorsunuz ki! Hemen kendi menfaatlerinize göre konuşuyorsunuz. Allah'ın yarattığı bu mükemmel ekosistemde bir kısım böcekler başka hayvanların gıdası olurken, bir kısmı hastalıklara ve ölümlere sebep olarak nüfusun dengelenmesinde rol oynarlar. Ben de bazen sizlerin açlıkla imtihanınıza vesile olurum. |
Hayvanlar âleminin genel yapılanmasına
baktığınızda, şu enteresan hususu fark edebilirsiniz. Kudreti ve
Hikmeti Sonsuz Rabbimiz hayvan türlerinin sayısı ile onların vücut
büyüklüğü arasında bir münasebet tesis etmiştir. Buna göre 0,25
mikrondan küçük hayvanların tür adedi 20.000; 0,25 mikron ile 2,5
mm arasında bir büyüklüğe sahip olan hayvan türü sayısı 220.000;
2,5 mm ile 25 mm arasındaki hayvan türü sayısı ise en kalabalık
grup olan böceklerin teşkil ettiği 600.000 gibi büyük miktardaki
tür sayısıdır. Daha sonra büyüklükle orantılı olarak tür sayısı
azalmaya başlar. 2,5 cm ile 25 cm arasındaki büyüklüğe sahip hayvan
türlerinin yaklaşık sayısı 20.000; 25 cm ile 250 cm arasındaki
büyüklükte yer alan hayvanların tür sayısı 1.500; 250 cm'den büyük
hayvanların sayısı ise; ancak 10 tanedir. Tipik bir çan eğrisi
dağılımında olduğu gibi, ortadaki en kalabalık grup böcekler
olmaktadır. Meşhur evrimcilerden J.H.S.Haldane bu durumun hikmetini
anlayamadığı için, "Yaratıcı’nın böceklere karşı inanılmaz bir
hayranlığı olmalı" şeklindeki ifadesiyle kendince dalga geçmek
istemiştir. Halbuki benim de dahil olduğum böcekler sınıfının bu
kadar kalabalık oluşu diğer hayvanlar için çok mühim bir gıda
kaynağı oluşumuzdan kaynaklanmaktadır.
Benim vücudumu saran (kitin denilen hususi bir
maddeden yapılmış olan) deri kılıfı son derece dayanıklı ve hafif
bir örtü olup, onu taşımakta hiç zorlanmam. Bütün bedenimi saran
kitin örtüsünün sağlamlığı sebebiyle ayrıca bir iskelete ihtiyaç
duymam. Bu yüzden yaratıcımız böceklerin içine bir iskelet
koymamıştır. Dış iskelet vazifesi gören kitin örtü sağlamlığı
yanında son derece de esnektir. Kaslarım bu örtüye iç tarafından
yapıştırılmış olup bunların kasılmasıyla çok çevik hareketler
yaparım. Kendi ağırlığımın 50 misli fazla bir ağırlığı
taşıyabilirim. Kitinden yapılmış bu kaplama malzemesi, esnekliği
sayesinde, üzerine gelen darbelerin tesirini en aza indirdiği gibi,
suyu da geçirmez kalitededir. Dışarıdan içime su girişine engel
olduğu gibi, vücudumdan dışarıya su kaybına da engel olan bu örtü
sıcaktan ve radyasyondan bile kolay kolay zarar görmez.
Düşmanlarımın gözünden kaçabilmem için verilmiş bulunan, yaşadığım
zemine uygun bir rengi kazanabilme kabiliyeti de benim için çok
önemli bir nimettir. Şayet benim vücudumu örten kitine benzer bir
malzemeyi sentetik olarak yapabilseydiniz, uçak ve uzay gemisi
teknolojisinde çok müthiş hamleler yapabilirdiniz.
Vücudum baş, göğüs ve karın olarak üç ana kısımdan yaratılmış olup,
her bir kısım kendine ait çok hususî ince sanatlarla donatılmış
hassas organlara sahiptir. Baş kısmımda iki tane petek şeklindeki
çok iri gözümün dışında üç tane de küçük tek olarak bulunan
gözlerim vardır, bunların ikisi yanlarda, birisi ise ortadadır. Bu
beş gözüm sayesinde aynı anda hem önümü, hem de arkamı rahatça
görürüm. Petek gözlerimin önünde yer alan antenlerim görmek için
değil, yediklerimi ve etrafımda olan bitenleri anlamak için
yaratılmış hususî alıcılardır.
Ağız parçalarım freze tezgahı gibi çalışan çok
hususî şekilde yapılmış âletlerden ibarettir. Gıda olarak
kullandığım yaprakları ve otları en uygun büyüklükte ve biçimde
kesebilmem için hususî yaratılmış testere, rende ve törpü vazifesi
gören bu ağız parçalarım, ayrıca özel dudaklar ve yenilecek bitki
kısımlarını tutmaya yarayan ilâve parçalarla da
zenginleştirilmiştir.
