Madde ile Mânânın; Ruh ile Vücûdun; Akıl ile Zekânın Buluştuğu Adres
Abdülhakim ALTUNTOP -- İSLAM ve BİLİM
RAMAZAN-I ŞERİF’İN FAZİLETİ
** RAMAZAN:
İslâmiyette oruç tutulan ay. Mübârek üç ayların üçüncüsüdür. Kamerî aylar
arasında dokuzuncu sıradadır.Ramazan,
lügatta “yanmak” demektir. Çünkü bu ayda oruç tutan ve
tövbe edenlerin günahları yanar, yok olur. Ramazan, oruç ayıdır.
Bu aya yetişen akıllı ve bâliğ (ergen, evlenecek yaşa gelmiş
olan) Müslümanlara oruç tutmak emredilmiştir (Bkz.
Oruç). Bakara sûresi 185. âyet-i kerîmesinde
meâlen; “O sayılı günler Ramazan
ayıdır ki, Kur’ân-ı kerîm o ay
içinde indirilmiştir. O Kur’ân-ı
kerîm, insanları Hakk’a ulaştırır,
helâl ve haramda ve din hükümlerinde hakkı bâtıldan
ayırır.Sizden her kim Ramazan ayına
erişirse (hazır olur, hasta ve misâfir olmazsa) orucunu
tutsun. Kim hasta olur, yâhut seferde bulunursa, oruç tutmadığı
günler sayısınca sıhhat ve ikâmet hâlinde orucunu kazâ etsin.
Allah size kolaylık diler, size güçlük dilemez.” buyruldu. Ramazan ayı, çok
şereflidir. Bu ayda yapılan nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün
nâfile ibâdetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farz
ibâdetlere verilen sevap gibidir. Bu
ayda bir oruçluya iftâr verenin günahları
affolur. Cehennemden âzâd
olur, kurtulur. O oruçlunun sevâbı kadar, ayrıca buna da sevap
verilir. Bu ayda ibâdet ve iyi
iş yapabilenlere bütün sene bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya
saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi günah işlemekle
geçer. Bu
ayda elden geldiği kadar, ibâdet etmelidir.
Allahüteâlânın râzı olduğu
beğendiği işleri yapmalıdır. Bu ay, âhireti
kazanmak için fırsattır. Kur’ân-ı
kerîm Ramazanda indi. Kadir gecesi bu aydadır.
Ramazân-ı şerîfte iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak
sünnettir. Resûlullahsallallahü aleyhi ve
sellem, bu iki sünneti yapmaya çok
önem verirdi. Bu
ayda her gece, Cehenneme girmesi gereken binlerce Müslüman
affolur, âzâd
olur, kurtulur. Bu ayda, rahmet ve Cennet kapıları açılır.
Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır.
Ramazan Ayının Fazîleti:Resûlullahsallallahü aleyhi ve
sellem buyurdu ki; “Ramazan ayı
gelince, Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır ve
şeytanlar bağlanır.” Resûlullah
efendimiz Şâban ayının son günü hutbede buyurdu ki: “Ey
Müslümanlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir
ki, bu aydaki bir gece (Kadir Gecesi), bin aydan daha
faydalıdır. Allahüteâlâ, bu ayda, her gün oruç
tutulmasını emretti. Bu ayda, geceleri terâvih namazı kılmak da
sünnettir. Bu ayda, Allah için ufak bir iyilik yapmak, başka
aylarda, farz yapmış gibidir. Bu ayda, bir farz yapmak, başka
ayda yetmiş farz yapmak gibidir. Bu ay, sabır ayıdır. Sabır
edenin gideceği yer Cennettir. Bu ay, iyi geçinmek ayıdır. Bu
ayda müminlerin rızkı artar. Bir kimse, bu ayda, bir oruçluya
iftar verirse, günahları affolur.
Hak teâlâ, onu Cehennem ateşinden
âzâd eder. O oruçlunun sevâbı kadar,
ona sevap verilir.” Eshâb-ı
kirâm, dediler ki: YâResûlallah! Her birimiz, bir
oruçluya iftar edecek, onu doyuracak kadar zengin değiliz.
Resûlullah
sallallahü aleyhi ve sellem
buyurdu ki: “Bir hurma ile iftar verene de, yalnız su ile
oruç açana da, biraz süt ikram edene de bu sevap verilecektir.
