* Bir Reformcu diyor ki: (Çok uzun süre oruç tutuluyor.
Güneş doğmaya yakın bir zamana kadar yiyip içmeli. Ancak o zaman
siyah iplikle beyaz iplik ayrılabilir. Böyle yapılmazsa Kur’anın
emrine uyulmamış olur.)
CEVAP :
Bunu başka mezhepsizler de söylüyor. Siyah iplikle beyaz ipliğin
ayırt edilmesinin açıklamasını bilmediklerinden veya art
niyetlerinden dolayı böyle konuşuyorlar. Halbuki iplikten
maksadın ne olduğunu, Peygamber efendimiz açıkça bildirmiştir.
Bekara suresinin, (Beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye
kadar yiyip, için!) mealindeki 187. âyet-i kerimesindeki
ipliklerin, gündüzün beyazlığı ile gecenin siyahlığı olduklarını
anlatmak için, daha sonra fecrin kelimesi indi. Gündüzün
beyazlığı ile gecenin siyahlığı, iplik gibi birbirinden
ayrılınca, oruca başlanacağı anlaşıldı.
Eshab-ı kiramdan Sehl İbni Sa’d hazretleri anlatır:
(Beyaz iplik siyah iplikten, ayrılıncaya kadar yiyin için!) âyeti
inince, fecrin = tan yerinde kelimesi henüz nazil olmamıştı.
Bir kısım insanlar, oruç tutacakları zaman, ayaklarına siyah
ve beyaz iplik bağlar, bunlar görülünceye kadar yiyip içmeye
devam ederlerdi. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, minel fecri
kelimesini indirdi. O zaman, beyaz ve siyah ipliğin
ayrılmasından maksadın, gündüzün beyazlığı ile gecenin
siyahlığının iplik gibi birbirinden ayrılması olduğu anlaşıldı..
*
* Bir mahalde, (Sabâh nemâzının vakti),
dört mezhebde de, (şer’î gece)nin sonunda
başlar. Ya’nî, (Fecr-i sâdık) denilen
beyâzlığın şarkdaki üfk-ı zâhirî hattının bir noktasında
görülmesi ile başlar. Oruc da, bu vaktde başlar. Fecr vaktinin
irtifâ’ını bulmak için, berrak bir gecede, üfk-ı zâhirî hattına
ve sâatimize bakıp, fecr vakti anlaşılır. Bu vakt, muhtelif
irtifâ’lar için, hesâb ile bulunan vaktlerden hangisine uyarsa,
o vaktin hesâbında kullanılan irtifâ’, fecr irtifâ’ı olur. Şafak
irtifâ’ı da böyle bulunur. İslâm âlimleri asrlardan beri, fecr
irtifâ’ının -19 derece olduğunu anlamışlar, diğer rakamların
doğru olmadığını bildirmişlerdir. Avrupalılar, beyâzlığın
yayılmasına fecr diyor. Bu fecrin irtifâ’ı -18 derecedir
diyorlar. Müslimânların, din işlerinde, hıristiyanlara ve
mezhebsizlere değil, islâm âlimlerine uyması lâzımdır. Sabâh
nemâzının vakti, (Şemsî gece)nin sonunda temâm
olur. Ya’nî, güneşin ön [üst] kenârının, o mahaldeki, üfk-ı zâhirî hattından doğduğu görülünceye kadardır.
Sabâh nemâzını her mevsimde (İsfâr)
etmek, ya’nî ortalık aydınlanınca kılmak müstehabdır. Cemâ’at
ile öğle nemâzını, yazın sıcakda geç, kış günleri ise, erken
kılmak müstehabdır. Akşam nemâzını her zemân erken kılmak
müstehabdır. Yatsıyı, şer’î gecenin ya’nî gurûbdan fecre kadar
olan zemânın üçde biri oluncaya kadar geç kılmak müstehabdır.