Göğsüm üç alt bölgeye ayrılabilir, her bir bölgenin
alt kısmından çıkan bir çift ayakla toplam altı ayağa sahibim.
Göğsümden çıkan sağlı sollu iki çift kanat çok hususî yapıda olup,
katlayıp dürebilir ve uçmak istediğimde bunları açarak
kilometrelerce uçabilirim.
Uçma deyince biraz üzerinde durmam gerekir. Bu
özelliğim sayesinde milyarlarca arkadaşımla bir araya gelerek dev
sürüler teşkil ederiz. Bazen bulut gibi gökyüzünü kaplayan
sürülerimizde 10 milyarımız bir arada bulunabilir. Hepimiz birden
aldığımız İlâhî Emir'le göçe başlarız ve indiğimiz arazilerde
yeşillik adına ne varsa, siler süpürür ve kuruturuz.
Bu sizin için bir felâket demektir. Rabbimin izni
ile bazen Afrika'nın bir kıyısından diğerine 5.000 km'lik göçleri
iki aydan daha kısa zamanda yapabiliriz. Çöl çekirgesi (Schistocerca
gregaria) ismini alan türümüz 1954 yılında Kenya'da 200 km2'lik bir
sahayı kaplamış ve kurutmuştu. Kilometrekare başına yaklaşık 50
milyon arkadaşımvazife yaptığına göre; sürüdeki fert sayısı 10
milyar civarındaydı denilebilir. Bir dağ çekirgesi türü olan
Melanoplus spretus ise bir seferinde 330.000 km2’yi kaplayan bir
sürü teşkil etmiştir.
15 Nisan 1958 yılında güneyden gelerek Urfa, Silopi,
Viranşehir, Cizre ve Harran ovalarını istilâ ettiğimizde her türlü
yeşil bitki ve buğdayı tüketmiştik. Silopi köylerinden toplanan
ölülerimizin ağırlığı 23 tona ulaşmıştı. Kazakistan, Rusya ve diğer
Orta Asya ülkelerinde, Orta Doğu ve Afrika'da büyük miktarlara
ulaşmamız kolay olur. Zira buraların hava şartları, sıcaklık, nem
ve toprağın durumu yumurta bırakmamızı ve bu yumurtaların birlikte
açılmasını kolaylaştıracak ideal şartlara sahiptir. Vücudumun arka
bölgesi olan karın kısmımı, toprağın içine daldırarak, (tıpkı sizin
toprağa ekin ekmeniz gibi) pirinç tanesi büyüklüğündeki
yumurtalarımı arka arkaya dizerim. Yumurtalarım ilk çıktığında
üzeri sümüksü, köpüklü ve kaygan bir madde ile kaplı olduğundan
toprak içinde kolayca derine doğru gider ve sonra bu kaygan tabaka
sertleşip kese şeklinde koruyucu bir muhafaza halini alır. Bazı
türlerim bir kese içinde 56 veya en fazla 14 kadar yumurta
bırakırken, çöl çekirgesi ve kırmızı çekirge gibi göçmen olup büyük
sürüler teşkil eden türlerimin toprağa bıraktıkları yumurta kesesi
içinde 80–100 kadar yumurta bulunur. Kesenin içindeki
yumurtalarımın kurumaması için Rahmeti ve Merhameti Sonsuz Rabbim
onları saran koruyucu zarfın üst kısmındaki tıkaç gibi iş gören
köpüklü kısmın kurumasını engeller. Bu köpüklü tıkaç yumurtalarımı
bıraktığım deliğin tamamen kumla dolmasını da engellediği için
yazın 10–14 günlük bir kuluçka döneminden sonra yumurtalarımdan
yavrularım çıkar. İklimi daha serin olan yerlerde yavrularımın
çıkması 70 güne kadar uzayabilir. Bana hiç benzemeyen yavrularım
büyüdükçe deri değiştirirler ve gitgide daha çok bana benzerler.
