CAHİL KİME DENİR?
**** *** *** ****
**
Lûgat, cahili; ilimden mahrum olan, bilgisiz diye tarif eder. Ben bu satırlarda bu kelimenin gerçek manasını araştırmaya çalışacağım.
Yakın bir geçmişte insanımızda çok yanlış bir kanaat vardı:
“Adam üniversiteyi bitirmiş Cuma namazı kılıyor” veya “Koskoca
profesör namazını kılıyor, orucunu tutuyor... Hacc'a bile
gidecekmiş” gibi cümleleri sık sık duyuyorduk.
Hem de bu cümleleri namaz kılanlar ve oruç tutanlar söylüyorlardı.
Bu ifadeler beni öylesine derinden vurur, öylesine amansız
yaralardı ki anlatamam. Çünkü bu cümleleri tersinden
yorumlarsanız;
“Profesör namaz kılmaz, oruç tutmaz, üniversite genci Cuma
namazına gelmez” gibi manayla karşılaşırsınız. Hatta bu yorum
sizi, “Oruç tutup namaz kılmak cahillere mahsustur”
saçmalamasına bile götürür.
“İbadet etmenin cahillik olduğu” mantığı ise alnı secdeye değen mü’minlere yapılabilecek hakaretlerin en büyüğüdür.
Hayır... Hayır... Kesinlikle hayır... Allah’a BİR Allah’a
inananlar cahil olamazlar.
Hatta ve hatta benim lûgatımda ve mü’minin lûgatında “Cahil:
Allah’ı inkâr eden” diye yazılıdır.
Ve bizim anlayışımıza göre bir
insan, hiçbir şeyi bilmese de BİR Allah’ı tanısa, ona cahil
diyen herkes cahildir.
Ve yine bizim anlayışımızda bir
kişi, kâinattaki her şeyi bilse de bir Allah’ı bilmese, tanımasa
ona “âlim” diyen herkes cahildir.
Miladî 500’lü yıllarda yaşayan bir
Bedevi’ye şu günün tekniğinden bahsetsen ve “Sen konuşacaksın,
senin sesini milyarlarca kişi evlerinden dinleyecek, görüntünü
milyarlarca kişi izleyecek, görüntün ve sesin bir anda binlerce
kilometre ötede milyonlarca ekranın hepsine birden ve aynı anda
yansıyacak” deseydiniz, herhalde sizi cahillikle suçlar, hatta
hatta deli olduğunuza inanırdı.
Ama ümmî sahabi; Allah’ın Resulü’nün
gecenin bir bölümünde arşa çıkıp döndüğünü (Miraç hadisesini)
tasdik ediyorsa, hayal gücünün müthişliğine değil, imanın
kâmilliğine yorulmalıdır. Hayır... Hayır, bu adama asla cahil
denilmemelidir.
Cahil: Bir şaltere dokunuşta,
milyarlarca ampulün, binlerce kilometre ötede yandığını, ayın
ötesinde, gezegenlerin çevresinde dolaşan Soyuzlarda,
Apollolarda bulunan astronotların görüntülerinin bir anda bütün
dünyaya, milyarlarca ekrana aksettiğini gördüğü ve bunun
insanlar tarafından yapıldığını bildiği halde, Miraç hadisesinin
Allah tarafından gerçekleştirilebileceğine halâ inanamayana;
Teneke parçasından çanak antenlerin,
kendisinin bile gözüyle göremediği ses ve görüntü dalgalarını
aldığını bildiği halde, kendi gönlünü ilahi mesajın nurlu
pırıltılarını alacak frekansa ayarlayamayana;
Kendisinin meydana getirdiği ses ve görüntü dalgalarını
göremediği halde, Allah’ın meleklerini görmediğini iddia ederek
inkâr edene;
Bilgisayar ve ışık hızına varamayan,
füze yapıp onlarla gururlanan, ama bir kere olsun kendine dönüp
bilgisayar yapan beyni, ışık hızını aşan hayal gücünü, insan
ruhunu Yaratan’ı idrak edemeyene denir cahil.
Bütün bunları düşündükten sonra,
zihnimde şekillenen ve yüreğim tarafından tasdik edilen nükteyi
besmeleyle beyaz kâğıda aktarıyorum;
Bilgisayar ve füze yapan insan da dahil,
Allah’ı
inkâr eden kim varsa hepsi cahil...
Makale Yazarı :
Ahmet Mahir PEKŞEN
**** **** ****
*** **** **** **** **** ****
** Kendini bilmeyen kişidir o. Bilse, bilmediğini de bilir ve ona göre davranır.
* Bilmeyen insan, seviyesini koruduğu için anlaşılabilir bir tarafı vardır.
Bilmeyen, bilmediği için bilmez. Bilmediği şeylerle eksilen dünyasını tamamlayıp onarmak ister.
Onu bilinmesi gereken şeylerden habersiz ve mahrum kılan ulaşamazlık sorunudur.
Ya o bilgiye ulaşabilecek güç ve imkândan yoksun kalmıştır ya da bilgi,
onun bulunduğu taraflara hiç uğramamıştır.