Bu ay, öyle bir aydır ki, ilk günleri rahmet, ortası af ve
mağfiret ve sonu Cehennemden âzâd
olmaktır. Bu ayda, işçinin, memurun, askerin ve talebenin
vazifesini hafifleten patronları, âmirleri, kumandanları ve
müdürleri,Allahüteâlâ affedip, Cehennem ateşinden
kurtarır. Bu ayda dört şeyi çok yapınız! Bunun ikisini
Allahüteâlâ
çok sever. Bunlar, Kelime-i şehâdet
söylemek ve istiğfar etmektir. İkisini de zâten her zaman
yapmamız lâzımdır. Bunlar da Allahüteâlâdan Cenneti istemek ve Cehennem
ateşinden O’na sığınmakdır. Bu ayda,
bir oruçluya su veren bir kimse, kıyâmet günü susuz
kalmayacaktır.”
Hadîs-i şerîflerde buyruldu
ki: Bir kimse, Ramazan ayında oruç
tutmayı farz bilir, vazife bilir ve orucun sevâbını,
Allahüteâlâdan
beklerse, geçmiş günahları affolur. Allahüteâlâ
benim ümmetime, Ramâzan-ı şerîfte beş şey ihsan eder ki, bunları hiçbir
Peygambere vermemiştir: 1. Ramazanın birinci gecesi,
Allahüteâlâ müminlere
rahmet eder. Rahmetle baktığı kuluna hiç âzâb etmez. 2. İftar zamânında, oruçlunun ağız kokusu, Allahüteâlâya her kokudan daha güzel gelir. 3. Melekler, Ramazanın her gece ve gündüzünde, oruç tutanların
affolması için duâ eder. 4. Allahüteâlâ, oruç
tutanlara, âhirette vermek için, Ramazân-ı şerîfte
Cennette yer tâyin eder. 5. Ramazân-ı şerîfin son günü, oruç tutan müminlerin hepsini affeder.
Diğer hadîs-i şerîflerde
buyruluyor ki: Ramazan ayında Cumâ gününü
tâatla geçiren, bin seneden çok ibâdet etmiş gibi olur. Dikkatli olun! Ramazan
ayındaki sevap ve günahlar katlarıyle yazılır.
Ramazanda çok namaz kılınız! Çok Kur’ân-ı kerîm
okuyunuz! Çünkü Ramazan ayında okunan Kur’ân-ı
kerîmin her harfi için, Cenâb-ı Hak, Cennet
bahçelerinden bir bahçe ihsan eder. Ramazan ayını baştan
sona kadar oruçla geçiren günah bakımından anasından doğduğu gün gibi olur. Yâni
hiç günahı kalmaz. Ramazan ayında bir gün oruç tutana Cennette bir köşk verilir. Bu köşkün bin
kapısı vardır. Her kapısının önünde büyük bir ağaç bulunur. O kadar büyüktür ki,
bir süvâri yüz sene gölgesinden yürüse, gölgesinden çıkamaz. Ramazan ayının her gününde,
iftar zamânında Allahüteâlâ
kendilerine azâb yapılması lâzım olan binlerce
günahkârı Cehennemden kurtarır. Eğer kullar, Ramazân-ı şerîf ayındaki özel sevapları bilselerdi, bütün
senenin Ramazan olmasını isterlerdi. Allahüteâlâ göklere ve yere konuşmak için izin verse,
onlar Ramazanda oruç tutan kimseye elbette Cenneti müjdelerdi. Ramazan ayının gelmesine
sevineni, Allahüteâlâ,
kıyâmet gününün korkusundan muhâfaza eder. Allahüteâlâ
Ramazân-ı şerîfin her gecesinde üç defâ; “Benden bir şey isteyen var mıdır?
İstediğini vereyim. Tövbe eden var mıdır? Tövbesini kabûl edeyim. İstiğfâr eden
var mıdır? Mağfiretime (affıma) kavuşturayım.” buyurur. Ramazân-ı şerîfe hürmet
eden, Allahüteâlâya
hürmet eder.
Ramazân-ı şerîfe hürmet etmek, Allahüteâlânın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından
kaçmakla olur. Oruç tutup da gıybet eden, yalan söyleyen, onun bunun kalbini
kıran, haramlardan kaçmayan kimse Ramazan ayına hürmet etmiş olmaz. Hadîs-i
şerîfte buyruldu ki: Ramazan ayında günah işlemeyi
terk eden kimsenin, Allahü
teâlâ on bir aylık günahlarını mağfiret eder.
Ramazan ayı, hilâlin (yeni
ayın) görülmesiyle başlar. Hilâli görmeden önce yapılan hesapla, takvimle
başlanmaz. Hadîs-i şerîfte; “Ayı görünce oruç tutunuz! Tekrar görünce orucu
bırakınız (bayram yapınız!)” buyuruldu.
Ramazanın başlangıcını bulmak için, gökte hilâli aramak ve görünce gidip
devletin tâyin ettiği yetkili kimseye haber vermek, her
Müslümanın vazifesidir.