Gecenin yarısından sonraya bırakmak tahrîmen mekrûhdur. Bu
gecikdirmeler, hep cemâ’at ile kılanlar içindir. Evinde yalnız
kılan, her nemâzı vakti girer girmez kılmalıdır. (Künûz-üd-dekâık)da
yazılı ve Hâkimin ve Tirmüzînin bildirdikleri hadîs-i şerîfde, (İbâdetlerin
en kıymetlisi, evvel vaktinde kılınan nemâzdır)
buyuruldu. (İzâlet-ül hafâ)nın
beşyüzotuzyedinci sahîfesinde yazılı, (Müslim)
kitâbındaki hadîs-i şerîfde, (Bir zemân gelecek,
âmirler, imâmlar, nemâzı öldürecekler, vaktinden sonraya
bırakacaklardır. Sen, nemâzını vaktinde kıl! Senden sonra,
cemâ’at olurlarsa, onlarla da, tekrâr kıl! İkinci kıldığın
nâfile olur) buyuruldu. İkindiyi ve yatsıyı, İmâm-ı
a’zamın kavline göre kılmak ihtiyâtlı olur. Uyanamayan, vitri
yatsıdan hemen sonra kılmalıdır. Yatsıdan evvel kılarsa, sonra
tekrâr kılar. Uyanabilen ise, gecenin sonunda kılmalıdır.
*
*
Ekvator'dan kuzeye ve güneye
doğru ilerledikçe güneşin doğma ve batma vakitleri değişir, uzar
ve kısalır, nihayet günlerce ve aylarca doğmadığı veya batmadığı
enlem derecelerine ulaşılır.
* Her memleketin
namaz vakti, o memleketin Ekvatordan uzaklığı ve mevsimlere göre
değişir.
* Kıymetli islâm astronomu olan Ahmed Ziyâ bey, (İlm-i
hey'et) kitâbında diyor ki: (Kutba yaklaştıkça,
sabah ve yatsı namazlarının vakitlerinin başlangıcı, yani fecr
(İmsâk) ve şafak (Yatsı)
vakitleri, güneşin doğma ve batma vakitlerinden uzaklaşır. Yani
sabah ve yatsı namazlarının ilk vakitleri, birbirine yaklaşır.
Her memleketin namaz vakitleri, hatt-ı üstüvâdan [Ekvatordan]
uzaklığına, yani arz derecesine [Enlem=Latitude=φ]
ve güneşin meyline, [Declination=δ]
yani ay ve günlere göre değişir.) Arz dereceleri, (90 -
meyl) den fazla olan yerlerde gece ve gündüz hiç olmaz. Arz
derecesinin temâmîsi (90 dereceye tamamlayanı, yani tümleri) (meyl
+ 19) dan küçük ise, yani arz dereceleri ile meyl-i şems toplamı
(90–19=71) veya daha ziyade olan zamanlarda, diğer bir ifâdeyle
güneşin meylinin, beş dereceden ziyade olduğu yaz aylarında,
şafak gayb olmadan, fecr başlar.
*
* Cenâb-ı Hak Kur‘ân-ı Kerim'de imsâkı târif ederken, “... Fecrin beyaz
ipliği siyah ipliğinden seçilinceye (yani fecr-i sâdıka) kadar
yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun...
Bunlar Allâh'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın”
(el-Bakara, 2/187) buyurmaktadır.
Sınıra yaklaşmamak için de, vakitlerin hesaplanmasında mutlaka
“temkin”in kullanılması gerektiği izaha gerek kalmayacak
derecede nettir, görmemek imkânsızdır.
*
* Bilindiği gibi ibâdetleri vaktinde edâ etmek şarttır. Vakti
girmeden kılınan namaz sahih olmayacağı gibi, vakti çıktıktan
sonra kılanan namaz da edâ değil ancak kaza olur. Oruç da aynen
namaz gibidir; imsak vaktinden sonra veya güneş batmadan önce
yenilip içilirse, oruç sahih olmaz, kaza edilmesi gerekir.
* İbni Âbidîn'in (Redd-ül-muhtâr)ının,
Matbaa-yı âmire hicrî 1307 baskısının, 342. sayfasında ve bunun
Ahmed Davudoğlu tercümesinin 2. cildinin 40. sayfasında ve
(Feth-ul-kadîr)de bir fıkh kâidesi yazılıdır:
(Namazın sahîh olması için, vakti girdikten sonra
kılınması ve vaktinde kılındığını bilmek şarttır. Vaktin
girdiğinden şübhe ederek kılıp, sonra vaktinde kılmış olduğunu
anlarsa, bu namazı sahîh olmaz). İbni Âbidîn bunu
zikrederken, (Nûr-ul-îzâh ve diğer kitâblarda da böyle
denilmiştir. El-Eşbâh'ın niyet bahsinde de böyle denilmektedir.)
diye yazmıştır. Ayrıca Şâfi’î (El-Envâr) ve
Mâlikî (El-Mukaddemetül-izziyye) şerhinde ve
(Mîzân-ül-kübrâ)da da böyle yazılıdır.