** FAKAT CAHİL HİÇ ÖYLE Mİ?
* Bilmediği şeyin bilgi olduğunda o kadar ısrar eder ki içinde bulunduğu karanlığın farkında değildir.
Cahilin bilgi ve aydınlığa itimadı olmadığı gibi bilgili ve aydın kişilere de saygısı yoktur.
Bu yüzden alanında yetkin ve otorite kişilerin yanında ahkam kesmekten hiç çekinmez. Sürekli başkalarının sözünü keser. Cahil insanın cehaleti davranışlarına yansımıştır. Bu sebepten cahille rekabet ya da cahile misilleme, kişiyi onun ayarına düşürür. En mantıklısı cahillerden yüz çevirmektir. Zira cahille ne kadar vakit geçirir, ona laf yetiştirmeye çalışırsan senin mantık örgünü tersyüz ettiği gibi yaklaşımlarını da kendine benzetir.
Boşuna söylememiş Ozan Ruhsati: “Basma cahilin izine/ Gitme şeytanın sözüne.”
Cahillerin en büyük referansı şeytandır.
En büyük akıl yürütme biçimleri fasit kıyastır. Alakasız iki şeyi birbirine kıyas etmekte birebirdirler.
Bu fasit kıyas saçmalama noktasında onlara ayrı bir cesaret bahşeder ki biz buna “cahil cesareti” deriz.
Gerçek bilen (Ârif veya Âlim) on düşünür bir söylerken cahil kişi on söyleyip bir kez bile düşünme zahmetine katlanmaz. Cahillik hakikatin yeryüzünde kök salmasına karşı bir kumpanya, bir tersine öğretidir. Bulduğunu gerçek sanmakla gerçeği bulmak arasındaki farkı fark ettiğimizde cahil insanı daha yakından tanımış olacağız.
Çağdaş dünya cehaletin bilgisizlikten kaynaklanan geleneksel formuna onun farklı versiyonlarıyla cevap vermeye çalışır.
Yani bilginin cehalete malzeme edilmesi modern bir göz boyama tekniğidir.
Karanlığın yapay ışıltılarını hakikat diye yutturmak bu tür insanların yeni numarasıdır.
Dün bilgisizlik cahilliğin yaygın sebebi iken bugün yalancı ve fasit bilgi cahilliğin sebebi olabiliyor.
Modern dünyanın insanları Nabi Avcı’nın ifadesiyle bir tür “Enformatik Cehalet”le karşı karşıya.
Bildiğin şeyin yoğunluğu, ağırlığı ya da dinlenirliği değil seni nereye götürdüğüdür asıl olan.
** SAHİP OLDUĞUN BİLGİ SENİ NEREYE TAŞIYOR?
Bir toplumda kifayetsizlik hoşgörü ile karşılanıp,
zırcahillik alkışlanıyorsa modern cahiliye ile muhatap olmamız kaçınılmaz olacaktır.
Bilen, haddini bilendir. Kendini ve haddini bilmeyen her şeyi bilse bile özde kıymet-i harbiyesi yoktur.
Bilmenin gayesi bilgiye verilen değeri de ortaya koyar.
Bilme ameliyesinin malzemesi olan bilgi bulmaya hizmet ettiği oranda bileni ve çevresini aydınlatır.
Kimi zaman bir bilgi bütün bildiklerimize bedel olabilir. Bildiği halde bulamayan kişinin yolunu başkaları aydınlatmaya çalışır.
Gerçek aydınlanma içe doğru olandır. Zamanından evvel bilinmemesi gereken şeylerin peşine düşmek de yalancı aydınlanmadır. Bildiğin şey dağarcığına ne kattı ve dünyana neler kazandırdı?
Aksine onu bilmeseydin zihnin daha duru, ufkun daha net mi olacaktı acaba?
Yaşadığımız dünya cehalete yeni sunum biçimleri getirmiştir.
Cehalet deyip geçemezsiniz, onun da bir sistemi ve öğretisi var artık.
Belki bir yerlerde “Cahili Bilimler Fakültesi” diye bir tabelaya rastlamıyorsunuz, ama farklı ve albenili ambalajlarda pazarlanan
bir cehalet olduğunu da yok sayamayız.
Hayatın müfredatında “Cahil Kültürü ve Cehalet Bilgisi” diye bir ders yok elbette.
Fakat kuşakların tabiatla ilişkisini sıfırlayıp plastik, sentetik,
metalik profan bir dünyaya mahkûm ederseniz siz fark etmeseniz de bu dersi dışarıdan bitirmiş olurlar.
Tabiatın ders kitabı olması şimdilik pek mümkün gözükmüyor
hiç olmazsa “Tatil Kitabı” olsun, meyveyi dalında, sebzeyi bostanda, tahılı tarlada, kurdu kuşu ormanda tanısınlar.
**
**
Makale Yazarı : Hüseyin AKIN -- Milli Gazete'den iktibas edilmişdir.
****
****