Ramazan hilâli gökte
görülemezse, Şâban ayı otuz gün tamam olmak lâzımdır. Eskiden Şâbanın otuzuncu
günü öğle namazı zamânına kadar oruç tutup, o gün Ramazan olduğu îlân edilmezse,
oruç bozulurdu. Bulutlu havada hilâli bir âdil Müslüman kadın veya erkeğin
gördüm demesiyle, açık havada ise, birçok kimsenin söylemesiyle, kâdı, yâni
şerîati tatbik eden hâkim, Ramazan olduğunu îlân
ederdi. Kâdı bulunmayan yerlerde, hilâlin görülmesiyle Ramazan olurdu.“Âdil”
demek, büyük günah işlemeyen ve küçük günaha alışık olmayan demektir.
Şâbanın otuzuncu gecesi, bir
şehirde hilâl görülünce, bütün dünyâda oruca başlamak lâzım olur. Gündüz görülen
hilâl gelecek gecenin hilâlidir. Kutuplara ve Aya giden
Müslümanın da, seferi değilse bu ayda gündüzleri oruç tutması lâzımdır.
Yirmi dört saattan daha uzun günlerde, oruca saatle
başlar ve saatle bozar. Gündüzü böyle uzun olmayan bir şehirdeki Müslümanların
zamânına uyar. Eğer oruç tutmazsa, gündüzleri uzun olmayan yere gelince kazâ
eder. Hilâli görmekle Ramazanın başlaması, hesapla
anlaşılandan bir gün sonra olabilir. Fakat bir gün önce olamaz. Arafât’ta
vakfeye durulan (Arefe) günü de böyledir.
Eskiden bütün İslâm
devletlerinde Ramazanın başladığını bildirmek için, Müslümanlar tarafından gökte
hilâl (ay) gözetlenirdi. Osmanlılarda İstanbul’un ve her şehrin yüksek
yerlerinde, minâre şerefelerinde, Ramazan hilâlinin doğması beklenirdi. Hilâli
görenler, durumu kadıya (hâkime) arz ederlerdi. Hilâli görüp ilk olarak haber
verenlere bahşişler, hediyeler verilirdi. Ramazanın geldiği, davullar çalınarak
halka duyurulurdu. Ramazanın ilk günü devlet dâireleri tâtil olur, diğer
günlerde de çalışma saatleri azaltılırdı.
Ramazan, Müslüman topluluklarının
her birinde, bulundukları iklime, coğrafî şartlara ve dünyâ görüşlerine göre
değişik örf ve âdetlerin doğmasına sebep olmuştur. Bu ayda, diğer aylara göre
dînî emirlere daha fazla bağlılık, Kur’ân-ı kerîm
okumak, kazâ namazı kılmak, sadaka ve zekât vermek gibi ibâdetleri artmaktaydı.
Ayrıca Ramazana mahsus yiyecekleri, güllaç, tarhana, börekler, tatlılar,
kavurma, turşular, çeşitli baharat, şekerleme ve reçelleri hazırlamak halkımızın
zevki olmuştur. İkindiden sonra iftara kadar geçen zamanlarda
Kur’ân-ı Kerîm okuyarak, vaaz ve mukâbele dinlemekle
geçirirlerdi. Konak sâhipleri iftara çeşitli tabakalardan misafir dâvet eder,
karınlarını doyurduktan sonra bunlardan ihtiyaç sahiplerine “diş kirası”
adı altında bir de bahşiş verirlerdi.
Ramazan ayının Osmanlı Saray hayâtına kattığı
bir geleneği de, Sultan Üçüncü Mustafa Han devrinden îtibâren sarayda icrâ
olunmaya başlanan Huzur Dersleriydi. Ramazan ayına mahsus bu derslerde âlimler, Kâdı
Beydâvi Tefsiri’ni esas almak üzere ders
verirdi. Hazır bulunanlar dînî sorularını sorarak cevaplarını alırlardı. Ramazan
ayının 15. gününden îtibâren halk bayram hazırlığına başlardı. Evlerde temizlik,
tâmirat, boya ve badana yanında bayramlık yeni elbiseler, bayramlık şekerleme ve
tatlı tedarikine gidilirdi. Bu, alışveriş piyasasına ve evlere büyük canlılık ve
neşe getirirdi. Zenginler konaklarında çevredeki fakirleri giydirip kuşandırıp,
onlara bayram harçlığı verirdi. Terâvihlerde, hele bayram günleri câmiler tıklım
tıklım dolup dolup
taşardı.
Osmanlılarda Ramazanın 15.
gününden sonra Peygamberimizin Veysel Karânî
hazretlerine hediye ettiği Hırka-i şerîfin bulunduğu câmi ziyâret edilirdi (Bkz.
Hırka-i Şerîf). Son zamanlarda bu ziyâret Ramazanın ilk cumâsında yapılmaya
başlanmıştır. Askerlere bu ayda yemek üzerine baklava ikrâm edilirdi.