*
* (Oruç gündüzleyin yiyip içmekten ve cinsel ilişkide
bulunmaktan oruç niyetiyle sakınmaktır.) Zira orucun lügat
anlamı da, yiyip içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamaktır. Ancak
Şeriatta buna niyet de ilâve edilmiştir ki âdet ile ibadet
biribirinden ayrılmış olsun. Çünkü eğer niyet şart olmasaydı,
gündüzleri hiç bir şey yiyip içmemeyi ve cinsel ilişkide
bulunmamayı alışkanlık haline getiren bir kimsenin bu davranışı
kendisi için bir âdet olduğu halde, ibadet de olacaktı. Halbuki
oruç niyetiyle bunu yapmadığından onun için oruç olamaz ve dolayısiyle ondan hiç bir sevap elde edemez.
Orucun gece değil de gündüz tutulmasının sebebi, yukarıda geçen
âyet-i kerimedir. Kaldı ki gece ile gündüzden, oruca gündüz daha
uygundur. Çünkü gece uyku zamanı olduğu için geceleyin yiyip
içmemek zaten âdettir. Âdet olan bir şey ise -yukarıda da geçtiği
üzere- ibadet olamaz. Bunun için oruç zamanı ancak gündüz olup
gece oruç tutulamaz.
*
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
* Sual:
Birkaç dakika önce olmuş sonra olmuş ne fark eder?
CEVAP :
Sonra olması fark etmez de önce olması çok şey fark
eder. Çünkü namazları vaktinde kılmak şarttır. Birkaç dakika
önce kılınsa namaz sahih olmaz. Oruç da böyledir. Güneş batmadan
önce yiyip içilince, oruç sahih olmaz. Namazları vakit girdikten
üç-beş dakika sonra kılmakta hiç mahzur yoktur. Güneş battıktan
5-10 dakika sonra orucu açmakta da mahzur yoktur. Hatta
yıldızlar görülünceye kadar geciktirmek caizdir. Nur-ül izah
şerhinde; "Bulutlu gecelerde, orucun bozulmasından korunmak
için, ihtiyatlı davranarak oruç açmayı biraz geciktirmelidir.
Yıldızlar görülmeden önce iftar eden acele etmiş olur"
buyuruluyor.
*
Sual: Yeni
takvimlerde imsak vakti ne kadar sonraya alınmıştır?
Sonraya alınması oruca zarar verir mi?
CEVAP :
Yeni takvimlerde, imsak vakti 10-15 dakika
geciktirilmektedir. Böyle olunca, oruç tehlikeye sokulmaktadır.
Eğer imsak vaktinden sonra yiyip içilmeye devam edilirse, oruç
tutulmamış olur. Bunun için imsak vaktinde yiyip içmeyi kesmek
şarttır. İmsak vaktinde eski cetvelleri esas alıp, yeni
takvimlerden 10-15 dakika önce yiyip içmeyi kesmekte hiç mahzur
yoktur. Hatta çok iyi olur, tedbirli ve temkinli hareket edilmiş
olur. Tedbirsizlik ve temkinsizlik sebebiyle namaz ve oruçları
ifsat etmemek lazımdır.
Sual: Eski takvimlerle yeni takvimler
arasındaki en önemli fark nedir?
CEVAP :
İki takvim arasında fark, biri temkinli, öteki
temkinsizdir. Yeni takvimlerden Türkiye Takvimi, ehil
kimseler tarafından, çok hassas bir şekilde hazırlanmaktadır. Bu
hususta takvimimizde her sene, Mühim Tenbih başlığı
altında ikaz yapılmaktadır. Mevcut takvimler içinde, Türkiye
Takvimi ve bu takvim esas alınarak hazırlanan Ramazan
imsakiyeleri temkinli olup, en uygun olanıdır.
*
* Hilal
görülünce Ramazan başlar
Sual: Ramazanın başlamasında hesaba, takvime göre mi
hareket edilir, yoksa hilalin doğmasına, görülmesine mi itibar
edilir?
CEVAP :
Hesaba takvime göre hareket edilmez. Hilalin doğmasına
da itibar edilmez. Ancak, Hilalin görülmesine itibar edilir.