Son iki deri değiştirme sırasında kanatları da gelişir ve son deri
değiştirmeden sonra artık erginleşmiş olan yavrularımın kanatları
da kullanılır hale gelir. Yumurtadan çıktıklarından itibaren
yavrularımın farklı safhalardan geçerek bütün kanat, bacak ve
antenleri yerli yerinde gelişerek ergin birer çekirge olmaları,
Rabbimin Sonsuz Rahmet ve Hikmeti'nin açık bir tecellisidir. Benim
bu işlerde hiçbir dahlim yoktur. Erkek ve dişi olarak çoğalmak
üzere içimizden gelen Sevk–i İlâhi ile yaptığımız iş çok kısa
sürede olmaktan ileriye gitmez. İçimizde üreme hissini doğuran,
yumurta ve spermlerimizi geliştirip bir yavrunun temelini atan ve
sonra onu toprak içinde bir müddet bekledikten sonra çıkartan ve
deri değiştirmeleriyle onları halden hale sokan Kudreti Sonsuz
Rabbim'dir. Hayatımızın iki dönemi vardır denilebilir. Bir dönemde
yalnız başımıza yaşarız ve daha sakin bir hayat süreriz. Ama bir
dönem gelir ki, birden hepimiz kendimize eş aramaya başlarız ve bir
araya toplanırız. Hem davranışlarımız, hem de renk ve biçimlerimiz
değişmeye başlar. Böylece hızlı bir yumurtlama ve çoğalma dönemine
gireriz. Bir dişi; iki–üç küme halinde ve her kümede 80–100 yumurta
bırakınca, birkaç hafta sonra meydana gelecek sürüyü siz düşünün
artık! Sürünün oluşması sebepler açısından en çok sıcaklığa
bağlıdır. Henüz kanatları gelişmemiş yavrularımızı dağınık olarak
çayırlarda sıçrarken görürsünüz ve hususî bir emir almadan bir
araya gelip, toplanmazlar. Fakat bazen çok hususi şartlar bir araya
gelince sürü teşkil etmeye başlarız. Bu dönemde renklerimiz de
pembeden sarıya dönüşür ve üzerimizde siyah çizgiler görülmeye
başlar. Bu siyah çizgiler sürüyü bir arada tutmada birbirini tanıma
adına önemli işaretlerdir. Artık arılar ve karıncalar gibi sosyal
bir grup haline geliriz ve birlikte hareket eden bu milyarlarca
fertten oluşan sürülerle, kanatlarımızı kullanarak, aynı zamanda
rüzgârdan da istifade ederek, sizler için bir kâbus haline
dönüşürüz. Artık her indiğimiz yerde yeşil adına ne varsa tüketir
ve kuruturuz.
Her gün ağırlığımın sekiz misli yeşil bitki
tüketirim. Bazı türlerimizin hususî tercihleri vardır ve sadece
belli bitkileri yiyerek beslenirler.
Yüce Kitabınız Kur'an benden iki yerde bahsetmektedir. A'raf suresi
133. âyette İsrailoğulları’na musibet olarak bizlerin gönderildiği
beyan buyrulur. Bu durumu her ne kadar görmediysem de, o kavmin
bütün yiyeceklerinin tükenmiş olduğunu ve ciddi bir kıtlık içine
girdiklerini söyleyebilirim. Ayrıca Kamer suresinde kıyamet ve
haşirle ilgili bilgiler verilirken, insanların kabirlerinden
kalkması ve nereye gideceklerini bilemeyen şaşkın sürüler halinde
gezinmeleri de bizim topraktan çıkmamıza benzetilmektedir.
Hakikaten biz de topraktan yavru olarak çıktığımızda hedefsiz bir
şekilde başımıza geleceklerden habersiz koşturur dururuz.
Dev sürüler haline gelince büyük kıtlıklara sebep
olan bir âfet halini almamız sizi korkutmuş olabilir. Biraz da
yüreğinize su serpeyim: Allah yarattığı hiçbir canlıyı başıboş,
hikmetsiz ve hedefsiz bırakmadığı gibi, bizi de kendi keyfimize
göre çoğalalım ve sadece insanlığın başına belâ olalım diye
yaratmamıştır. Bizim de çok düşmanımız vardır. En başta rüzgârlar
bizi çok uygun bir üreme yerine götürmeyebilir. Çok kötü bir yere
götürür ve buradaki toprak yumurta bırakmaya uygun olmayabilir; çok
rutubetli veya çok kurak olabilir ve yumurtalarımız bozulabilir;
çıkan yavrularımız yeterli bitki bulamayabilir, kızgın güneşin
altında saklanacak bitki bulamazlarsa kavrulup ölürler. Ayrıca
bizim de birçok parazit ve mantar hastalıklarımız vardır ve büyük
teleflere sebep olurlar. Bazı sinekler yumurtalarını gelip bizim
yumurtalarımızın üzerine koyarlar ve onların yumurtalarından çıkan
larvalar bizim yumurtalarımızı yerler. Karıncalar gelir birçok
yavrumuzu alıp götürürler, kuşlar zaten bizim için başlı başına bir
felâkettir. Hem yavrularımızla, hem de erginlerimizle kendilerine
ziyafet çekerler. Gördünüz mü Rabbim ne kadar mükemmel bir denge
içinde sistemi muhafaza ediyor? Tabii ki, bazı zamanlarda sizleri
cezalandırmak veya çeşitli imtihanlar için –hem rüzgâra, hem
toprağa, hem sineklere, hem de kuşlara sözünü geçiren Rabbim–;
bütün şartları hazırlayıp, bizi de "çekirge âfeti" haline
getirebiliyor. Emir, Yaratıcı'dan olunca, biz sadece itaat edip
sürüler teşkil ediyor ve yiyeceklerinize ortak oluyoruz.