Hilalin görüleceği günü değil, doğacağı günü doğru olarak
tespit etmek mümkündür. Nitekim tespit edilmiştir de. Fakat
dinimiz, oruca başlamayı, bayram etmeyi hilalin doğmasına değil,
hilalin görülmesine bağlamıştır. Hilal, ya hesapların gösterdiği
günde veya bir gün sonra görülür, hesapta bildirilen günden önce
doğmaz.
Sual: Teknoloji asrındayız. Güneşin ne zaman doğup ne
zamana batacağı bilinmiyor mu? Ayın ne zaman görüleceği saniyesi
saniyesine tespit edilemiyor mu? Niye her sene bu kargaşa
oluyor?
CEVAP :
Allahü teâlânın koyduğu nizamda eksiklik, yanlışlık
olmaz. Güneşin ve Ayın hangi saatte doğup, batacaklarını çok
önceden hesapla bilmek mümkündür. Hesapla bildirilen vakitten
önce bir dakika bir saniye önce doğup batmaz. Yeni ayın hilali
hesapla bulunan zamanda doğar, fakat havanın bulutlu olması gibi
sebeplerle bazen doğduğu gün görülmeyebilir. Ramazan ayını
tespit için hilali, yani Kamerî yeni ayın Hilâlini aramak ve Ay'ı [Hilâli] görmek,
eğer görülemezse, Şaban ayını otuz güne tamamlamak gerekir.
Kargaşanın sebebi, hilal görülmediği halde, falanca ülkede
görülmüş diyerek bir gün önce oruca başlanmasıdır. Hiçbir zaman
hesaptan sonra olmuyor da hesaptan önce görülüyor. Halbuki, "Hava
bulutlu idi biz göremedik. " deseler, söyleyecek bir şeyimiz kalmaz.
"Hilâl, Vaktinden önce görüldü." demeleri çok yanlıştır.
* İlk Hilal Safhası
*
* Sual:
Hilal gözetlemede dinin hükmü nasıldır?
CEVAP :
Mustafa Sabri Efendi buyuruyor ki:
(Şaban ayının 29 çektiği hesap ile kesin olarak bilinse,
gerçekten de 29 olarak çekse, Ramazanın girişini tespit için
hilal gözetlense, hilal doğduğu halde, hava bulutlu olduğu için
görülemese, Şaban otuz gün olarak kabul edilir. Yine bunun gibi,
Ramazan ayının 29 çektiği hesap ile kesin olarak bilinse,
gerçekte de 29 çekse, hava bulutlu olduğu için Ramazanın 29unda
hilal görülmese, Ramazanı otuza tamamlamak dinimizin emridir.
Hadis-i şerifte,
(Hilali görünce, oruç tutun, tekrar görünce
orucu bırakın) buyuruldu.)
[Meseleler]
Sual: Bu konuda
Diyanet yetkilileri ne diyor?
CEVAP :
Diyanet yetkilileri özetle dedi ki:
(Dinimiz, rüyeti yani hilalin görülmesi ile oruca başlanacağını
emreder. Diyanet olarak, Ramazan hilalini gözetledik. Bugüne
kadar, rasathanenin yaptığı hesaplara aykırı hiçbir sonuç tespit
edemedik. Suudi Arabistan ile aramızdaki ayrılığın sebebi,
onların hilali gözetlemeleri ve bizim de hesaplara göre hareket
etmemiz değildir. Bu ülke, hilali gözetlemekle oruca başlamıyor,
Amerikan almanaklarına göre hareket ediyor. Bir heyetle S.
Arabistan’a gittik.
Gelin hilali birlikte gözetleyelim
dedik. Rabıta sekreteri Saffet bey,
Biz Amerikan
denizcilerinin hesaplarına göre hareket ediyoruz dedi. 6
kişilik bir heyetle Cebel-i Sefaya çıktık. Dürbün kullanmamıza
rağmen hilali göremedik. Zaten hesaplara aykırı olarak görmek
mümkün değildi. Akşam olunca, hilalin görüldüğünü, bayram
edilmesi gerektiğini ilan edip milyonlarca müslümanın oruçlarını
bozdurdular. Onların bu hareketlerinin, yalan veya yanlış bir
beyana dayandığı muhakkaktır.)
Bu yazıda da, hesap değil, hilalin görülmesi esas
alınmıştır. Biz de her sene (Hilal görülmeden oruca başlamayın,
hilal görülmeden bayram etmeyin) diyoruz. (Hesaba göre hareket
edin) demiyoruz.
( Türkiye Gazetesi )
Sual: Suudlar hilali gördük deseler bizim
inanmamızın dini yönden bir mahzuru olur mu?
CEVAP :
Vehhabiler Ehl-i sünnet olmadıkları için sözlerine
itibar etmek caiz olmaz. İslam âlimleri buyuruyor ki:
Bid'at sahibi, yani itikadda Ehl-i sünnetten ayrılmış olan 72
fırkanın hepsi, her ibadeti yaptıkları halde, adil değildirler.
Çünkü, ya mülhid olarak, imanları gitmiş veya Ehl-i sünneti seb
ediyorlar ki, bu da büyük günahtır.
(Hadika)
Müslümanı seb ve kötülemek günahtır, adaleti yok eder, şahitliği
kabul olmaz.
(Dürr-ül-muhtar) ( Türkiye Gazetesi )
Necdilerin bâtınılik yolunda birer zındık oldukları,
Nimet-i
İslam kitabının nikah bahsinde yazılıdır. Bunun için,
Ramazan, bayram ve hac zamanının gelmesini anlamakta ve bütün
din işlerinde, mezhepsizlerin sözlerine uymak caiz değildir.
Sual: Hilali gözetlemek farz mıdır?
CEVAP :
Hilali gözetlemek farz-ı ayn değil, farz-ı kifayedir. Aynı
manada vacib-i kifaye de denmiştir. Bazı müslümanlar
gözetleyince diğerlerinden sakıt olur.
Sual: Hilali gözetlemek için nasıl bir yol takip
etmelidir?
CEVAP
Teleskop ve dürbün hilalin çıplak gözle görmesini
kolaylaştırır. Önce rahat görebilmek için bu aletlerle hilal
aranır, bulunursa çıplak gözle de bakılır. Görülürse ertesi
günün, ayın ilki olduğu anlaşılır. Hesap işi de böyle
faydalıdır. Hilalin semada ne kadar kalacağı, hangi dakikalarda,
dünyanın nerelerinden görüleceğini gösterir. Hesabın, teleskobun
faydası inkâr edilemez. Yoksa hesaba göre bayram ilan edilmez.
Sual: Hilal resmen gözetlenmediğine göre,
oruca erken başlama ihtimali olabilir. Bunun zararı yok mu?
CEVAP :
Ramazan ve bayramın, hilali görmekle değil de, takvime
göre başlatıldığı yerlerde, oruca ve bayrama hakiki
zamanlarından bir gün önce başlanılmış olabilir. Ramazanın
başlaması, dinin emrine uygun olmuyor. Ramazanın ilk ve son günü
tutulan oruçlar, Ramazana rastlasa bile, şüpheli olduğu için
bayramdan sonra iki gün kaza orucu tutmak gerekir.
Sual:
Hilâlin görüleceği günü, hesaplamak mümkün değil mi?
CEVAP :
Hilâlin görüleceği gün değil, doğacağı gün doğru
olarak tespit edilir. Fakat dinimiz, oruca başlamayı ve bayram
etmeyi Hilâlin doğmasına değil, Hilâlin görülmesine bağlamıştır.
Hilal, ya hesapla bulunan günde veya bir gün sonra görülür,
hesapla bildirilen günden önce asla doğmaz. Çünkü Allah’ın
koyduğu nizamda eksiklik, yanlışlık yoktur. Güneşin ve ayın
hangi saatte doğup, batacaklarını çok önceden hesapla bilmek
mümkündür. Yeni ayın hilali hesapla bulunan zamanda doğar, fakat
havanın bulutlu olması gibi sebeplerle bazen doğduğu gün
görülmeyebilir. Ramazan ayını tespit için hilali, aramak ve
görmek, eğer görülemezse, Şabanı 30’a tamamlamak gerekir. Hilali
görmekle Ramazanın başlaması, hesapla bulunandan bir gün sonra
olabilir. Fakat bir gün önce olamaz. Çünkü Hilâlin hesapla
bulunan günden önce doğması mümkün değildir.
Oruçta Hilâl ve Hesap
Sual: Sualimiz Hilâlin görmekle ilgilidir. Ramazan orucunu
tutup bayram etmede üç grup insan var.
1- Bir kısmı herkesle birlikte oruca başlayıp herkesle
birlikte bayram yapıyorlar.
2- Bir kısmı Ramazan orucuna bir gün erken başlayıp,
bayramı da bir gün erken yapıyorlar.