Bazen demiryollarını bile işgal
edebiliyoruz. Bu sırada üzerimizden geçen trenler bizleri ezerek
vıcık vıcık hale getiriyor ve raylardan kayarak devrilebiliyorlar.
Sahip olduğum duyu organlarımın hassasiyeti
hakkında yaptığınız çalışmalar henüz çok yetersiz kalmaktadır ve
bütün duyularımı tam olarak bilemiyorsunuz. Hissedebildiğiniz en
hafif rüzgâr bile saatte birkaç kilometreden aşağı değildir.
Halbuki ben saatte 180 metreden daha hafif hava akımlarını bile
rahatça hissederim ve bu yüzden beni elinizle yakalamanız zordur.
Şeytan çekirgesi de denen bir
türümüz (Deinacrida) duyu organları ile toprağın içindeki
sığınağından havanın nasıl olacağını bilebilmekte ve ona göre
dışarı çıkmaktadır. Bu tür; enteresan olarak buzun içinde uzun
müddet ölmeden kalabilmektedir ve kanında antifriz maddesi de
yoktur! Soğukta donmayan ve uykuya yatan birçok canlının kanında,
donmayı engelleyici antifriz maddeleri bulunmaktadır. Rabbim bizim
donmamıza bilemediğimiz farklı bir sistemle mani olmaktadır.
Birer sanat harikası olan ve birbirine simetrik
olarak yaratılmış bulunan kanatlarımı saniyede 12–15 kere çırparak
uçarım. Bir sıçrayışta kendi boyumun 20 mislini geçebilirim. Bu
sıçrama kabiliyetim, hem arka bacaklarımın uyluk kısmının hususî
olarak büyük yaratılmasından, hem eklem yerlerimdeki resilin isimli
özel bir proteinden kaynaklanmaktadır. Resilin proteinini hususî
vasıflarla yaratan Rabbim, ona kauçuktan daha üstün özellikler
vermiştir. Bu sayede resilin proteini üzerine esneme ve bükülme ile
uygulanan herhangi bir enerji, % 96 gibi çok yüksek bir verimle
depolanmakta ve üzerine gelen kuvvet kaldırıldığında bu enerjiyi
tamamına yakın bir şekilde geri verilebilmektedir.
Unutmadan hatırlatayım! Her ne
kadar sürü halindeyken tarlalarınıza musallat olarak, sizleri kayba
uğratsak da sizler de bizi toplayıp yiyebilirsiniz. Afrika, Orta
Doğu ve Arabistan'da bizleri yiyiyorlar. Bazıları balla karıştırıp,
bazıları da yumurtayla birlikte kavurup çıtır çıtır yiyorlar. Bakın
size bu kadar kopya da verdim. Sadece yeşil bitki ile
beslendiğimden temiz bir hayvanım, belki görünüşüm bazılarınıza
sevimli gelmeyebilir, ama pis olmadığımı ve yenilmemde de bir
sakınca olmadığını belirteyim. İnsanlık hali, belli olmaz! Yarın
öbür gün dağda bayırda aç kalıp yiyecek bir şey bulamazsanız, bana
ihtiyacınız olabilir.
Hemen hemen
bütün sırlarımı ifşa ettim. Yerimiz müsait olsaydı organlarımın
ince yapısı hakkında sizi bilgilendirmek isterdim, ama sizi
sıkmaktan çekindim. Önemli olan bana bakınca diğer hayvanlar gibi
benim de Allah'ın isimlerinin tecellisine mazhar olduğumu
göstermekti. Amacımız sanatlı yaratılmış bir canlı olarak; belli
durumlarda âfet, belli şartlarda ise nimet olabileceğimizi,
ekosisteme küllî bir nazarla bakarak anlamanızdı. Muvaffak
olabildiysem, bu Allah'tandır. Olamadıysam eksikliğim ve
yetersizliğimdendir. 'Bir çekirgeden zaten ne beklenirdi?' deyip,
kusuruma bakmayasın, sevgili insanoğlu!
MAKALE : Prof.
Dr. Arif SARSILMAZ
*****
altuntopnet@gmail.com
BUCA / İZMİR