3- Bir kısmı da, usul ile hicri ayları bulma hesaplarına
uyarak, herkesten sonra oruca başlayıp, herkesten sonra bayram
ediyorlar.
Bu üç gruptan hangilerinin yaptığı
doğrudur?
CEVAP :
Birinci grup takvimlere yani rasathanenin hesaplarına
uymaktadır. Hesaplar doğru yapılırsa hilalin doğuşunu tespit
etmekte hiç yanlışlık olmaz. Çünkü Allah’ın nizamında zerre
kadar yanlışlık olmaz. Hilâl, hesabın bildirdiği saatte doğar,
saniye şaşmaz. İkinci gruptakilerin hesaptan önce oruca
başlamaları ve bir gün önce bayram etmeleri ilme aykırıdır, %
100 yanlıştır. Çünkü hesaptan önce hilalin görülmesi
imkansızdır. Güneşin doğuşu da aynen ayın doğuşu gibidir. Bir
kimsenin güneş doğmadan ben güneşi gördüm demesi elbette
yanlıştır. Güneş ancak takvimlerde bildirilen saatte doğar. Daha
önce doğması imkansızdır. Ama güneş doğduğu halde, hava bulanık
olduğu için görülmeyebilir.
Ayların başlamasını gösteren hilal de böyledir. Hilal hesapla
bulunan gün ve saatte doğar. Ancak o gün o saatte
görülmeyebilir. Dinimiz hilalin doğmasını değil, görünmesini
esas alır. Hilal görülmedikçe hesapla veya ayları tespit
usulleriyle bulunan günde bayram yapılmaz.
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Ramazanın birinci gününü anlamak için takvimlere göre hareket
edilmez. Çünkü oruç, gökte yeni ayı görmekle farz olur.
Peygamber efendimiz,
(Hilali görünce oruca başlayın, hilali
görünce bayram edin) buyurdu. Hilalin doğması hesapla
bilinir. Hesap sahih olup, hilal, hesabın bildirdiği gecede
doğar, ama, o gece görülmeyip, bir gece sonra görülebilir ve
oruca, hilalin doğduğu gece değil, görüldüğü gece başlanır. (
Redd-ül
muhtar 289)
Dinimiz, hilalin görünmesini esas aldığı için, hilal
görünmedikçe oruca başlanmaz. Bu bakımdan ikinci gruptakiler %
100 yanlış yoldadır. Üstelik bölücülük yaptıkları için fitneye
de sebep oluyorlar. Dinimiz fitne çıkarana lanet ediyor. Bu
bakımdan birinci gruptakilerin yaptığı doğrudur. Ancak hilal
görülmeden oruca başlanıp bayram edilmişse, iki gün kaza orucu
tutmak gerekir. Böylece fitne de çıkarılmamış olur.
Üçüncü gruptakilerin yaptığı, usullerle hicri ayın birini
bulmak, hesap gibi kesin değildir. Herkesten ayrı olarak böyle
bir şey yapmak ikinci gruptakiler gibi yanlıştır.
Dürer’deki
hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Sizin orucunuz, herkesin oruç tuttuğu gündedir. İftarınız da
herkesin iftar ettiği gündedir.) [Tirmizi, Ebu Davud]
Bu hadis-i şerifin Türkçe söylenişi şöyledir:
(Herkes oruca başlayınca siz de başlayın, herkes bayram
edince, siz de bayram edin)
Müslümanların, bayram sanarak Arefe günü kestiği
kurbanlar, şer'an sabit olan bayramı bilmedikleri için sahihtir.
Demek ki, birinci gruptakiler isabetlidir.
Netice :
Biz ilmi
[bilimsel] olarak diyoruz ki, Türkiye Takvimi’nin esas aldığı,
150 yıldan beri ecdad tarafından uygulanan namaz vakitleri
doğrudur, 1982’den beri uygulanan vakitler temkinsizdir. Bizim
hesabımız, yanlış olsa bile, namazı vakti girdikten 5-10 dakika
sonra kılmakta ve oruçta da imsaktan 10-20 dakika önceden yiyip
içmeyi kesmekte mahzur yoktur. Ecdadın hesabı doğru ise, namazı
vakti girmeden kılanlarınki sahih olmaz.
*
*
* Bu Konu ile alakalı olarak "
RAMAZAN ORUCU
" Sayfamızda da bilgi vardır ...
*
* *
"Ruyet-i
Hilal Meselesi İsimli
E-Kitabımıza da bakınız.
*